Başlamadan kapanan 'Kürt açılımı'nın siyasi çerçevesi kadar entelektüel alt yapısı da sorunluydu. Bazı temel meseleler, eskiyle kıyaslandığında, cesurane bir biçimde gündeme getirilmiş görünse de can alıcı noktaya temas etmemeye özel itina gösteren bir üslup vardı. Hem iktidar hem devlet ve hem de halk açısından hassas konular konuşulur gibi yapılmış; açılmadığı için de kapanıp kapanmadığı da belli olmamıştı.
Siyaset, ele aldığı konuları entelektüel bir tartışma zemininde tutmak için gündeme getirmez. Siyasal zeminde çözüm bulmak için entelektüel zeminde tartışılmış, olgunlaşmış meseleyi gündeme alır. Pek çok konuda olduğu gibi Kürt meselesi ve çözümü konusu da siyasal iktidarın ufku ve çizdiği çerçeveyi aşmayan bir tartışma seviyesiyle malul durumda. Buna, İslami perspektiften bakanlar kadar sol (sosyalist mi demeli) kesimleri de dahil edebiliriz.
Yeniden herkesin tuhaf biçimde umut havası estirdiği ortamda, teatral bir gösteriye dönüşen 'sen söylemezsen ben de söylemem' siyasetiyle yol almaya çalışılan bir süreç başlatılmış görünüyor. Meğer bu meseleyi çözmek için iyimser olmamızı gerektiren ne çok gerekçemiz varmış da haberimiz yokmuş. Kürt sorunu uzmanlarından, çözüm operasyonlarının aşamalarını ve ayrıntılarını şimdiden öğreniyoruz.
Akan kanın durması için, devletle Kürtler adına savaşanlarla sınırlı kalmayıp bu iki halkın arasına sokulmaya çalışılan kan davasının bozulması için atılacak her adım önemlidir. Bu amaçla iyi niyetli çabalara destek olmakla romantik bir iyimserlik sergileyerek çözümün mahiyetini şimdiden yönlendirmek, ortak tasavvurun muhtevasını belirleme ayrıcalığını elde tutma çabalarını ayırt etmek gerekir.
Bu zamana kadar PKK ve Kürt sorununun mevcut iktidara izafe edilen değerleri savunan kesimin, siyasal temsiliyetin eliyle çözülmek istenmiş olması en önemli engellerden biriydi. Tüm zaaf ve eksikliklerine rağmen başlatılan birkaç girişimin adeta provoke edilmiş olmasında bu ayrıntının belirleyici olduğunu düşünüyorum. Zira bu sorunu çözecek olan perspektif, geleceğin Türkiyesinin yapılanmasında da önemli ölçüde belirleyici olacak demektir. Bu nedenle 'açılım' girişimlerindeki muhteva eksikliği açılımın kendisi kadar önemlidir. Zira ortada bölgenin gerçeklerine anakronizmle yaklaşan bir PKK olduğu gibi Türkiye'nin gerçeklerine de anakronik yaklaşan bir çekirdek yapıdan söz edilebilir.
PKK'nın temsil ettiği çizginin siyasal talepleri ve Kürt halkının hala önemli kısmında etkin olan siyasal tasavvurla yüzleşmekten kaçan çözüm arayışları, dağa çıkışın görünen gerekçeleri ile operasyonel nedenleri arasındaki farkı görmek istemeyeceklerdir. Bu kesimin en önemli temsilcileri de Türk toplumunda romantik devrimcilik düşlerinin gerçekleşemeyeceğini görerek bunun Kürt, daha doğru ifade ile PKK'da karşılığını arayan kesimin -bu süreç belli bir mecraya girerse- açıkta kalma ihtimallerinin doğuracağı sonucu da şimdiden düşünmekte yarar var.
Ulusal-sol ile sosyalist-sol çizginin Kürt sorununa yaklaşımı, silahlı direniş nostaljisine denk düşen PKK'nın temsil ettiği ve de çözümden çok Türkiye vizyonlarının tıkandığı yerde çözümsüz romantizmin yüceleştirdiği bir örgüt ve liderlik olarak ortaya çıkıyordu. Devletin zaten hep askeri yöntemle karşıladığı bu dili meşrulaştıran örgüt dilinin dağda kalmış anakronik direnişini ululayanların, siyasetle masaya oturulması karşısında boşa çıkmaları travmatik bir sonuç doğurabilir. DEVAMI>>>