Balkanlar'da ahlaki liderliğin yükselişi

Sırbistan’ın reformcu devlet başkanı Boris Tadiç, geçen hafta görüştüğümüzde anlaşılabilir bir mutluluk içindeydi. Uçağım Belgrad’a inerken, dünya Ratko Mladiç’in az önce tutuklandığını öğrendi. Avrupa’nın en çok aranan suçlusu, parmaklıklar ardındaydı ve insanlığa karşı işlediği suçlardan Lahey’de yargılanacaktı. Tadiç, bana Mladiç’i yakalayarak ülkesini bugünün Avrupa’sında önemli bir rol oynamak yönünde daha ileri götürdüğünü anlattı. Buna katılıyorum.

Çatışmaların simgesi
Ratko Mladiç’in yakalanması iki büyük sebepten dolayı önemli. Birincisi, dünyanın her köşesindeki kitle katliamcılarına bu suçlara müsamaha gösterilmeyeceğini hatırlatıyor. Adaletin tiranlığa baskın çıktığı bir dünya doğrultusunda bir adım daha atılmış oluyor.
İkincisi, Balkanlar’da kalıcı barış umudunu güçlendiriyor. Saraybosna’da Birinci Dünya Savaşı’nı tetikleyen suikastın 100. yılına yaklaşıyoruz. O zamandan bu yana ‘Balkanlar’, bölünmenin, çatışmanın ve acımasızlığın simgesi. O günlerin geride kalıp kalmadığıysa henüz belli değil, fakat kan banyosunun yerini siyaset ve diyaloğun alması için artık bir zemin mevcut.

Mladiç’in yakalanmasından sonraki saatlerde medya, olayın tam da Tadiç’le görüşeceğimiz gün gerçekleştiğini ön plana çıkardı. Yakalamanın ayrıntılarına dair bilgilendirilmiş biri olarak, zamanlamanın tamamen bir tesadüf olduğundan hiç kuşkum yok. Tesadüf olmayansa, Tadiç’in Sırbistan’ı AB’ye sokma arzusuyla Sırp yöneticilerin 1990’lardaki davranış biçiminin bıraktığı kötü izlenimi silme ısrarı arasındaki bağlantı. Tadiç, Avrupa’nın geri kalanında komünist, milliyetçi ve faşist tiranlıkları yerinden eden demokrasi dalgasını yakalamaya kararlı.
Benim işim, ona (ve aynı arzuyu taşıyan diğerlerine) bunu yapması için yardım etmek. Hırvatistan’ın bu yıl müzakereleri tamamlamasıyla (ki öyle umuyoruz) ve Sırbistan’ın (muhtemelen Karadağ’la birlikte) gelecek yıl müzakerelere başlamasıyla beraber ivme büyüyor. Sekiz yıl önce Selanik’te AB, standartları yerine getirdikleri takdirde bölgedeki tüm ülkeleri kabul etmeye karar vermişti.

Sürecin hızlı veya kolay olacağını asla beklemedik. Tarihin yaralarını sarmak zaman alıyor. Bölgenin dört bir yanında pek çok tamamlanmamış mesele var. Fakat AB’ye katılma ve onun ideallerini paylaşma umudu, eski anlaşmazlıkların çözümü açısından güçlü bir teşvik sağlamış durumda. Geçen eylülde Sırbistan’ın Kosova’yla süregiden ihtilafına dair ayrıştırıcı bir BM tasarısı riski söz konusuydu. Bunu özel olarak görüşmek için Tadiç’i Brüksel’e davet ettim. Bütün genel kurulun kabul edebileceği değişikliklere, ‘olur’ diyerek ülkesine döndü. Ekibim, şimdi Sırbistan’la Kosova arasında pratik gündelik meselelere dair görüşmelere arabuluculuk yapıyor.
Bu ay başında Bosnalı Sırpların lideri Milorad Dodik’i, yeni çatışmaları tetikleyebilecek bir referandum düzenleme tehdidinden vazgeçmeye ikna ettim. Şimdi Arnavutluk’taki gerilimi azaltmaya çalışıyorum.

‘Üyeliği ucuza vermiyoruz’
Bütün bu örneklerde son yirmi yılın dersleri üzerinden hareket ediyoruz. Bosna Hersek’e çok geç müdahale ettik, fakat sonunda bunu yaptığımızda Rupert Smith gibi komutanlar ve Richard Holbrooke gibi diplomatlar, savaşı sona erdirmek için uluslararası toplumun gücünü kullandılar. Sonrasında Javier Solana, Carl Bildt, Paddy Ashdown ve Bernard Kouchner gibi Avrupalılar, adım adım çatışmanın yerini konuşmanın almasını sağladılar.

Daha yapılması gereken çok şey var. AB üyeliğini ucuza vermiyoruz (ve vermemeliyiz). Tam demokrasi, açık bir ekonomi, bağımsız yargı ve yolsuzluğun bitirilmesini talep ediyoruz. Baskımız ve pratik yardımımız, zaten bir fark yaratıyor. Fakat en önemli baskı içeriden, ülkelerini ve hayatlarını değiştirmek isteyen insanlardan gelen baskıdır. Hikâyenin sonu, AB üyeliğinden ibaret değil; uluslararası yatırıma, iş fırsatlarına ve büyümeye daha rahat erişim de söz konusu ve bölge, bütün bunlara ihtiyaç duyuyor.
İnsanların yaptığı kötülükler, ciltler dolusu kitabı dolduruyor. İyiliklerse genellikle unutuluyor veya hiç dile getirilmiyor. Hırvatistan Devlet Başkanı Ivo Josipoviç ve Başbakanı Jadranka Kosor’un ülkelerini dönüştürmek için yaptıklarından ve ikisiyle Tadiç’in Sırp-Hırvat çatışma mirasının üstesinden gelmek için gösterdikleri çabalardan pek az insan haberdar. Tadiç’ten Kosova gibi daha da karmaşık bir meseleyle iştigal etmek konusunda aynı cesareti ve cömertliği göstermesini bekliyorum. Priştine’de ortakları olmasını istediğini biliyorum.
Bölgeyle ilgili naif olmamalıyız. Anlaşmazlıklar yerli yerinde duruyor. Siyaset başarısız olabilir. Şiddet geri dönebilir. Fakat elimizi kolumuzu bağlayıp karamsarlığa sığınmamalıyız. Yaptığım ziyaretlerde konuştuğum herkes, AB’nin daha aktif bir rol oynamasını istiyor. Onlara bunu yapmaktan mutluluk duyacağımızı söylüyorum. Fakat yapamayacağımız bazı şeyler olduğunu belirtmeyi de ihmal etmiyorum. Liderlik (yani bir gelecek vizyonu ve onun için riskler almaya hazırlıklı olmak), dışarıdan zerk edilemeyen gizemli bir madde.

Aristo’nun izinde...
Aristo, devletin ahlaki bir varlık olduğunu söylemişti. Devletin dönüşümü de ahlaki liderlik gerektiriyor. AB üyeliği ödülüyle beraber, bu tür bir liderliğin Balkanlar çapında yayılmaya başlayacağı yönünde umutlar güçlü. Önümüzdeki çetrefilli mesele, bu sürecin devam etmesine yardımcı olmak. (Avrupa Birliği
Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi, 2 Haziran 2011)

 

Kaynak: Radikal