Kategorik olmasa da, belli seviyelerde aydın ile entelektüel arasında bir ayrım yapılması gerekir. Ayırımı yaparken hangi kriterleri kullandığımız önemli. Entelektüel, düşünce faaliyetinin merkezine kalbini yerleştiren, kalbiyle düşünen, kalbiyle akleden insandır. Bizim literatürümüzde bunun karşılığı "arif"tir; yani hikmet ve irfan sahibi, kalp gözü açık olan insan demektir. Ali Şeriati'nin yerinde tespitiyle aydın ise, bir önceki yüzyılın ideolojisini, düşüncesini temsil eder. Aydın muhafazakârdır, hatta, ideolojik sadakatine göre tutucudur. Modern aydın devletle irtibatlıdır ve bir bakıma devletin ajanıdır.
Bu tanımlanmış formasyonu dolayısıyla aydın ileriyi göremez; sadece geçen yüzyıla ait düşüncelerle idare eder, Aydınlanmadan beslenerek toplumu aydınlatmak ister. Aydın sadece dine ve dinin kaynaklarına eleştirel bakar, bilimin yanlışlanarak ilerlediğini kabul ediyorsa da, bilimin kendisinden kuşku duymaz. Bu beslenme kaynaklarını fiziki gerçekliğe indirgediğinin belgesidir, sorunun kaynağında da bu faktör yatmaktadır.
Hâlbuki entelektüel dünyaya ve olaylara eleştirel bakar. Bu çerçevede toplumu bir piramide benzetecek olursak, aydın orta tabakayı, orta katmanı temsil eder. Entelektüel ise yıldızdır, tepede durur. Geleceği görür, kestirir, sezer, öngörmeye başlar ve toplumu uyarır. Entelektüel genellikle kendi zamanında kabul görmez; çünkü muhafazakârlık ve tutuculuk buna manidir; tepki görür. Fakat bir yüzyıl veya bir dönem sonra onun haklı olduğu anlaşılır; çünkü bir bakıma o, gelecekle ilgili doğruya yakın kestirimlerde, öngörülerde bulunmuştur.
Geriye bir soru kalıyor: Hıristiyanlık içerisinde kalarak entelektüellik mümkün mü? Bunun bir ölçüde mümkün olduğunu söylemek gerekir. Batı tekrar dine dönerse, yeni bir paradigma arayışına da girme lüzumunu hissedecektir. Mesela Batı'da Aziz Augustus, Sen Thomas gibi din içerisinden düşünen, Hıristiyanlık irfanı içinden dünyaya bakan büyük entelektüeller vardır. Hâlbuki modern Batı'da din fazlasıyla zayıflatılmıştır. Dinden istenen izafi olması, özel alana çekilmesi ve marjinalleşmeyi kabullenmesidir. Bu açıdan bakıldığında Batı'nın dinle barışıp buluşması çok zor görünüyor.
Entelektüeli düşünce faaliyetinin merkezine kalbini yerleştiren, arif ve hikmet ehli insan diye tarif ettiğimizde kalp, faaliyetin merkezidir ve arifte kalbiyle düşünen akleden insandır. Hâlbuki pozitif bilimler ve pozitivizm, Batı'da 19. yüzyılda gösterdiği gelişmeyle, şu postulayı öne koydu: "Bilimsel olmayan akli de değildir." Bu yanlıştır. Bunun yeterince sorgulanması yapılmış değildir, birçok kişi Hıristiyanlıktan hareket ederek "din ile bilim veya iman ile akıl arasında çatışma olduğu" dogmasının tekrar edip durur.
İslam inancına göre her şey aklidir. Mesela Hz. İsa'nın yaratılışı aklidir; fakat bu bilimsel değildir. Batılı ise, eğer bu bilimle ispat edilemiyorsa o zaman absürttür dedi. Dolayısıyla aklı bilimle sınırlandırdı ve aklın asıl fonksiyonunu ortadan kaldırdı. Mesela vahyin gelişi bilimsel olarak izah edilemez; çünkü Cebrail aleyhisselamı görmüyoruz; geldiğini sadece peygamber görüyor. Modern telakki, bunu akıl-dışı, absürt kabul eder. Dolayısıyla önce dinle aklı birleştirmek gerekir; fakat bu Batılıların sorunudur; bizim sorunumuz değildir. Zira bize göre akıl bir göz, vahiy ise ışıktır. Gözleri görmeyen bir insan için güneşin dünyayı aydınlatması bir şey ifade etmez; çünkü ışığı görmek için bir gözün olması gerekir. Dolayısıyla Hz. Musa'ya, Hz. İbrahim'e, Hz. Nuh'a, Hz. Âdem'e ve son peygambere gelen bütün vahiyler Allah'tan gelen nurdur, ışıktır; güneş gibidir ve varlığı aydınlatır. Allah aynı zamanda bize göz de vermiştir ve gözümüz sayesinde bu aydınlanmış dünyayı görürüz. İşte bundan dolayı bize göre akıl, göz gibidir. Aydınlanma ise, güneşi ve aydınlığı inkâr etti. Gözün kendisinin ışık saçabileceğini ve varlığı aydınlatabileceğini iddia etti. Hâlbuki bu aklın sınırlarını aşan bir şeydir ve böyle bir şey mümkün değildir. Pozitif bilimler bilimsel yönteme bağlıdırlar ve bilimsel yöntem düşünceyi ve bilgi edinmeyi sınırlandırıyor; hatta tekel koyuyor ve bilimsel yöntemle elde edilmeyen bilgi, gerçek bilgi değildir diyor.