Başbuğ danışmanlarını gözden geçirmeli

Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin şeffaflaşması adına önemli adımlar atıyor. Haftalık bilgilendirme toplantıları bunun ilk adımıydı. Bazı açıklamalardaki üslup sorunu ve ordunun görev alanı dışındaki konularla ilgili polemikler haklı olarak eleştirildi.
Her şeye rağmen askerin kamuoyu önüne çıkması ve soruları cevaplama özgüvenini göstermesini olumlu buluyorum. Aynı şekilde Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ'un bizzat yaptığı basın toplantısını doğru bir adım olarak görüyorum. Kamuoyu ile iletişim halinde bulunma ve ilk elden bilgilendirme çabası yerinde bir girişim. Ancak sivil ve asker kurmayların hataları yüzünden, umulan etkinin oluşmayacağı; hatta ters sonuçlar doğabileceğini düşünüyorum.

Org. Başbuğ basın toplantısına epey hazırlıklı gelmişti. Ekranlardan gördüğümüz kadarıyla her konuyla ilgili dosya hazırlanıp önüne konulmuştu. Basın mensuplarının sormadığı ama kamuoyunda cevabı beklenen suallere de re'sen cevap vermişti. Buraya kadar her şey normal, fakat zamanla bazı cevapların sorunlu olduğu anlaşıldı. Mesela Bedrettin Dalan'ın İSTEK Vakfı'na ait mühimmatlı araziye Türk vatandaşı olan herkesin rahatça girip çıkabileceğini söylemişti. Bırakın herhangi vatandaşı, gazeteciler bile giremedi. Cihan Haber Ajansı muhabirinin maruz kaldığı dondurucu akreditasyonla ilgili bilgi de hatalı çıktı. Meteoroloji verileri, Paşa'ya verilen +13 derecelik sıcaklığın dağa değil ovaya ait olduğunu gösteriyor. Yine LAW silahlarıyla ilgili bilgiler de kafa karıştırdı. Başbuğ'un ısrarla altını çizdiği boş LAW silahlarının niye gömüldüğü sorusunun cevabı verildi. Eğitim amacıyla kullanıldığı düşünülürse gömülmesinin çok tuhaf olmadığı belirtiliyor. Hatalı bilgilerle dolu dosyaları Genelkurmay Başkanı'nın önüne koyanların şunları düşünmesi gerekiyor: Öncelikle TSK'nın en üst makamını mahcup ediyorlar. Ayrıca sonraki açıklamalarla ilgili inandırıcılık problemi oluşmasına yol açıyorlar. Böyle bir şeye sebep olmaya ve ülkenin Genelkurmay Başkanı'nı bu duruma düşürmeye kimsenin hakkı yok. Org. Başbuğ'un bunların hesabını sormuş olduğunu sanıyorum.

Eminağaoğlu notu: Ömer Bey işte bunu yapmayacaktın!

Kaçak etten suçüstü yakalanmış kasabın avukatıyla zabıta komiseri at etinin faydaları konulu panelde buluşabilir mi? Aynı masanın etrafında bir araya gelmeleri mide bulandırıcı bir gelişme olurdu. Bir savcı, devam eden bir yargılamayı tertip olarak niteleyen bir panelde konuşmacı olarak yer alabilir mi? Tutuklu yargılanan sanıkların avukatıyla yan yana oturup hâkim ve savcılar hakkındaki tezviratları onaylayarak dinleyebilir mi? Konuşma sırası kendisine gelince sanık avukatlarının söylediklerine rahmet okutacak tarzda meslektaşlarını suçlayabilir mi? Savcının, avukatın, sanığın ve davanın isimlerinin hiç önemi yok. Konu bunlardan bağımsız biçimde düşünüldüğünde bile vahameti insanı ürpertiyor. Yargılananın silahlı terör örgütü olarak nitelendiği ve iddialar arasında demokrasiyi hedef alan darbe girişimlerinin bulunduğu da düşünüldüğünde olayın vahameti büyüyor. Ergenekon Silahlı Terör Örgütü davasından tutuklu yargılanan sanıkların avukatı ile Yargıtay savcısı ve Yargıçlar Savcılar Birliği Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu'nun katıldığı panelden bahsediyorum. Ömer Bey, meslektaşlarını siyasî irade taraftarları ve karşıtları diye bölüyor. Esasen karşıtlık da taraftarlık kadar mahzurlu ve hukuka aykırı. Nihayetinde adliyeyi siyasî taraf haline getiriyor. YARSAV Başkanı'yla ilgili en temel eleştirim de buydu. Yargıyı siyasallaştırmanın ötesinde siyasî mücadelede taraf haline gelme tehlikesi var. Her tez, anti tezini doğuracağından POL-DER'li TÖB-DER'li günler geri gelecek demektir. Hele hukuk için düşünüldüğünde risk facia boyutlarına taşıyor.
 
kaynak: Zaman