'Bayan'ın karşılığı 'kadın' değil ki...

TBMM yönetimi, Meclis’teki tüm tuvaletlerin kapısındaki “bay” ve “bayan” ibarelerini “kadın” ve “erkek” olarak değiştirme kararı almış. Kendi iç yazışmalarında ve resmi evrakında da “bayan” yerine “kadın” kelimesinin kullanılması bu kararın bir parçası. TBMM yönetimi, bundan önce de İçtüzük’teki “bayan” ifadelerinin ayıklanması için çalışma başlatmıştı. Yasama döneminin başında İçtüzük düzenlemesinde, “bayan personel” veya “bayan milletvekili” şeklindeki ifadelerin “kadın” olarak değiştirilmesi planlanmıştı.

“Bayan” ünvanının insanları rahatsız etme sebeplerini anlıyorsam da, yerine her sahada “kadın” kelimesinin kullanılmasını o kadar tutarlı bulmadığımı belirtmeliyim. Mesela, toplumsal cinsiyetin ifadesi olmak üzere erkek için kullanılan “bay”ın karşılığı kadında nasıl “bayan”sa,  “bey”in karşılığı da “hanım”dır. Kadın (kız) ve erkek ise, ontolojik ve biyolojik adlandırmalar. Sözgelimi, “bir kızınız oldu” diye müjdelenir aile, hastanenin “kadın-doğum” bölümünde... “Hey kadın, cüzdanınızı düşürdünüz” diye seslenilmez yoldan geçerken. “Hanım” denilir, gerçi artık “bayan” da deniliyor. 

Tuvalet kapısında “kadın” ünvanının kullanılmasının uygunluğunu anlıyorum, ancak bu unvanın “bayan”ın kapsamaya çalıştığı bütün ifadeleri kapsayamayacağı açık.

Bayan hem “hanım” hem de “kadın” yerine kullanılmak ve bu iki ünvanı işlevsiz kılmak üzere, ideolojik bir iradeyle, ilkokul kitaplarının, resmi törenlerin ve müsamerelerin himayesinde kamusal alanda dolaşıma sokuldu. Kadın, Hanım ya da “Karı” çarşafını atarak modernleşir ve “Bayan” olurdu. Bazı kadınlar daha eşittir. Bütün kadınları ulusal kadın modelinin hak ve vazifelerine çağırırken yükselttiği bariyerler, bayan unvanının elden ayaktan düşmesinin sebeplerinden biri. Aklayıp paklayan bir ünvan olarak tasarlandı “bayan”; mesela başörtülü temizlik işçisi ya da mutfak görevlisi, çaycı,  “bayan” değil, “bacı”, nadiren “hanım” olarak da çağrılabilirdi.

Gelgelelim hep eksiltilmek, silip süpürülmek istenen “hanım” sıfatı, kapdan kovulsa da bacadan girdi, “bayan”a atfedilen anlamın bir türlü aşamadığı soğuk ideolojik yüklemeler nedeniyle.

“Bay” aynı oranda kullanılmadığı halde “bayan”ın sarfı yönündeki teşvik ve eğilim, kadınlar için kamusal alanda tasarlanılan cinsel ifadeyle alakalı gibi geliyor bana. “Bayan”, ideolojik kotlarla donatılmış tek renkli kamusallığa, temel yapısını zedelemeden çeki düzen vermeyi üstlenen misyoner kadın. Tayyör giyimli kemalist erkek ifadesiyle hemcinslerine yöneliyor, elindeki çağdaşlık sopasıyla onları hizaya getirmeye çalışıyor.  

Fakat açık ki “bayan” ünvanında her zaman, hitap edilen kişinin duruş ve niyetini de belirlemeyi içeren sentetik bir tını var. “Bay” için olmadığı kadar savruk ve anlamaşırı bir şekilde kullanılması yüzünden erkenden yoruldu, yıprandı, ilkokul kitaplarımızın ideal kadınlarının unvanı.  Postmodern zamanlar sağolsunlar, artık her kadın “bayan” diye çağrılabilir; tabii istiyorsa...

Söz gelimi pazar esnafı, gelip geçene “bağyan” diye seslenirken tezgâhına bir ayrıcalık, resmi bir ifade kazandırmaya çalışıyor gibi gelir bana. Her şekilde “bayan” ünvanı itici ve yarım yamalak ideolojik kurgunun taşıdığı sıkıntılarla malûl. Pek çok kez olmadık bir eşikte ya da telefonla konuşurken bir duraklayıp, “bana bayan demeyin lütfen” diye itirazımı bildirmişimdir.

“Bacı’dan Bayan’a” isimli sonradan bir kitaba da ad olan uzun denemeyi yazmamın sebebi, 28 Şubat günleri sırasında yazı yazdığım gazetenin santralinde beni karşılayan “bayan” hitabı oldu. Bir taraftan postmodern darbeye sahne olan baskılarla cedelleşirken, bir “kendisi gibi olma” davasını paylaştığınız mevkutenin sizi  “bayanlaştırmak” suretiyle görünmez kılması, darbe karşısında temkinli bir tutum edinmenin bir yolu olmalıydı.

