Batı'nın yeniden doğuşu mümkün mü?

 

Bilimlerin kendi aralarında 8 bin ayrı branşa ayrılmış bulunması yeterince üzerinde durulmuş bir konu değildir. Bu, varlık görüşünün, bütünlük duygusunun parçalanması anlamına gelir. Her bir disiplin giderek kendi özerkliğini ilan ediyor. Sahip olduğu bilgilerin doğru ve gerçek, mutlak bilgiler olduğunu iddia etmeye başlıyor. Gerçi şuanda bilimler arasında interaktif ilişki kurulmak isteniyor; bir bilim diğer bilimlerden de yardım alabiliyor ama genel gidiş maalesef o yöne doğru görünmüyor.

       Bir başka husus, topluma güven verenler entelektüeller değildir; bilim adamları, uzmanlardır. Bunlar da mesleki körlük içerisinden bakarlar dünyaya. Tek bir ağaca bakarken ormanı gözden kaybederler. Mesela sosyolog ise, her şeye sosyoloji gözüyle bakar; bütün dünya ona, sosyolojiden ibaret görünür. Keza psikolog ise, sosyal hadiseyi veya iktisadi hadiseyi gözden kaçırıyor, bu da beraberinde bilimsel bir körlüğü getiriyor, varlığın bir bütün olarak algılanmasının önüne geçiyor, fark edilmez bir biçimde entelektüel hayatı körleştiriyor.


       Hala İslam dünyası için asıl büyük tehlike pozitivizm ve pozitif bilimlerin yüceltilmesidir. Hatırlanacağı üzere geçen yüzyılda tabiat bilimlerinin "tekvini ayetler" olduğu iddia edildi. Herhangi bir eleştiri süzgeci kullanılmadan bu iddia bugün de tekrar ediliyor. Tabii ki bir noktaya kadar tabiat tekvini ayetlerdir ama bu elde edilen bilginin elde ediliş yöntemi ne kadar sağlıklıdır onu sorgulamak lazım. Ala hiçbir zaman mesele bu kadar basit değildir ve bilimsel yöntemle elde edilen her şey ne İslam'ın hakikatlerini doğrular ne de tekvini ayettir.


      Mesela psikoloji bilim olarak ortaya çıktığında ilk yaptığı şey kendini metafizikten, dinden ve felsefeden arındırmaktı. Ardından fiziğin ve biyolojinin yöntemlerini kabul etti. Sonra psikolojik bir olayın laboratuarda veya laboratuar şartlarında değerlendirilmesi gerektiğini iddia etti. Sonra delillerinin matematiğin ve coğrafyanın diliyle ifade etmek gerekir şartını getirdi. Peki, insanın ruh dünyası, enfüsi hayatı böyle biyolojinin ve fiziğin yöntemleriyle anlaşılabilinir mi? Açık ki, başka yöntemler bulmak lazım.


        Söz konusu tehlike henüz atlatılmış değil, çünkü pozitif bilimleri yüceltmeye devam ediyoruz. Hatta Nur cemaatinin fazlasıyla yücelttiğini söylemek mümkün. Bu yüzden Nur cemaatleri entelektüel yetiştiremiyor. Şimdilerde ilahiyatçılar da aynı hatayı tekrarlıyor, giderek entelektüel hayattan kopuyorlar. Bu konuyu sonraki yazımızda ele almaya çalışacağız.
       Yapılması gereken, iki kanatlı olmak gerekir. Yani hem İslami ilimleri, İslam'ın bilgi, irfan mirasını iyi bilmek ve İslami paradigmadan bakmak; hem de bu paradigmadan bakarken Batıda dünya nereye gidiyor, orada ilimler, tefekkür hangi noktaya gelmiş, günün aktüel olayları, gelişmeleri nelerdir, Batının büyük aydınları bilim adamları neler düşünüyor, dünyayı nasıl yorumluyorlar ondan da haberdar olmak gerekir. Şu bir gerçek ki, 21. yüzyıl, dine dönüş yüzyılı olacak. Çünkü ya gezegendeki insanlar intihar edecekler ya da tekrar dine dönmek zorunda kalacaklardır.


       Avrupa tarihinde hiç olmadığı kadar dindar bir dönemi yaşıyor. Çünkü Avrupa Ortaçağ'da dindar değildi; kilisenin hâkimiyeti vardı; fakat halk pagandı. Hâlbuki İslam dünyasında halk, her zaman Müslüman oldu. Halkı eğiten alimler, müçtehitler, hocalar, tekkeler, zaviyeler, dervişler, sufi tarikatlar vs. vardı. Avrupa ortaçağında ise kilise iktidarı söz konusuydu, fakat halk pagan kültürü devam ettiriyordu. Özellikle kuzey kavimleri hemen hemen tarihlerinde hiçbir zaman tam Hıristiyan olmadılar, hep pagan kaldılar. Bugün de dinin, Hıristiyanlığın en zayıf olduğu yerler Danimarka, Hollanda vs. gibi kuzey ülkeleridir. Ne var ki, krizler insanların yeniden düşünmesini sağlıyor.

       Benim kanaatim şu ki, Avrupa içine düştüğü kültürel ırkçılığı bir kenara bırakıp kendine eleştirel bakmaya başladığı andan itibaren tek Tanrı fikrine ve İncil'e dönme ihtiyacını hissedecektir. Dolayısıyla kilise merkezli bir dinin yerini kitap/İncil merkezli bir din alabilir, böyle bir arayış başlayabilir, bu çok da hayırlı olur. Dahası Müslümanlarla da diyalogları iyi giderse, bu, Bediüzzaman hazretlerinin dinin tasaffisi dediği, saflaşması, arılaşması, tevhide yaklaşması anlamına gelir. Batı'nın yeniden bir entelektüel uyanış yaşayabilmesi için sahih dine dönmesi lazım.