Başçarşı`nın genleriyle oynanıyor


Saraybosna`ya kaç kez gittiğimi artık ben bile bilmiyorum. Aslına bakarsanız böyle bir hesabın içerisinde olmak da istemiyorum.

Çünkü insan sevdiğine karşı hesapsız olmalı. Her ne kadar İvo Andriç, Saraybosna için kaleme aldığı “To je grad” isimli makalesinde “Şehri ilk ziyaret edenlerin izlenimleri; burasını daha önce gördükleri şeklindedir. Oysa Saraybosna her şehre benzer, ama o hiçbir şehir değildir” dese de, bu şehir yatağını bulmuş, alnına Osmanlı mührü vurulmuştur.

Saraybosna Havaalanı’nda pasaport kontrol kontrolü için beklerken, her seferinde, rahmetli Aliya İzzetbegoviç’in Eski Yugoslavya Ordusuna bağlı Sırp askerleri tarafından kaçırılmasını hatırlarım. Sanki kızı Sabina’yla bir yerlerden çıkacakmış gibi hissederim. Havaalanından Başçarşı’ya doğru ilerlerken, şehri ortadan ikiye ayıran Milyatska Nehri elinizi uzatsanız dokunabileceğiniz mesafeye gelmişse, doğru yoldasınız demektir. Bosna Sancak Beyi İsa Bey İshakoviç, 1462’den itibaren, Milyatska Nehri’nin her iki tarafına; köprü, han, hamam, tekke, misafirhane gibi çok sayıda görkemli yapı inşa ettirmiştir.

Az ilerideki sağda duran Sareva Camii, Sultan Mehmet Han veya Hünkâr Camii olarak da bilinir. Nehir boyunca ilerledikçe birçok tarihi köprü de göze çarpar. Hünkâr Camii’nin hemen karşısındaki Hünkâr Köprüsü ile 1565 yılında inşa edilen ve Birinci Dünya Savaşı’nın başlamasına sebep olan Avusturya-Macaristan İmparatorluğu Veliahdı Ferdinand’ın üzerinde öldürüldüğü Latin Köprüsü bunlardan iki tanesidir. Biraz daha ilerleyince, daha önce Milyatska Nehri’nin sol tarafında bulunan, İnat Evi’ni rahatlıkla görülebilir. Avusturya-Macaristan İmparatorluğu döneminde yapılan kamulaştırma ile nehrin solundan sağına taşınmak istenen bir ev, sahibinin uzun süre direnmesi sebebiyle bu ismi almıştır. İnat Evi’nin bulunduğu arazide Bosna Savaşı’na kadar bir milyonun üzerinde el yazması eserin muhafaza edildiği Şarkiyat Kütüphanesi bulunuyordu. Ancak Sırp saldırganlığından fazlasıyla nasiplenen bu bina, içerisindeki eserlerle birlikte, savaş döneminde yakılmıştı.

Şarkiyat Kütüphanesi’nin önünden sola kıvrılan yoldan elli metre kadar takip ilerleyince, on altıncı yüzyılda inşa edilen ve şehrin tam merkezinde yer alan, Başçarşı’ya ulaşılır. Sağ kolda rahmetli Cumhurbaşkanı Aliya İzzetbegoviç’in mezarının bulunduğu Koşevo Şehitliği, sol kolda ise, Başçarşı’nın sembolü olan Sebil. Sol kolda kalan ve 1753 yılında Saraybosna Valisi Mehmed Kukavica Paşa tarafından yaptırılan Sebil, 1852 yangınında hasar görünce, 1891’de Alexander Wittek tarafından yenilenerek, bugünkü halini almıştır. DEVAMİ İÇİN TIKLAYINIZI>>>