İsrail, Hamas'ın 1967 sınırı uyarınca iki devletli, diplomatik bir çözüm yönünde açıklamalar yapmasına rağmen çatışmanın bu şekilde çözülmesini istemedi. Arap Birliği ve Filistin Yönetimi de 1967 sınırlarında iki devletli çözümü destekliyor. Tek engel ABD tarafından desteklenen İsrail..
Kayıt tamamıyla açık. İsrail Dışişleri Bakanlığı'nın internet sitesinde bulabilirsiniz. Gayet açık: İsrail Gazze'ye girdi ve altı ya da yedi Filistinli militanı öldürerek ateşkesi bozdu. Bu aşamada -ve şimdi İsrail'in resmi internet sitesinden alıntı yapıyorum- Hamas misilleme yaptı ya da İsrail saldırısına misillemede bulunmak üzere füzeler attı.
Nedenine gelince, kayıt yeterince açık. Haaretz'e göre Savunma Bakanı Ehud Barak daha ateşkes başlamadan önce bu saldırı için plan yapmaya başladı. Gerçekten, Haaretz'e göre, saldırı planları martta başladı. Ve saldırının asıl nedeni, bana kalırsa iki parçalı. Birincisi, İsrail'in caydırıcılık kapasitesi diye tanımladığı, halk dilindeyse temel olarak İsrail'in boyun eğdirme amacıyla bölgeye gözdağı verme kapasitesi anlamına gelen şeyi artırmak. Temmuz 2006'da Lübnan'daki yenilgilerinden sonra, İsrail'in hâlâ savaşçı bir güç olduğu, hâlâ onun iradesine meydan okuma cüretini gösterenleri korkutma kapasitesine sahip olduğu mesajını yaymanın önemli olduğunu düşündüler.
'Barış taarruzuna' karşı savaş
Saldırının ikinci temel nedeniyse, Hamas'ın ihtilafın Haziran 1967 sınırı istikametinde diplomatik bir biçimde çözülmesini istediğinin sinyallerini veriyor olmasıydı. Demek ki Hamas, uluslararası fikir birliğine, uluslararası toplumun çoğunluğuna, diplomatik bir çözüm arayışı anlamında katılmış olduğunun işaretini veriyordu. Ve bu noktada İsrail, İsraillilerin Filistin barış taaruzu diye adlandırdıkları şeyle karşı karşıya kaldı. Ve bu barış taarruzunu yenmek amacıyla, Hamas'ı dağıtma çabasına giriştiler.
Vanity Fair'in Nisan 2008 sayısında David Rose'un ABD iç belgelerine dayanarak belgelediği üzere, Filistin Yönetimi ve İsrail'le ortaklaşa Hamas'a yönelik darbeye girişen ABD'ydi ve Hamas onlardan önce darbeyi yaptı. Bu da artık tartışılabilir ya da tartışmalı bir iddia değil.
Mesele, İsrail'in Filistinlilere yönelik ablukayı sürdürmesi ve ekonomik faaliyetlerini engellemesi halinde Hamas'ın Gazze'yi yönetip yönetemeyeceği. Bu arada abluka Hamas iktidara gelmeden evvel uygulandı. Ablukanın Hamas'la hiçbir alakası yok. Sorun, İsrail'in başından beri Gazze'nin gelişmesini istememesi ve hem Şam'daki hem de Gazze'deki Hamas liderliğinin defaaten ihtilafın Haziran 1967 sınırı uyarınca diplomatik bir biçimde çözülmesini arzu ettikleri yönünde açıklamalar yapmasına rağmen, İsrail'in çatışmanın diplomatik yollarla çözülmesini istememesi. Kayıt, hayli açık. Aslında şüpheye yer bırakmayacak kadar net.
Her yıl, BM Genel Kurulu 'Filistin Sorununun Barışçıl Çözümü' başlıklı bir karar tasarısını oyluyor. Ve her yıl aynı sonuç çıkıyor: Bütün dünya bir tarafta; İsrail, ABD ve Büyük Okyanus'taki bazı mercan adaları ve Avustralya diğer yanda. Geçen yıl karar 164'e 7 geçti. 1989'dan beri her yıl böyle (1989'da oylama 151'e 3'tü, tüm dünya bir tarafta ve ABD, İsrail ve Dominik ada devleti diğer taraftaydı).
