Genç kızlar, başörtülü kızlar geçmiş yıllara nazaran bozuk, hatalı, yanlış bir gidişat içinde mi görünüyorlar? Bana kalırsa her kesime göre daha dikkat çekici bir bozulmadan söz edilemez. Sonuçta seçtiğiniz açı ve bağlama göre değişebilir toplumun manzarası. Geçen bahar aylarında SEDAV’da katıldığım toplantıyı hatırlıyorum: Alternatif bir eğitime ciddiyetle sarılan o genç kızlarla tanıştıktan sonra bir yazıya başörtülü kızlar işte şöyle giyiniyor, böyle yozlaşıyor diye başlamam insafsızlık olur.
Her kuşağın kendinden sonraki kuşağı bozulmayla suçlaması alışılmış bir tavır. Aklıma yenilerde okumaya başladığım Harvard Üniversitesi Tarih Bölümü Profesörü Mark A. Kishlansky’nin “Batı’nın Kaynakları” isimli görkemli eserinde yer alan “Kadınlar hakkında bir tartışma” başlıklı 1620 senesinde kayıtlı anonim metindeki yozlaşma göndermeleri geliyor. (Tercüme Kürşat Atalar, Açılım.) Metin yerkürede yeni bir söz söylenmediği, her söylenen sözün aslında söylenmiş olanın farklı bir ifadesi olduğu savını destekliyor. Bunun ötesine geçen eleştiri ise, bir kuşağa özgü ayırıcı vasıfları bulup çıkartmayı gerektiriyor.
Başörtülü gençlere yönelik yozlaşma suçlaması öylesine yaygın ki bazen bu suçlamanın daha önemli problemleri konuşmayı ertelemede kullanışlı bir klişe olduğu hissine kapılıyor insan.
Hani, yüz-yüz on sene kadar önce Osmanlı memalikinde kıyafet genelgeleri yayınlanmadan önce öne sürülen “kadınlarımızdaki yozlaşma” konulu metinlere yeni bir cümle eklenmediği izlenimi uyandırıyor yapılan tanımlama ve açıklamalar. Söz konusu iddia artan nüfusu, varoş olgusunu, baskı yıllarında İslami kesimin sembollerine yönelik aşağılamaların kitlelerde oluşturduğu yaraların özellikle hedef gösterilen kadınlarda sebep olduğu iç kanamalarını, böyle birçok başlığı ve elbette genç erkeklerin karakter özelliklerindeki değişimi ne kadar dikkate almakta…
Bu hususları dikkate alarak bir okuma yapıldığında, başörtülü kızların kameraların onları amaca uygun bir açıyla zaptettiği anın ötesine geçen bir varoluşu adımlamakta olduğunu düşüneceğiz. Henüz oluşmakta, şekillenmekte olanın, yürekten yükselerek fezasını kurmaya çalışmadığına nasıl emin olunabilir uzaktan bakışlarla? Bir kararla giyilen yeni giysi, Türkiye’ye hâkim popüler kültür kadar eklektik, henüz. Bu arada mesela küçük başörtü büyüyecek, bluzun üzerine bir tunik giyilecek, zevk teşekkül ettikçe deneme yanılmaya dayalı giyim aksamaları azalacak, tesettür ifadesi sadece başörtüsüne kayıtlı bir anlamla sınırlı kalmayarak bir duruşu niteleyecek… Demek oluyor ki soruları, denemeleri, keşifleri, üretimleri, katılımlarıyla bir oluş halini sürdürüyor genç kızlarımız, genç insana özgü bir enerjiyle.
“Birçok mitingde, kültürel etkinliklerde, toplumsal eylemlerde kızlar, kadınlar çoğunluğu teşkil ediyorlar. Yıllardır katıldığım eylem ve etkinliklerde gördüğüm bir durum bu. Şiir gecelerinde de bu durumu görmekteyim. Burada da bakıyorum salonda hanım kızlar çoğunlukta. Salonu doldurmuşsunuz. Çok az erkek var burada. Demek ki devrimi sizler yapacaksınız kızlar…” demişti Nurettin Durman, Haziran ayında gerçekleşen Cahit Zarifoğlu anma gecesinde.
