'Bayan', resmi ideolojinin değerlerini bir şekilde temsil eden kadının adıydı bir bakıma; yıllarca öyle algılandı. Bayan, bir bakıma görünüşte modern, aynı zamanda da eril kamusal alanda bu alana özgü dilin de muti icracısıydı… “Bacı” gibi “bayan” ünvanlı kadın da cinsel varlığını örtbas etme kaygısı duyduğu izlenimini uyandırtırdı, lacivert tayyörleri, erkeksi duruşuyla.* Doğruyu sadece ben bilir ve size de bildirim, diye öne çıkan eli sopalı Cumhuriyet kadınıydı o ünvanın sahibi. Bazen bir konferans salonunda, bazen bir ilkokul ders kitabının sayfalarında karşınıza çıkardı.
Yukarıdan dayatılan formalarla ideal kadın varlığına sahip oldurulmayı benimsemeyenlerin hoşuna giden bir unvan değildi, bayan. Şimdilerde pazarcıların diline düşmüş haliyle bambaşka ifadeler kazanıyor olsa da… Sözün özü “bayan” sanki ulaşılmazlığı, resmiyeti yansıtan o eski “bayan” değil.
Buna karşılık eril niteliklerle kurulmuş kamusal alanda cinsel açıdan nötr olma şartını umursamadığını ifade eden kadınlık hali, giderek Musa Carullah’ın Müslüman kadınların saygınlığını vurgulayacak bir tonda kullandığı “hatun”un unvanını “bıçkın bir tonlama eşliğinde” gasp etmeye başladı.
Son bir yıl içinde Anadolu şehirlerine yaptığım yolculuklarda “Bayan” ünvanının çok güçlü bir vurguyla ve yaygın olarak kullanılması dikkatimi çekiyor. Mart ayı başlarında İlim Yayma Cemiyeti’nin davetiyle gittiğim Diyarbakır’da çarşıda pazarda dolaşırken, “bayan” ünvanının halk arasında daha bir benimsenmeyle kullanıldığı izlenimin edindim. Sadece lavabo ve mescit tabelalarında değil, “kadın” veya “hanım” sıfat ve ünvanının geçebileceği her yerde “bayan” seslenmesi karşınıza çıkıyor. Sokakta adres sorduğunuz insandan alış veriş yaptığınız esnafa, lokantadaki garsondan sohbet halkasına oturduğunuz mütedeyyin hanımlara, rahat bir kabulü var gibi görünüyor “bayan”ın. Mustafa Kemal’in icadı olan ünvan onca plastik olduğu halde nasıl bu denli kabul görüyor?
Diyarbakır günlerinde bu konuyu söyleşi ortamlarında dile getirdiğimde çarpıcı yorumlarla karşılaştım. Büyük acıların olgunlaştırdığı kadınlar birçok konuda olduğu gibi bu konuda da çarpıcı değerlendirmeler yaptılar. Ortak olarak dile getirilen açıklama, “bayan”ın laik kamusal alanla ilgili kadın varlığını işaret eden renksiz, nötr, özel bağlamlardan soyutlayan, akrabalık bildirmeyen, dolayısıyla sorumluluk da almadığı için sorunsuz olduğu kanısını uyandıran bir ünvan olduğuydu.
“Bayan” bir bakıma Cumhuriyet sonrası tüm kimlik ve kişilikleri aynı potada eriterek oluşturulmaya çalışılan ideal vatandaşın kadın tarafını yeniden tanımlıyor. Kadınlar için icat edilmiş bu ünvanın kullanımının bunca yaygınlaşmasına karşılık “bay”ın aynı ölçüde yaygınlaşmamış olması dikkate değer.
Bu anlamda “bayan”, bir bakıma erkek aktörlerin etkili ve belirleyici olmadığı ölçüde yeni kamusallıkla ilgili, bu kamusalı belirliyor ve bu kamusal tarafından biçimlendirilmeye de izin veriyor. “Bayan” ünvanı aslında tam anlamıyla geleneksel ilişkilerden kopuşu yansıtmıyor, çünkü Kemalizm’in kamusal alanının aktörleri, özel alanda geleneksel muaşereti ve kadın-erkek rollerini nispeten sürdürüyor. Büyük ölçüde “eril ve militer” özellikler arzeden modern kamusal ve özel alan arasındaki çelişkilerle birlikte etkin olması, bir misyon üstlenmesi istenen temsilî, misyoner kişiliğin ünvanıdır, “bayan”. Dolayısıyla salt istihdam alanında değil, daha geniş planda Cumhuriyet öncesi “hanım”, “hanımefendi” ve “kadın” şeklinde çağrılan kadının yeni kamusal misyonunu tanımlar.
