BDP-örgüt birleşmesi

İngiltere teröristlerle, terör devam ederken bir pazarlığa girmedi. Tam aksine, teröristlere terörü bırakmaları halinde görüşülebileceği mesajı verildi.

Aynı şekilde İspanya’da da terörü bir yöntem olarak belirleyenler milletvekili dahi olsalar muhatap alınmadılar, hatta meşru siyasetten dışlandılar. Her iki devlet de terör ile ayrılıkçı düşünce arasına kalın bir çizgi çekti. Silah ve şiddet içermeyen her türlü siyasete ‘evet’ derken, her ne sebeple olursa olsun terörü silahla veya sözle meşrulaştıranı en sert tedbirlerle cezalandırdı.

Türkiye de aynı yolu izlemek istedi ve bu yolda BDP’yi bir şans olarak gördü. BDP halkın seçilmiş bir temsilcisi olarak teröristlerin önüne geçebilir ve onları meşru siyasete ikna edebilirdi. Ne var ki BDP bunun tam tersini yaptı. PKK’yı makul çizgiye çekecek akil adam olmak yerine PKK’nın arkasında ‘silahsız terörist’ olmayı seçti. Herkes BDP’den ‘Kürt sorununun gerçek lideri’ olmasını beklerken, BDP her geçen gün PKK’nın, yani silahın bir alt organı haline geldi. Bugün geldiği nokta itibariyle BDP’den bağımsız bir irade beklemek imkansızdır. BDP bu haliyle İspanya’da bir parti olsaydı, terör yasaları nedeniyle kapatılalı çok olurdu. Aslına bakılırsa Türkiye yasaları da, tıpkı İspanya ve AB yasaları gibi BDP’nin kapatılmasını emrediyor. Ancak Türkiye sabrediyor. Çünkü elde başka muhatap yok, taraf yok. Belki bu da Türkiye’nin çaresizliği.

Sözde barış dili

BDP adım adım PKK’laştıkça siyasetin kendisine terörü savunma yetkisi verdiğini de sanıyor. Sanıyor ki Kandil’deki bir terörist Meclis’e girerse meşrulaşır. BDP’nin bilmediği nokta ise siz isterseniz Başbakan olun, isterseniz Cumhurbaşkanı, eğer terörü savunuyor ve uyguluyorsanız terörist olmaya devam ediyorsunuzdur. Ne yazık ki sadece BDP değil, bazı sözde aydınlar da BDP’nin kullandığı bu dili ‘barış dili’ sanıp, çözümü bu dilde görüyorlar. Oysa ki binlerce örnekten aşağıya aldığımız birkaç tanesi bile BDP’nin dilinin nasıl bir dil olduğunu açıkça gözler önüne seriyor aslında:

Özdal Üçer (Van): Dağlarda, silahtan başka çaresi olmayan gerillalarımızı özlüyoruz biz. (28.12.2009)

Emine Ayna: PKK’ya terör örgütü diyemeyiz. (4.2.2010)

Hasip Kaplan (Şırnak M., PKK teröristi ‘Hogir’ kod adlı Abdurrama Bakırcı için kurulan taziye çadırında): Şehitler bizim onurumuzdur. 27 yıldır bu mücadele devam ediyor. Eğer Şırnak bölgesinde tüm belediyeler sizin istediğiniz şekilde ise ve bizler de Meclis’te Kürtçe konuşabiliyorsak bu verilen bedeller sayesindedir. (6.3.2011)

Sebahat Tuncel (İstanbul M.) 1996’da Tunceli’de vücuduna sardığı bombaları patlatıp 8 kişiyi öldüren, 29 kişiyi de yaralayan ‘Zilan’ kod adlı intihar bombacısı Zeynep Kınacı’yı anma törenine katıldı ve ‘şehit’ dediği canlı bombaya övgüler yağdırdı: O’nun mücadelesini kendi mücadelemiz olarak görmeliyiz. Bugün rahat siyaset yapmamızı 30 yılda hayatını kaybeden 18 bin gerillaya borçluyuz... Sadece Zilan değil, Kürt özgürlük tarihine baktığımızda binlerce şehidimiz var. 18 bin gerilla bu 30 yıllık mücadelede yaşamını yitirmiştir. Bunların arasında binlerce kadın arkadaşımız var. Bizim bugün rahat siyaset yapmamızı, bu kadar rahat konuşmamızı bu mücadeleye ve bu arkadaşlarımıza borçluyuz. 30 yılda çok büyük emekler ve çok büyük bedeller verildi.  (2 Temmuz 2011)

Hasip Kaplan: Sizin terörist dediğiniz bizim için kahraman, vatanseverdir.

İbrahim Binici: PKK halk hareketidir. Onları kendi cephemizden kahraman olarak görüyoruz... O insanlar dağda çiçek toplayıp, piknik yapmıyorlar. İnsanlık dışı muamelelere maruz kalmışlar ve silahlı mücadeleyi seçmişler... Biz halk hareketine terörist demeyiz. Mandela, Castro da teröristti, şimdi kahraman. Bizden bunu beklemeyin. PKK bir halk hareketidir, bunu herkesin görmesi lazım. Terörizmle mücadele olarak görüldükçe bir adım ileri gidilemez.  (3 Temmuz 2011)

 

Kaynak: Star