Ortadoğu'daki barış girişimi özü ve hedefi itibariyle Araplarla İsrail'i muhatap alıyor. ABD'nin tutumunun önemiyse, İsrail'i Araplarla barışa çekmek yönünde etkileme gücünde saklı. Görünen o ki, Barack Obama yönetimi Arap-İsrail barışına yönelik anlayışının Arap Barış Girişimi'nin ilkeleriyle çoğu noktada uyuştuğuna vurgu yaparak bu gücünü kullanmaya çalışıyor.
Uluslararası çevrelerin tutumlarıyla da desteklenmiş bu vurgu barış girişiminin harekete geçirilmesine fırsat sunuyor. Tabii eğer ortada harekete geçirilecek bir fırsat varsa...
Barış girişimine yönelik yeni Amerikan tutumunun önemine, Obama yönetiminin bu yaklaşımı hayata geçirme azmine ve bölgeye yönelik yeni yakınlaşmasının yöntemine dair çok şey söylendi. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun ABD'nin bu yaklaşımını reddetmesine dair de çok şey söylendi. Hatta iki taraf arasındaki anlaşmazlık, Netanyahu'nun Beyaz Saray'daki görüşmeleri ve İsrailli yetkililerinin ABD'deki temaslarından sonra belki de ilk defa alenen ortaya çıktı.
Şimdi soru, bir yandan Netenyahu'nun arkasındaki bazı Amerikan lobilerinin ABD'nin yeni eğilimine son verme veya bunu sınırlama gücünün boyutu, diğer yandan da ABD yönetiminin Netanyahu ve hükümetine çözüme dair bakış açısını dayatma gücüyle ilgili. Fakat bu barış girişimi Amerikan ve İsrail taraflarıyla sınırlı değil. Aynı zamanda ABD-İsrail görüşmelerinde yer almayan Arap tarafını da kapsıyor. Arap diplomasisi İsrail'le müzakerelerde Amerikan gücününün artmasını sağlarsa Amerikan baskısının sonuç vermesi mümkün. Fakat Arap diplomasisi Washington'la Tel Aviv arasında yaşananları ikili ilişkiler bağlamında görür.
Mevcut İsrail hükümeti kendi ideolojisi ve bileşenleri uyarınca barıştan zarar görür. Barış yönünde somut bir ilerleme bu hükümetin tabutuna bir çivi çakmak anlamına gelir. Dolayısıyla Netanyahu bu fırsatı vurmak için, barışın önceliklerini değiştirmek için şartlarını ve İran dosyasını baskın kılmaya çalışıyor. Yaşamanı barışsız bir ortamda, savaş davulları çalarak sürdürüyor.
Buna karşın Arap tarafında da yaşamını 'barış ufuksuzluğu'yla sürdürenler ve bu halin devam etmesini gerginliğin sürmesi, barış girişiminin başarısızlığı ve sağlanan yeni fırsatın ortadan kaldırılmasıyla bağlantılı görenler var. Arap diplomasisinin önündeki büyük sorun, adil ve kapsamlı barışın temellerine
bağlılığında ve barıştan zarar görenlerin etkisinin kuşatma altına alınmasında saklı.
Arapların bu iki konuda gevşek davranmak için bulduğu bahaneler, İsraillilerin aşırılığını ve sert tutumunu haklı çıkarır. Yani diplomasi alanı her iki taraftan aşırılıkçılara bırakılmış olur. Ayrıca, ABD'nin İsrail karşısındaki tutumunu zayıflatmanın ve yeni doğan fırsatı diri diri toprağa gömmenin en iyi yolu budur. Araplar farklı eğilimleriyle hâlâ barış seçeneğine bağlılar ve çıkarlarının Arap Barış Girişimi'ne dayanarak barışın gerçekleşmesinde saklı olduğunu düşünüyorlar.
Bu anlamda hali hazırdaki süreç barış konusunda Arap çevrelerin niyetlerine dair ciddi bir sınav olacaktır. Bu da öncelikle, Arapların kendi aralarındaki gerginliklerin sürmesi üzerinden geçinmesine son verecektir. (Londra'da Arapça yayımlanan Hayat gazetesi, 20 Mayıs 2009)
Kaynak: Radikal