Batı, İran tuzağına mı düştü?

İran Cenevre'ye niçin gitti? Bundan sonra nereye gidecek? İran dış politikasını bugün harekete geçiren üç nokta var. 
 
İlki halk ile rejim arasındaki iç savaşın, tedrici olarak içerideki devrimci rejimin meşruiyetini tüketecek olması. İkincisi, Batı'yla nükleer dosya etraflı bir savaşın İran'ı dünyadan tecrit edilmiş, ekonomik ambargo ve savaşla tehdit edilen bir devlet haline getirecek olması. Üçüncüsü, Tahran'daki iktidar eliti arasındaki savaş. Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad ile devrim rehberi Ali Hamaney arasında yüzeyde gördüğümüz kenetlenmeye rağmen Ahmedinejad, BM önündeki konuşmasında Kum'daki nükleer tesisten hiç bahsetmedi. Açıklama kendisinden değil, Tahran'dan geldi. Bu ise İran cumhurbaşkanının elinde büyük yetkilerin olmadığını teyit ediyor. Bu üçüncü hareket noktasına ilaveten İran'ın, Filistin, Irak, Lübnan ve Yemen dahil Arap dünyasındaki sorunlar üzerinde kontrolü sağlamak için yürüttüğü bölgesel bir çatışma söz konusu. O halde İran rejimi bu dört savaşa farklı düzlemlerde giriyor ve hepsini de aynı yeterlilikle idare edemiyor. Bu yüzden yakın gelecekte İran'ın bu dört savaşın bir veya iki cephesini yatıştırmaya çalışacağını göreceğiz. Belki amaç stratejik şekilde çözümlere varmak değil, yorgun rejiminin nefes alması için zaman kazanmak.

Peki bu durum Batı'yla yeni ilişkiler ve Cenevre'ye gitmek açısından ne anlama geliyor? Bu oldukça karmaşık bir konu. Cenevre'ye gitmek suretiyle İran, 'Tahran'ın, fiyat uygun olduğu takdirde nükleer dosyayı görüşme fikrine açık olduğu ve Filistin'den Lübnan, Bahreyn ve Irak'a kadar uzanan yeni bölgesel rolünü Batı'nın kabul etmesi durumunda İran'ın uranyum zenginleştirmesinin bir başka ülkede yapılıp Tahran'a hazır nükleer yakıt olarak dönmesini kabul etmesi gibi ödünler verebileceği' yollu yeni bir mesaj kanalıyla Batı'yla cephenin sıcaklığını hafifletmeye çalışıyor. İkinci mesaj ise içerideki reformculara ve Tahran sokaklarındaki göstericilere. Reformcular ve göstericiler Batı'ya açılmış ve tecrit edilmemiş bir İran istiyorlardı. İşte rejim onlara 'bizler uğraşıyoruz ancak Batı inat ediyor' diyorlar. Cenevre'ye gitme düşüncesi bu yüzden. Cenevre sonrası dış düşman ve iç kenetlenme teorisini kendisini gösteriyor. Bu yüzden İranlı müzakereciler Cenevre'de verdikleri sözlerden geri dönecekler. İç istikrar için dış düşman arayan devlet hiçbir sözü yerine getiremez. Çünkü dış vaatlere vefa iç cepheyi çözecek. Dolayısıyla İran'ın yakın zamanda sözlerinden döneceğini düşünüyorum.

Dördüncü savaş ise Batı'yla olan savaşıdır. İranlılar Kum'daki nükleer tesisi açıklamaları sonrası Batı'yla farklı bir dil kullandılar. Üslup sertti ve hava Saddam rejimi yıkılmadan önceki gibi kokuyordu. Rusya ve Çin'in nötr hale getirilmesinden ve İran'ı bırakmaları için anlaşmalar sunulduğundan konuşulmaya başlandı. Ayrıca öncelikle yaptırımların arttırılması, hava ambargosundan veya Tahran'la çalışan şirketlerin cezalandırılması açısından Saddam rejimiyle savaş öncesi hukuki operasyonların aynısıydı. Bütün bunlar kamuoyunu askerî güç kullanmayı kabule hazırlama amaçlı diplomatik bir dildi. İranlılar bu kokuyu aldı ve ödünler vermek için Cenevre ve Washington'a koştu.

Özetle İran füze denemeleri ve nükleer Kum tesisini açıklamasıyla temsil edilen birkaç sis bombası attıktan sonra Cenevre'ye gitti. Bütün bunlar çöken iç şartların üzerini örtmek için. Bütün kartları Batı'nın rızasını elde etmek umuduyla bir anda oynadı. Batı ise nükleer konusunu Körfez ve bütün bir Ortadoğu'da İran'a kabul edilebilir bir nüfuzla değiş tokuş ediyor. Batı acaba İran tuzağına mı düştü? 
Memun Fendi - Londra'da Arapça yayımlanan El Şarkulevsat gazetesi 5 Ekim 2009

Kaynak: Zaman