Başkaldırı

Üniversitelerarası Kurul dün Ankara'da toplandı. Rektörlerin ancak bir bölümü salonda hazır bulundu, en az yarısı yoktu. Kurulun Başkanı Mustafa Akaydın gelmeyen rektörleri siyasi baskıya boyun eğmekle itham etti.
Toplantının tek gündem maddesi, yükseköğretimde başörtüsünü serbest bırakan anayasa değişikliğiydi. Üniversitelerarası Kurul'un böyle bir yetkisinin olup olmadığı tartışmalı aslında. YÖK Başkanı bir gün önce 'görev sahanıza girmiyor' diye uyardı. Ancak bu uyarı dikkate alınmadı. Ağırlıklı olarak yasak yanlısı rektörlerin katıldığı toplantı kameraların önünde başladı. Daha sonra kapılar kapandı ve başörtüsüne karşı neler yapılacağı konuşuldu. Ve sonunda 'oybirliği ile' diye duyurulan bir bildiri yayınlandı. Katılımcılardan hiç kimsenin itiraz etmediği ısrarla vurgulanan bildirinin üslubu ve içeriği inanılmaz. Çok sert. Ve yaralayıcı. Bugüne kadar böylesine hiç tanık olunmadı.

Bu adeta bir başkaldırı... Kime mi? En başta YÖK'e. Sonra Meclis'in iradesine. Bir yönüyle Anayasa'ya. Çankaya'ya ve hükümete... Kısacası kurulu düzene... Anayasa değişikliğine itiraz edilebilir. Yanlış da bulunabilir. Böyle isyan havasında karşı çıkış... Anlaşılır gibi değil. İzahı güç. İlk bakışta seçimlerde yüzde 1'lerin altında oy ancak alabilen ideolojik partilerin metinlerini andırıyor. Söz konusu partilerin basın bültenleriyle karşılaştırın, pek bir fark göremeyeceksiniz.

Anayasa oylamasının yapıldığı günden beri yasakçıların çok sık kullandığı bir kelime var; Kaos. Kaosa asıl davetiyeyi bu bildiri çıkarıyor. Kargaşaya bundan daha fazla zemin hazırlayacak tavır ve davranış olabilir mi? Tüm kışkırtma ve provokasyonlara rağmen üniversite öğrencileri sağduyuyu elden bırakmadı. Farklı uygulamaları anlayışla karşıladı. Başı kapalı ile açık el ele poz verdi. Üniversitelerarası Kurul toplantısına katılan rektörlerin altına imza attığı bildiri öğrencilerin sağduyulu davranışlarının çok gerisinde.

Bildiride neler var? En başta rektörler sicil amirleri durumundaki YÖK Başkanı Yusuf Ziya Özcan'ın istifasını istiyor. Anayasal düzenlemeye kulak verdiği, değişikliği genelgeye dönüştürdüğü için. Özcan'ın ayrılmaması durumunda Cumhurbaşkanı'nın devreye girmesi talep ediliyor. Dünyanın her yerinde kural, bir görevli eğer sicil amiriyle uyuşamıyorsa, aralarında görüş ayrılığı varsa yapması gereken koltuğunu bizatihi kendisinin terk etmesidir.

Etik olan, YÖK Başkanı'nı istifaya davet etmek yerine, uyumlu çalışamayacağını düşünen rektörlerin görevlerinden bırakmasıdır. Olabilir, bazı üniversite yöneticileri başörtüsünü serbest bırakan yasal düzenlemeyi uygulamayı içine sindiremeyebilir. Siyasi düşünce ve çizgilerine uygun bulmayabilir. Bu durumda yapılması gereken, değişikliği gerçekleştiren Meclis'in iradesine karşı çıkmak mıdır? Bağlı bulundukları YÖK'ün genelgesini tanımamak mıdır?

Kemal Gürüz'ün YÖK başkanlığı yaptığı dönemde kendisiyle anlaşamayan kimi rektörlerin görevlerini bırakmak durumunda kaldığını hatırlıyoruz. Üniversitelerarası Kurul, anayasa değişikliğini yok sayıyor. Başörtüsünü serbest bırakmadığını ileri sürüyor. Hukukçulardan sadece bir bölümünün içtihadıyla hareket ediyor. Oysa Sami Selçuk gibi Yargıtay başkanlığı yapmış 10 ve 42. madde değişikliğini yeterli gören hukuk adamları da var.

Ne Anayasa ne de yasalarda üniversitelerde başörtüsü yasağını öngören bir düzenleme var. Tam tersine hep yasa koyucunun iradesi özgürlükten yana şekillenmiş. AK Parti ve MHP'nin yaptığı olmayan yasağı kaldırmak. Kurul Başkanı Akaydın'ın başörtüsünün Cumhuriyet rejimi ile bağdaşmadığını söylemesi kabul edilemez. Cumhuriyet rejimine böylesine dar anlam yüklenebilir mi? Bu ülkede maalesef bazıları cumhuriyet rejimi ile cumhuriyet gazetesini birbirine karıştırıyor. Söz konusu olan cumhuriyet, bir gazetenin değil rejimin adıdır. Dikkatle okunduğunda görülecek ki bu bildiri falan değil başkaldırı. AK Parti'li Fırat'ın 'Suç işliyorlar' çıkışı yabana atılamaz.

 
Kaynak: Zaman