“Bayan”a sistem tarafından atfedilen koşullu mucize zaman içinde, ünvanın sistem tarafından dışlanan kesimlerde yerli yersiz kullanılmasının da sebebi olmuştur. Cumhuriyet’ten sonra  devletin “İslami” sayılan ataerkil karakterinin yerini Batılı ataerkillik aldığında, kurulan yeni düzen cinsiyet farklılığının kodlanmış anlamlarının bulanıklaştığı yeni bir dünya "tahayyülünü" kapsıyordu çünkü. Bir bakıma bu bulanıklaşmış anlama Batılı ataerkilliğin iskeletine dokunmadan çeki düzen kazandırması beklenilen bir vazifelidir bayan.

“Bacı”nın farklı bir bağlamda yapmaya çalıştığı gibi “bayan” da cinsel cazibesini kamusal alana taşımamaya dikkat eder, lacivert tayyörleri, erkeksi duruşuyla. Eril kamusal alanda cinsel açıdan nötr olma gereğini umursamadığını ifade eden kadın ise giderek, kültürümüzde olumlu anlamda hep var olan, Musa Carullah’ın da Müslüman kadınların saygınlığını vurgulayacak bir tonda kullandığı kelli felli “hatun”un unvanını gaspedecektir. Şimdilerde bakıyorum twitter’da genç kuşak başörtülü yazarlar “hatun”u medyadaki o bıçkın kullanım kıvamında sarfetmede bir hayli rahat görünüyorlar.

Bununla birlikte son zamanlarda “bayan” unvanının sol kökenli kadın yazarlarca  eleştiriye tabi tutulması dikkatimi çekiyor. Mesela Oya Baydar, “Orada Dur Sayın Başbakan!” başlıklı yazısını, Başbakan Erdoğan’ın “Başı örtülü bayan (!), başı açık bayan için ‘ben senin haklarını savunacağım’ diyor. Başını örtmeyen ise ‘Ben de senin için bu mücadeleyi vereceğim’ demiyor. İşte sorun burada”, şeklindeki sözleri üzerine kaleme almıştı.

Baydar, “bay” ve “bayan” hitaplarının hoş olmayacak bir niyet bildirimi için kullanıldığını, Türkçe’de cinsiyet belirten sözcüklerin ise ‘kadın’ ve ‘erkek’ olduğunu hatırlatıyor yazısında, “Belli birinden söz ederken de, ‘o kadın’ veya ‘o adam’ yerine ‘o hanım’, ‘o bey’ gibi daha saygılı bir ifade kullanırız”, diyerek. “Bilinçsizce de olsa ‘kadın` ayıp ve ayıplı sayıldığından bayan sözcüğüne sığınılıyor”. Ve, “…‘Baaayan’cıların çoğu aslında iyi niyetlidir, kadın yerine bayan deyince kibar davrandığını, hatta kadına saygı gösterdiğini sanır.” Ancak Başbakan’ın sözlerinde açımlanması gereken başka bir anlam da bulunuyor Baydar’a göre: “Başbakan bu konuşmasıyla bütün başı açık kadınları aynı kefeye koyuyor. Oysa söz konusu olan hak ve özgürlüklerle ilgili mücadeleyse ne örtülü kadınlarla, ne de örtüsüz kadınlarla ilgili bir genelleme yapılabilir.”  (“Orada Dur Sayın Başbakan!”, www.T24.com)

Ece Temelkuran’ın bir yazısında tahsil, iş yasakları ve sömürü sistemi tarafından mağdur edilen başörtülü kadınları konu alırken yaptığı “Türbanlı bayanlar” ve başörtülü kadınlar”, şeklindeki ayrımda da şu şekilde bir hakikat payı var: “Türbanlı bayan”, hayat tarzını eşinin (babasının) sağladığı imkânlarla oluşturan, bunun bir adım ötesine geçme gibi bir kaygısı, sorusu olmayan, bu nedenle de mesela başörtüsü mücadelesinin temsil ettiği bir düşünümselliğin, hayat pratiğinin sağladığı olgunlaşmanın uzağında kalan, iyi döşenmiş evinin salonunu “hayat tarzı” dergilerinin muhabirlerine açabilir ya da pazarda alışveriş yaparken esnafın “bağyan” diye seslenmesi karşısında tedirginlik duymayabilen bir tip olarak canlanıyor gözlerimizin önünde. 

Eleştiri konusu edilen uzun süren bir mücadelenin ardından siyasette sağlanan imkânların    örtülü kadınların görünüşüne, hal ve hareketlerine, “bayan” unvanının mesafe koyan, statü ve misyon   bildiren asli anlamını çağrıştıracak şekilde bir yansıması ise de, bütün bunlar son tahlilde şöyle bir soruyu getiriyor akla: Niye Türkiye’de iktidar yapısı kadınları bütün o kurtulmuşluk, kurtarıcılık söylemlerine karşılık “bayan”laştırmaya, bir kopya, klişe, uyarlama, mukallid varlık kılmaya bu denli hevesli ve yatkın...