Batının İslâmofobi travması

İslâmofobi, Müslümanlara karşı şiddet kullanılmasını ifade eder ve kendini daha çok fiziki saldırı, sözlü sataşmalar, küfürler, Müslümanların mal ve mülklerine, özellikle camiler, İslâmi okullar ve Müslüman mezarlıkları gibi İslâmi kurumlara karşı tahripkar davranışlar şeklinde gösterir. 
  
İslâmofobi aynı zamanda iş hayatında ayrımcılık -Müslümanların iş imkanlarından eşit şartlarda yararlanamaması-, sağlık hizmetlerinden faydalanmada ayrımcılık, yönetimsel pozisyonlardan, yüksek sorumluluklar taşıyan işlerden, siyasi ve hükümet görevlerinden uzaklaştırılma şeklinde de kendini göstermektedir. Nihayetinde İslâmofobi aynı zamanda basın-yayın hayatında ve gündelik konuşmalardaki önyargıları da ifade eder.

BAŞÖRTÜSÜNÜN DURUMU

İslâmofobik politikalar başörtüsünü İslâmi bir sembol olarak hedef alırlar. Başörtüsünün yasaklanmasını kabul eden hükümetler İslâmofobik hükümetler olarak kayda geçmişlerdir. Acı gerçek şu ki pek çok ülkeler de aynı yolu takip etmektedirler. Almanya'da başörtüsü yasağı Ağustos 2006'da yürürlüğe girmek üzere kabul edildi. "Bayan ve erkek öretmenler okulun barış ve huzurunu bozabilecek veya tehlikeye atabilecek şekilde herhangi bir dünya görüşü veya dini inanç ifade etmekten men edilmişlerdir... Bu yüzden Müslüman bayan öğretmenlerin hükümet okullarında başörtüsü takmalarını yasaklamak istiyoruz" diyor Kuzey Rhine-Westphalia okulları yöneticisi Barbara Sommer.

Başörtüsü yasağı, bu yılın başlarında kuzey-doğu Sri Lanka Badulla'da bulunan bir devlet okulundaki iki Müslüman öğretmenin işlerinden başörtüsü taktıkları gerekçesiyle askıya alınmaları dolayısıyla Güney Asya'ya da sıçradı. Ayrıca, Tamil İl Eğitim Bakanı S. Satchchitanandan, devlet okulunun adının Hindu Kızlar Okulu olarak değiştirilmesi emri verdi. Tamiller çoğunlukla Hindu, Sinhaleler Budisttir. Okulda 200'den fazla Müslüman kız öğrenci bulunmaktadır.

SAHTE POLİTİK DOĞRULUK, SAHTE ALİMLER

İslâmofobikler, 'kendi başlarına' hareket eden İslâmofobik bireylerden kurumsal İslâmofobik politikalara kadar bir dağılım gösterir. Fakat, bireysel İslâmofobikler gerçekten "kendi başlarına" mı hareket ediyorlar? Cevap, bir bakıma, 'Evet'. Hükümet emirlerini yerine getirmedikçe ya da kurumsal bir planı takip etmedikleri müddetçe 'kendi başlarına'lar. Fakat öbür taraftan, bütün bu bireyler güç odaklarına hizmet eden önyargılı medyanın klişeleşmiş Müslüman imajı ile bombardımana tutulmakta; sağcı yabancı düşmanı politikacıların bu klişe üzerine vurgu yapan ve Müslümanların kovulmasını talep eden konuşmalarını dinlemekte, ve İslâmın Komunizmin yerini alan yeni düşman olduğu görüntüsünü çizen -kızılın yerini alan yeşil tehdit- soğuk savaş sonrası senaryoları okumaktadırlar. Muhtemel sonuçlar listesinde, okul müfredatları, 'başkasını' ne barınmaya ne de istihdama yer veren dışlamacı teolojik dünya görüşleri yer alabilir. Bazen kişisel ve kurumsal İslâmofobi arasındaki çizgi bulanıklaşır.

Bir diğer tip kurumsal negatif rol, İslâmofobiklerin arkasına saklandıkları anayasal ve yasal yapıya aittir. İslâma ve Müslümanlara saldırılar ABD anayasasının ilk taslağında koruma altına alınmış olan ifade özgürlüğü bağlamında yer almaktadır. Bu yasal yapı şuursuz bir İslâm ve Müslüman korkusu ile hareket eden İslâmofobik kurumların ve neo-con elitlerin Müslüman liderleri kötülemesine ve belli başlı Müslüman organizasyonarını karalamasına imkan tanımaktadır. Kimi zamanlar İslâmofobik yayınlar ve ifadeler bazı ABD medyasında sistematik olarak toplumu kutuplaşmaya sevk etmek ve Müslümanları kendi öz yurtlarında kendilerini kendi yurtlarındaymış gibi hissetmekten alıkoymak için yer almaktadır. Jerry Farwell, Billy Graham ve Pat Robertson gibi bazı sağ görüşlü Hıristiyan vaizler İslâm hakkında aşağılayıcı ve karalayıcı ifadeler kullandılar ama hiç birisi sorumlu tutulmadı ve hüküm giymedi; ABD yasalarına göre bunları suçlamak, yargılamak ve hüküm giydirmek mümkün değil.

Bunlar, dünyanın bir diğer ucunda Evangelist meslekdaşlarının başına gelenlerle bir araya getirildiğinde ilginç bir tezat ortaya çıkmaktadır. Avustralya'da bir eyalet mahkemesi [17 Aralık 2004] kilisede İslâm hakkında bir seminer düzenleyen iki Evangelist Hristiyan papazı Müslümanlara karşı kin ve nefret uyandırmaktan suçlu buldu. Catch the Fire Papazlığı'na bağlı Daniel Nalliah ve Daniel Scott isimli iki papaz Victoria İslâmi Cemaatinin topladığı deliller neticesinde Müslümanlara şeytanlar, yalancılar ve teröristler dediklerinin sabit olmasıyla, Victoria yeni ırk ve din nefret yasası gereğince yargılandılar.
Meseleyi incelemeye devam edeceğiz...