Arap Birliği'ne sahibiz; birlik 22 üyesiyle birlikte Haziran 1967 sınırıyla iki devletli çözümden yana. Haziran 1967 sınırı üzerinden iki devletli çözümü destekleyen Filistin Yönetimi'ne sahibiz. Artık Haziran 1967 sınırı üzerinden iki devletli çözümü destekleyen Hamas'ımız da var. Yegâne engel, ABD tarafından desteklenen İsrail. Sorun bu.
Kayıt, Hamas'ın sadece İsrail'in ablukayı hafifletmesi koşuluyla ateşkesi sürdürmek istediğini gösteriyor. Hamas'ın İsrail'e misilleme roketleri atmaya başlamasından çok önce Filistinliler abluka yüzünden insani bir krizle karşı karışaydı. Eski BM İnsan Hakları Yüksek Temsilcisi Mary Robinson, Gazze'de olan biteni 'bir medeniyetin yok edilmesi' olarak tarif ediyordu. Bu ateşkes dönemi sırasındaydı.
Kayıt neyi gösteriyor? Kayıt geçen 20 ya da daha fazla yıldır, bütün uluslararası toplumun, çatışmanın Haziran 1967 sınırı uyarınca ve mülteci sorunuyla birlikte çözümüne çalıştığını gösteriyor. BM'ye üye 164
ülkenin tümü retçi miydi? Barışın yanında olanlar sadece ABD, İsrail, Maaru, Palau, Mikronezya, Marshall Adaları ve Avustralya mı? Retçiler kim? Barışa kim karşı çıkıyor?
Kayıt, Camp David'de gündeme gelen her kritik meselede, vaktiyle Clinton parametreleri altında ve daha sonra da Taba'da, her noktada tüm tavizlerin Filistinliler tarafından verildiğini gösteriyor. İsrail hiçbir tavizde bulunmadı. Filistinliler defaaten çatışmanın uluslararası hukuka uygun bir biçimde çözülmesi yönündeki iradelerini ortaya koydular.
Hukuk çok açık. Temmuz 2004'te, dünyadaki en üst adli kurum olan Uluslararası Adalet Mahkemesi, İsrail'in ne Batı Şeria ne de Gazze üzerinde bir hakkının olduğuna hükmetti. Kudüs'te bir hakları yoktu. Dünyadaki en üst düzey adli kuruma göre, Arap Doğu Kudüs işgal edilmiş Filistin toprağıdır. Uluslararası Adalet Mahkemesi tüm yerleşimlerin, Batı Şeria'daki tüm yerleşimlerin, uluslararası hukuka göre yasadışı olduğuna hükmetti.
Filistinliler gerekli tavizi verdi
Şimdi önemli nokta şu ki, tüm bu sorunlarda Filistinliler taviz verme iradesi gösterdi. Gerekli tüm tavizleri verdiler. İsrail hiçbir taviz vermedi.
Bence ne olması gerektiği gayet açık. Birincisi, ABD ve İsrail uluslararası toplumun kalanına katılmalı ve uluslararası hukuka bağlı kalmalı. Uluslararası hukukun değersizleştirilmemesi gerektiğini düşünüyorum. Bence bu ciddi bir mesele. İsrail uluslararası hukuktan yanaysa, diğer ülkeler gibi hesap vermeli.
Seçilmiş ABD başkanı Barack Obama Amerikan halkıyla eşit düzeyde davranmalı. Çözüme yönelik temel engelin ne olduğu konusunda dürüst olmalı. Bu, Filistin retçiliği değil.
ABD hükümeti tarafından desteklenen İsrail'in uluslararası hukuka uymayı, uluslararası toplumun fikrine uymayı reddetmesidir. Ve Amerikalılar olarak hepimizin önündeki esas güçlük, yalanların ardını görmektir. (Ortadoğu merkezli internet sitesi, Holokost'tan kurtulan Yahudi bir ailenin çocuğu; 'Holokost Endüstrisi' adlı kitabıyla ve İsrail politikalarına muhalefetiyle tanınıyor, 10 Ocak 2009)
Kaynak: Radikal