Genç dergisi bu görüşü Temmuz sayısında dosya kapsamına ele aldı. Ben de Yavuz Selim Güneş’in bu dosya için sorduğu sorulara aşağı yukarı şu cevapları verdim:
Genç kızlardan gözlemlenen katılım, üretme ve hizmet coşkusunun her şeyden önce yapısal olduğunu düşünüyorum. Kadınlar iletişimseldir, toplumsal faaliyetlere daha açıktır. Ayrıca dönemin ruhu İslami duyarlığa sahip genç kızları toplumsal sahneye çıkmaya teşvik edecek özellikler sunuyor. Tesettürle katılım geçmişte olduğu kadar caydırıcı değil, daha doğrusu tesettürün kamusal özü belki asr-ı saadetten bu yana tarihin hiçbir döneminde olmadığı kadar tartışmaya açıldı. Hem mevcut kamusal alan çaresizce bunu hazmetmeye çalıştığı, hem alternatif kamular oluşmaya başladığı, hem de İslami kesim kızlarının toplumsal etkinliklere katılımını daha bir anlayışla karşıladığı, bunun için kanallar oluşturduğu için, başörtülü kızların, hanımların görünürlüğü farklı açılardan konuşuluyor.
Ayrıca ben Cumhuriyet’ten sonra Müslüman kadınlara biçilen “kapalı” hayat tarzının” bir korunma amacı ve savunma refleksiyle benimsenirken, Osmanlı döneminde hiç olmadığı şekilde örtülü kadınları “kapalı” olarak nitelendiren hegemonik bakışa da dayanak oluşturmaya başladığını düşünüyorum. Nurettin Durman’ın yorumunu şu şekilde de okuyabiliriz: Zaman içinde imanı kurtarmaya dayalı hayat telakkisi dışarıya açılmayı zorunlu kılan bir aşamaya geçtiği için, belki işte kadınları korunma güdüsüyle aşırı bir şekilde içe kapanmaya sevkeden şartlara ( aynı zamanda bir tür agorafobiye) bir tepki olarak da dönemimizin genç kızlarının kendilerini ve aidiyetlerini kanıtlamaya, çevrelerini kendilerince düzenlemeye ilişkili bir toplumsal şevk ve cehde sahip olduğu söylenebilir.
Belli alanlara yoğunlaşan faal görüntünün bir diğer sebebi de İslami hayat tarzına mensup genç kızların erkeklere nazaran daha kısıtlı etkinlik ya da üretim imkânlarına sahip olabilmesi. Diyelim ki delikanlılar spor alanlarına, kamplara, uzak sahillere, dağ yolculuklarına gidebilir, ama genç kızlar için bu yollar daha kapalı, bazen sakıncalı. Bir de şu var: Evler eski evler değil genellikle, üretici ortamlar sunamıyor çoğu kez dönemimizin çekirdek ailesine mekân olan konutlar. Bu nedenle de hem kadınlar hem erkekler için cinnet üreten mekânlara dönüşüyor.
Genç kızların hareketliliği, mekânı ve anlamı çoğaltma ihtiyacıyla da alakalı görünüyor bana. İslami kesimin kızları henüz sahici paylaşmaların ve iletişimin değerine önem verdikleri için, yüz yüze gelmeyi mümkün kılan etkinlikleri sanal olanlara yeğliyorlar belki de…
Dönemin ruhundan söz ettim yukarıda, öyleyse evdeki odada bilgisayarıyla bütünleşen delikanlı figürünü de hatırlamalıyız. Uzun, upuzun yazma ve konuşmayı gerektiren bir eğitim hatasına işaret ediyor bu figür: Teoriye dayalı, çıraklık gibi alanlara horgörüyle bakan eğitim, bir yerde tıkanıyor ve cevap alamamaya başlıyor.
Erkek olmayı ağır koşullara, yüksek statü kazanımına dönük zaferlere bağlayan kültür, bir yerde genç erkekleri mücadeleden yılarak alaycı bir kayıtsızlıkla içe kapanmaya zorluyor. Kızların artık kendilerini göstermeye başladığı sahalarda çıtayı daha yukarılara yükseltme beklentisi karşısında baş gösteren bir içe çekilme, sözünü ettiğim. Bu gece-gündüz-haftasonu-yaz-kış demeden süren bir engelli koşu: Sırada üniversite tahsili, askerlik, iş bulma ve evlilik için hazırlık yapma ödevleri var. Hiç kolay görünmüyor adam yerine konulma sınavları ve biteceğe de benzemiyor. “Eril” kodlara haiz modern kültür yarış ve rekabet alanlarını genişletirken paradoksal bir şekilde erkek olarak saygı görme yönündeki engelleri çoğaltıyor. Dolayısıyla genç erkeklerin genç kızlara nazaran faaliyetlerini, olabildiğince somut hayatın icaplarını gözeterek belirlemeye mecbur kaldıklarını düşünmek de olası, başörtülü kızların faal manzarası üzerine bir okuma gerçekleştirirken.