Baskı mı dediniz?

 

    Hani iki körün hikayesi anlatılır:

    Oturmuşlar, aynı tabaktan üzüm yiyorlar.

    Biri ötekini uyarmış:

    -Arkadaş avuç avuç yeme üzümü.

    Öteki cevaplamış:

    -Nereden biliyorsun avuç avuç yediğimi?

    Meğer o da zaten avuç avuç yemekteymiş. Kendisi avuç avuç yediğine göre, ötekinin de aynı şekilde yiyeceğini düşünerek peşinen baskın çıkmak istemiş.

    Bu hikayeyi niye hatırladığımı tahmin etmişsinizdir.

    -Hani, başörtüsü serbest bırakılırsa başı açıklara baskı yapılır, deniyor ya...

    Kişiyi nasıl bilirsin, kendim gibi...

    Reel baskı nerede, herkes görüyor.

    Üniversite kapısında başörtüleri güvenlik güçlerince zorla çıkartılan genç kızların görüntüleri henüz hafızalardan silinmiş değil..

    Sınıftan, arkadaşlarının gözleri önünde aşağılanarak çıkarılan öğrenciler.

    İkna odalarında sıkıştırılanlar.

    Tıbbın son sınıfında okuldan atılanlar.

    Okuldan okula sürülen öğretmenler.

    Kocası kendisi yüzünden görevden alındığı için bir gecede saçları bembeyaz olanlar.

    Kanunu olmayan bir yasağın nasıl uygulandığı gözler önünde.

    80 bin öğrenci başörtüsü sebebiyle okullarını terk etmek zorunda bırakılmış.

    Hiç okula başlayamayanlar da cabası...

    Başörtülüler özgürlük arıyor.

    Kaç yıldır.

    40 yıldır.

    Meclis kanun çıkarmış, işlememiş.

    Bu başörtüsü yasağı, Meclis'in bile çözmekten aciz bırakıldığı bir yasak.

    Koca Meclis, düşünün, çözemiyor.

    Küçücük kız çocukları ne yapsın?

    Göz yaşlarını hatırlıyoruz onların. Çığlıklarını hatırlıyoruz.

    İnsaf.

    Baskı olurmuş!

    Baskının en despotçası uygulandı bugüne kadar.

    Şu anda, yani 2008'de, 40 yıl geçtikten sonra bile başörtüsü sorununu Meclis iradesinin çözüp çözemeyeceği tartışılıyor.

    Herkes kuşkulu.

    Birileri "Size çözdürmeyiz" diye feveran ediyor.

    Çoğunluk iradesini bile boğacak bir baskı ortamı oluşturulmak isteniyor.

    Küçücük kız çocukları ne yapsın?

    Hocalarının yayınladığı bildiriye bakın.

    Öfke sağanağı halinde...

    Birisi çıkmış "Başörtülüler gelirse üniversiteleri kapatırız" diye bağırıyor.

    Üniversiteleri bile kapatmayı göze alacak bir zihniyet, faşizmden ödünç alınmış bir zihniyetten başka nedir?

    Ben bu rektörlerden korkuyorum, diyorum.

    Kızım olsa, onlara öğrenci olarak verir miydim, şüpheliyim.

    Gözlerinden öfke fışkırıyor.

    Genç kızların onca göz yaşları karşısında yüreklerde asla bir yumuşama olmaması ürkütüyor insanlık adına beni.

    İşte ilan ediyorum, başı açık bir öğrenciye baskı yapılırsa ilk isyan edenlerden birisi olurm.

    Ama bakın bakalım, bugüne kadar başı örtülü genç kızlara yapılan baskıya isyan etmiş bir rektör var mı?

    Ben bir rektör hatırlıyorum, Marmara Üniversitesi Rektörü, başörtülü öğrencilere azıcık müsamahakar davranmıştı da, zamanın YÖK Başkanı onu tehdit etmişti. O da, göz yaşları içinde görevden ayrılmak zorunda kalmıştı.

    Rektörlerin bile boğulduğu, farklı düşünen öğretim üyelerinin üniversiteden atıldığı bir baskı düzeninin içinden geliyoruz.  Siyaset bilimci profesör Atilla Yayla'nın başına gelene bakınız. Yıl 2008 ve söylediği sözler yüzünden 15 ay hapis cezasına çarptırılan ve hacir altına alınan bir bilim adamı...

    Baskıya karşı çıkmak kim, siz kimsiniz?

    Evet, inançlarından, düşüncelerinden, kimse kimseye kılık kıyafetinden dolayı baskı yapmamalı.

    Başı açıklara da asla baskı uygulanmamalı.

    Bunun yasal tedbirleri de alınmalı.

    Ama, başı örtülü olanlara da baskı uygulanmamalı.

    Var mısınız?

    "Ne başını açanlara ne başını örtenlere asla baskı yapılmamalı, asla eğitim hakları elinden alınmamalı" gibi bir  kuralın yasalarda yer almasına var mısınız?

    Ya  üniversitelerde, özellikle Anadolu'da başını örten çoğalırsa...

    Çoğalır çoğalır. Bunun için illa da baskı olması gerekmiyor.

    Kendi iradesi ile başını örtene bile, "Sen bunu zorla örttün" diye itiraf-name mi imzalatacağız?

    Türkiye'de başını örtmek kadar tabii bir şey mi olur?

    Bunun için illa baskı mı gerekiyor?

    Türkiye'de kadın nüfusunun yüzde 60'ı zaten başını bir şekilde örtmüyor mu?

    Kadının kıyafet üzerinden modernleştirilmesi zaten tepeden inme, halka rağmen halk için mantığı ile ve jakoben yöntemlerle yürümüyor mu?

    Ülke normal şartlara kavuştuğunda herkes özgür iradesi ile başını açar veya örterse kim ne diyebilir?

    Özgür bırakın bu ülkenin kadınlarını...

    Herkes elini çeksin kadın kıyafetinden...

    Ecevit ne demişti:

    -Bunun adı gard-rob devrimciliği, demişti.

    Evet, vazgeçin bu gard-rob devrimciliğinden, milleti rahat bırakın!