Başbuğ'un muhatabı Obama mı idi?

Genelkurmay Başkanı Sayın İlker Başbuğ'un İstanbul Harp Akademileri'nde gerçekleştirdiği ilginç toplantı ve davetin üzerinden yaklaşık bir hafta geçti.

Sayın Başbuğ'un bu toplantıda yaptığı konuşmanın üzerinde fazla durmadım ve durmayacağım.

Bu tavrımın altında iki neden var; birincisi basında konunun fazlasıyla ele alınmış olması, ikincisi ise konuşmanın aslında çok yeni ve ilginç öğeler barındırmaması.

Sayın Başbuğ'un gerçekleştirdiği davetin nedeni, zamanlaması ve davetli grubu kanımca ancak televizyondan izleyebildiğim konuşmanın kendisinden çok daha ilginç.

Davetin zamanlaması kanımca çok ilginç; bir dizi ilkleri içeren bu davetin Obama'nın ABD Başkanı olmasının ve çok önemli Türkiye ziyaretinin hemen arkasından gelmesi üzerinde çok konuşulması gereken bir konu ve zaten konuşulacak.

Davetin zamanlaması kadar davetli grubu da çok ilginç idi zira bu toplantıya katılan kişilerin önemli bir bölümü Harp Akademileri'nin nizamiyesinden içeriye ilk kez adım atmışlardır.

Harp Akademileri'nde, örneğin AB, gümrük birliği konuları, yaklaşımı çok belli bir tekele, Prof. Erol Manisalı tekeline bırakılmış idi, başka görüşlere yaklaşık tümüyle kapatılmış idi.

Geçen haftaki toplantıya bizlerin de, dinleyici olarak dahi olsa, çağırılmış olması bu açıdan bir ilktir ve ilginçtir.

Toplantının zamanlaması, Obama'nın Türkiye ziyaretinin hemen arkasından gerçekleşmesi de çok ilginçtir.

Sayın Başbuğ'un konuşmasının içeriğinde de ilkler vardır ama kanımca bu ilkler toplantının zamanlaması ve davetli grubun profili kadar ilginç değildirler.

ABD, soğuk savaştan günümüze, en azından Bush iktidarının sonuna kadar Türkiye ile ilişkileri iki kanaldan yürütmüştür.

Bu kanallardan biri olağan sivil, diplomatik kanal ise ikincisi daima askeri kanal olmuştur.

Bush döneminde ABD Dışişleri Bakanlığı'nın AK Parti ile, Pentagon'un ise askeri kanatla teması tercih ettiği bir şehir efsanesi olarak konuşulup durdu.

Obama döneminde alınan siyasi sinyaller ise bundan sonra ABD yönetiminin demokratik seçim süreçlerinden, TBMM içinden çıkan siyasal iktidarlarla ilişki kuracağı ve Türkiye ile ilişki kurarken, NATO dışında askeri kanatla ilişkiyi tercih etmeyeceği yönünde.

Sayın Başbuğ hem konuşma metnindeki kimi açılım arayışlarıyla, hem de ilk kez nizamiyeden içeri soktuğu davetliler aracılığıyla kanımca temel mesajını Türkiye'ye değil, Atlantik ötesine, Obama yönetimine vermeye çalışmıştır.

Obama'nın kendi dönemindeki siyasal açılımlarıyla TSK'nın geleneksel duruşunun denk düşmediğini, denk düşemeyeceğini görmek için çok büyük bir uluslararası ilişkilerci olmaya gerek yoktur.

Ve bu denk düşmeme halinin Obama dönemindeki siyasal uzantılarının, Türkiye-ABD ilişkilerine yansımalarının Genelkurmay'ı rahatsız etmesi için ortada bin tane neden vardır.

Ve kanımca tam da bu nedenden Genelkurmay'ın mahir ve meşru bir stratejik manevrayla, ABD yönetimine, Obama administrasyonuna mesaj niteliğinde bir konuşma ve davetli grubu dizayn ettiği kanısındayım.

Mesaj Türkiye'ye değil, Obama'yadır.

Mesajın özü de TSK'nın artık eski çağdışı zihniyet ve davranış kalıbını değiştirdiği ve kendisinin de Obama administrasyonu tarafından muatab alınması gerektiğidir.

Amaç, hedef ne olursa olsun TSK'nın Tuncer Kılınç zihniyetini, 27 Nisan faciasını arkada bırakmak istiyor oluşu önce Türkiye ama hemen sonra da etkin bir dış savunma kamu hizmeti üretimi için çok önemlidir.

Kaynak:  Star