Neticede bugün geniş muhafazakâr kesimler “bayan” unvanını tereddüt etmeksizin kullanıyor. Buna karşılık cemaate, mahalleye, özel alana ilişkin bir akrabalığı ya da toplumsal akrabalığı yansıtan “bacı” bir hayli seyrek kullanılmaya başlandı. Bu da taşra halkı ve mütedeyyin kesimlerin kamusal alanda kadın meselesine, kadının istihdamı konusuna kendi iç bağlamlarında uygun çözümler aramaktan ve yeni bir dil geliştirmekten uzak dururken hazırlıksız yakalanmasının göstergelerinden biri olarak okunabilir. Bu kullanımlar üzerinden toplumsal ilişkiler ve kadın-erkek ilişkilerindeki bağlam ve bakış açısı değişimi üzerine geniş okumalar yapabiliriz.
İslami kesimde “bayan” ünvanının kabul görmesi, 1990’larda belediyeler alanındaki çalışmalarla kamusal alanda rol üstlenme dönemine denk geliyor.
Kitabıma ad olan yazıyı 28 Şubat’ı takip eden, mütedeyyin kesimlerin cemaatten kamusala bir açılım gerçekleştirdiği dönemde yazdım. Aslında birkaç yıldır kamusal alanda yeni varoluşu tartışmasız benimseyen erkeklerin dilindeki “bacı” seslenişinin yerini hem titrek hem de hevesli bir benimsemeyle “bayan”ın aldığını, samimi ve saygılı seslenme dilinin kuşku ve öteleme bildirecek şekilde değiştiğini yaşamaya ve gözlemlemeye başlamıştım.
Son Diyarbakır yolculuğumda bundan bir kez daha emin oldum. Bizim kadınları lâyıkıyla, kendi gerçeklikleriyle kabul edecek bir kamusal alanımız yok. O nedenle de birçok kadın bu kamusalda ürkek adımlarla bir yer arıyor. Kürtler, başörtülüler, hamile kadınlar, engelliler… dil ve eylem olarak dışlandıkları kamusal alanda nasıl bir dil kullanacakları konusunda bir tereddüt sergiliyor. Diyarbakırlı mütedeyyin kadın için kamusal alanda “bayan” ünvanının yerleşik hale gelmesinden önce zaten –dil açısından da- bir varlık söz konusu değildi. Dolayısıyla “bayan” ünvanı, Diyarbakır ve Kürtçenin ağırlıklı olarak konuşulduğu bütün şehirlerde kamusal alanda yaşanan dil engeli yüzünden de bir kabul görüyor gibi geliyor bana.
Diyarbakır günlerinde evinde bir söyleşiyi paylaştığımız Mine Apaydın Çelik’in ifade ettiği gibi, “bayan”ın kullanımı, “ben” mahremiyetini gözetme kaygısıyla da yaygınlaşıyor. Çünkü işte o kamusal alanın yıllarca “nâmahrem” bilip de uzağında tuttuğu kadınlardır, ana dili Kürtçe olanlar.
Verili kamusal alanın dışında tutmak için yok saydığı, hırpaladığı kadınlar kendi özel ve toplumsal alanlarında geçerli ünvanlarını bu kamusalda kullanmakta bir tereddüt yaşıyor ve özel/kamusal geçişindeki deneyimsizliğin yanı sıra belki bu geçişin muhtemel endişeleri nedeniyle de kendilerine biçilen plastik, kişiliği maskelemeye elverişli ünvanı kullanmayı yeğliyorlar.
Onunla ilgili ne kadar, nereye kadar sorumluluk alabilirim? O aslında bana göründüğü gibi biri mi?.. Kadınların sahici varlık edinmesine izin vermek istemeyen ideolojilerin ve sahici varlıklarını dillendirmede çekinceleri olan kadınların ünvanı, bayan.
Söz konusu siyaseten elde edilmiş şimdiki imtiyazların örtülü kadınların görünüşüne, hal ve hareketlerine “bayan” unvanının o mesafe koyan, statü bildiren asli anlamını çağrıştıracak şekilde bir yansıması ise de, şu soru geliyor akla: Niye Türkiye’de iktidar yapısı kadınları bütün o kurtulmuşluk, kurtarıcılık ifadelerine karşılık (kamusal) bir kopya, uyarlama, mukallit vatandaş kılmaya bu denli hevesli ve yatkın…
* “Cumhuriyet’in yeni habitusunda adab-ı muaşeretle yaratılan yeni kamusal alanın ve onun egemenlik ilişkilerinin tamamen erkeklere ayrıldığını, aseksüel cefakar kadın imajının parlatılmasının da aslında yeni ulus söyleminin ve onun totaliter niteliğinin bir parçası olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. (Benzer kadın imajları o dönemde İtalya ve Almanya’da da aynıyla vakidir” diye yazıyor Osman Özarslan. (Dekalog/Kemalist İlahiyat İçin Bir İlmihal, sf. 186, Açılım Kitap.