Başörtüsü üzerinden siyaset

Başörtüsü siyasi partiler tarafından seçim bildirgelerinde altı çizilen ve meydanlarda sıkça seslendirilen bir malzeme haline getirilmiş durumda.

 

İktidar partisinin toplumsal mutabakat arayışıyla sabır içinde YÖK ile kurmaya çalıştığı diyalog ve çabayı, YÖK’ün bu çabaya rağmen gösterdiği karşı koyuşu tamamen göz ardı ederek, bu duruma o gün için herhangi bir yorumda bulunmayan sağ partilerin, iktidar partisini bu problemi kasıtlı olarak çözmediği ve siyasi bir oy potansiyeli olarak beklemede tuttuğu yönünde sürekli bombardımana tutan söylemleri neyi kapsıyor.

 

Bu sağ partilerin ortak görüşünde hizmet alan ve hizmet veren şeklinde bir tarif yapmaktan söz ediliyor. Yani başörtüsü yasağına ilişkin sadece Üniversitelerde okuyan ve hizmet alan pozisyondaki genç kızlarımızın, Üniversitelere girme yasağının kaldırılabileceği iddia ediliyor.

 

Başörtüsü nedeniyle gerek hizmet alırken gerek hizmet verirken mağdur durumda  bulunan genç kızlarımızın demokratik hak ve özgürlüklerinin önündeki engellerin aşılması konusundaki haklı beklentilerine, gelebilecek samimi yaklaşımlara elbette ki canı gönülden destek veriyoruz.

 

Ancak, Cumhurbaşkanlığı seçimi esnasında bu partilerin bazılarının gerek söylemleriyle gerekse, bu süreci kilitlemede oynadıkları rolle, halkın iradesiyle seçilmiş meclisi bloke ederek tarihte bir ilk olan 367 senaryosuna verdikleri siyasi ve manevi desteği düşündüğümüz zaman halkın iradesine ve haklı taleplerine karşı yaklaşımları konusunda da az da olsa fikir sahibi olabiliyoruz.

 

Ülkemiz insanı açısından başörtüsü problemi diye bir problem sosyal hayat içinde zaten yoktur. Başı açık ya da başı örtülü hanımlar ve aileleri yüksek ekseriyetle birbiriyle kaynaşmış ve hoşgörüyle birlikte yaşamaktadırlar.

 

Sorun hak ve özgürlüklerin başı açık için de, başı örtülü içinde eşit olması gerektiği sorunudur. Toplumsal barışın temel taşı olan evrensel insan hakları açısından bu zaten doğal bir haktır.

 

Problemin kaynağı Devlet erkinin bu meseleye olan ideolojik yaklaşımındadır.

 

Asıl sorun; bu meseleyi Laiklik eksenine hapseden, Laikliği inanç ve yaşayışlara eşit mesafede durma şeklinde yorumlamaktan kaçınarak, başörtüsü meselesini insan hak ve özgürlüğü kapsamında düşünmek istemeyen ideolojik yaklaşımdır.

 

Başörtüsü meselesini çözmeye talip olan partilerin devlet erkinin bu ideolojik yaklaşımı karşısındaki duruşları, samimiyetlerini test etmek bakımından en belirleyici unsurdur.

 

‘Başörtüsünü çözeriz.’ diyenlerin Demokratikleşmenin ve özgürlüklerin alanın genişletilmesine, AB yolunda ilerleyişle elde edilmesi mümkün ekonomik, siyasi ve sosyal kriterlere ulusalcı söylemlerle sergilenen karşı çıkışlar konusunda gösterdikleri tepkilere dikkatle bakmak gerekir.

 

Elbette ki kimsenin niyetini okuyamayız. Ancak her söz ve davranış bir düşünce ürünüdür.