Amerikan Dışişleri Bakanlığı dünyanın birçok ülkesinde dinî özgürlüklerin kötüleşmesinden dolayı duyduğu endişeyi dile getirdi ve yıllık raporunda din özgürlüklerine sert sınırlamalar getirdiğini ifade ettiği bazı Avrupa ülkelerine yer verdi.
Adı geçen Amerikan raporu ABD'nin kendisi de dahil Batı toplumlarının çoğunluğunu saran İslamofobi hakkında yeterli ayrıntı vermedi. Şöyle ki Müslüman azınlıklar siyasi partilerden ve keza medya organlarından yoğun baskılara maruz kalıyor. Hatta İslam düşmanlığı parlamentoda daha fazla sandalyeye ulaşmanın en kolay yolu oldu. Belki de bu raporun Florida'da maceracı bir kilisede Amerikalı piskoposun hayata geçirmeyi planladığı ve medyanın büyük ilgi gösterdiği Kur'an nüshası yakma tiyatrosundan, keza 11 Eylül saldırılarının yeri olan sıfır noktası yakınına İslam Merkezi kurma planı etrafında artan tartışmadan ve Müslümanların bu olay karşısında maruz kaldıkları sert nefret kampanyalarından birkaç hafta sonra yayınlanması dikkat çekici bir tesadüf.
Dinî özgürlüklerin derinleşmesi soylu bir mesajdır ancak böyle bir kampanyanın bu çerçevede başka halklara model olarak sunabilecekleri bir örnek olması şartıyla. Bu şartın ABD yönetimi ve bu yıllık raporu yayımlayan Dışişleri Bakanlığı için geçerli olduğunu düşünmüyoruz.
ABD yönetiminin aşırı İsrail sağcı hükümetinin İsrail'in Yahudi devleti olduğunu açıklamasını bütün gücüyle desteklemesi utanç verici. Bu durum İsrail nüfusunun beşte birini oluşturan Hıristiyanların ve Müslümanların bu devlette hiçbir yeri olmadığı anlamına geliyor. Kendilerine kalma izni verildiğinde ise hakim çoğunluğun diniyle yani Yahudilikle ikinci ve hatta onuncu dereceden vatandaşlar olarak birlikte yaşamaları gerekli. Dini hoşgörü isteyen devletin ırkçılık veya mezhepçi temeller üzerine kurulmasına karşı çıkmalı, başka din mensuplarını izole etme ve uzaklaştırma eğilimine karşı koymalı ve bu insani ilkeyi seçici olmayan bir yöntemle herkese uygulamalıdır. Bazı Arap hükümetlerinin kendi dinî azınlıklarına çoğunlukta olan dinin müntesipleriyle eşit şartlarda muamele etmediklerini ve bu azınlıkların evlatlarına karşı vazifelerde ve yüksek mevkilerde ayırımcı uygulamalar olduğunu itiraf etmekte bir an bile tereddüt etmiyoruz. Suudi Arabistan ve Mısır'ı örnek olarak verebiliriz. Mısır'da Kıpti ve Suudi Arabistan'da Şii azınlıklar düşünce özgürlüğüne sınır getiren uygulamalara maruz kalıyorlar. Kiliselerin 'yeni Irak'ta bir kısmı bazılarına göre hükümete çalışan adı sanı bilinmez terörist gruplar eliyle yok olmaya maruz kaldıklarını görüyoruz.
Bu bağlamda temel bir noktaya dikkat çekmek, yükümlülüğümüz. Raporda dini özgürlükleri bastırmakla suçlanan hükümetlerin hepsi de Arap ve İslam dünyasında ABD'nin samimi müttefikleri olarak görülüyor. Zira Irak'ta Hıristiyanların kiliseleri Amerikan güçlerinin 2003 Mart'ında Irak'ı işgali sırasında devirdiği önceki rejim döneminde hiçbir saldırıya maruz kalmadı. Aksine mezhepçi ve dini bölünmeler ve paylaşımlar Amerikan güçlerinin ve Batılı müttefiklerin gelişiyle baş gösterdi.
Peşi sıra gelen Amerikan yönetimleri iktidardaki diktatör Arap rejimlerini özgürlükleri ve insan haklarını bastırmalarına sessiz kalarak ve hatta destek ve koruma sağlayarak teşvik etti. Arap baskısı diktatörlükleri Amerikan politikalarını destekledikçe, Afganistan'da teröre karşı ve Irak'ta laik rejimi devirme amaçlı savaşlarına katıldıkça bir sorun yok ve bütün kınamalardan muaflar. Bazı Amerikalılar ve müttefikleri Amerikan hükümetinin Bosna'da Müslümanları korumak için müdahalede bulunduğunu ve Kosova'da kendilerine devlet kurduğunu tartışabilir. Bunlar doğru ancak istisnalar kaideyi bozmaz veya horoz yumurtası nadirattandır. Zirai ABD yönetimlerinin pohpohladığı özgürlük değerlerinin asıl sınavı Ortadoğu'da, Filistin, Irak, Mısır ve Suudi Arabistan'dadır. Bir başka ifade ile şubelere değil merkezlere yoğunlaşmak gerekli.
Sözde Amerikan hoşgörü değerleri Irak, Afganistan ve işgal altındaki Filistin'de korkunç şekilde düştü. Zira bu söylemi taşıyan devlet ülkelerimizi işgal etmişse, 1 milyondan fazla Iraklıyı öldürmüş ve 5 milyondan fazla çocuğu yetim bırakmışsa ve laik rejim yerine mezhepçi rejim getirmişse ve ülkede mezhep savaşı çıkarmışsa dini özgürlüklerden konuşmanın ne değeri var? ABD, dünyaya dini hoşgörü, özgürlükler ve insan hakları alanında konuşacak son devlettir. Çünkü bu bağlamda sayfası kesinlikle beyaz değil, aksine kana bulanmıştır. Londra'da Arapça yayımlanan Kudsülarabi gazetesi, başyazı, 19 Kasım 2010
Kaynak: Zaman