Bahman Ghobadi ile alıp veremediğim

Bu yazının yazılma sebebi, Cihan Aktaş'ın "İran Kedileri Kimin Umurunda" yazısı ve geçenlerde Meksika Sınırı'nda yaşadığım bir tartışmadır.

Bahman Ghobadi'yi ilk filmi "Sarhoş Atlar Zamanı"ndan bu yana sevmeyerek takip ederim. Adam iyi yönetmendir. Yakaladığı insan hikayeleri üzerinden derdini çok da güzel ve büyük bir sinematografik başarıyla anlatır.  Yani, Ghobadi ile alıp veremediğim şey "sinemasal" ya da daha geniş kapsamlı olarak "sanatsal" bir mesele değildir. Daha hayati bir meselede kızgınım kendilerine. Nedir o: Ülkesini pazarlama biçimi.

Vardır böyle üçüncü dünya(!) yönetmenleri. İçine düştükleri umutsuzluk ya da aşağılık kompleksi ile ülkesinde olan biteni tam da gelişmiş(!) ülkelerin sinema baronlarının görmek istediği biçimde anlatırlar.  İnsan hakları ihlalleri, hapishaneler, köşeye sıkışmış kadın öyküleri, zor durumda olan azınlıklar, baskıcı yönetim falan filan.

Bir yanlış anlaşılmanın önüne peşinen geçmek isterim. Benim, bir yönetmenin ülkesinde olanı biteni dünyaya anlatmasına zinhar itirazım yok. Zira sinema zaman zaman en çok bu işe yarar. Ve birinci sınıf yönetmenler de bu işi başarıyla gerçekleştirirler. Misal son zamanlarda adına "yeni Romanya sineması" diyebileceğimiz genç kuşak Romanyalı yönetmenler bu işi çok güzel kotarıyorlar.

Benim en temel itirazım Bahman Ghobadi'nin ülkesini "göster bakalım amcalara" müptezelliği ile tüm dertleri İran rejimini alaşağı etmek olan batılı amcalarına pazarlıyor oluşu. Alaşağı olsun olacaksa İran rejimi. Fakat bunu batılı amcalar değil, İran'ın kendi iç dinamikleri halletsin.

Ghobadi'nin, Cihan Aktaş'ın yazısına da konu olan "No One Knows About Persian Cat" adlı 2009 yapımı filminin sadece fragmanını çözümlemek bile, ne demek istediğimi ciddi şekilde ortaya çıkarır. Fragman siyah ekranda "İran'da ifade özgürlüğü, küfür ve rock'n rolla karşı kanunlar vardır" cümlesiyle açılıyor. Ve "aslında bu film bile (o kanunlara göre) çekilmemeliydi" cümlesi ile devam ediyor. Gördüğümüz ilk sahne parçasında duyduğumuz cümleler "Londra'da çalacağınızı duydum" ve peşine "pasaporta, vizeye ve paraya ihtiyacımız var" cümleleri. Sonraki sahnede bir kadın, rock müzik yapan kıza soruyor: "Hangi tür müzik yapıyorsunuz?" Kız "indie rock" diye cevap veriyor. İranlı cahil kadın da "ben indie rockı çok severim, 50 Cent, Madonna, çok iyiler" diye cevap veriyor. Hemen peşine ekrana bir cümle daha giriyor: "Devrim yapmak üzere olan bir ülkede, yeni protest sesler yükseliyor." Devamında bir ahırda rock müzik yapan bir grup delikanlıdan biri, "elektriği kim kesti" diye soruyor. Diğeri de cevap veriyor: "Babam. Polislerden korkuyor da!"  Hemen peşine filmle ilgili iki cümle daha: "bu filmi İran kınadı, dünya selamladı." Ardından müzik yaptıkları için tutuklanan çocuklar, kelepçeli elini havaya kaldıran bir delikanlı görüntüsü ve bir reklam cümlesi daha: "İlham verici, yaratıcı, özlem ve tehlike dolu!" Ve bir cümle daha: "Kültürel baskı için bir karşı çıkış!"

Şimdi durup düşünelim.  İran'da rock müzik yapmanın yasak olması mı daha ayıp, yoksa bir İranlı yönetmenin tam da batılıların sinema salonlarında görmeyi arzu ettikleri şekilde bu yasağı pornografik imgelemlerle teşhir etmesi mi? Bence ikisi de birbirinden ayıp!

Niçin? Çünkü Bahman Ghobadi, İran'daki "kültürel başkaldırının" kodlarını rock müziğin omuzlarına yüklüyor. Yani alenen diyor ki "aslında biz de İran toplumu olarak batılı değerlere sahip bir kültürel devrim yapacağız; rocktır, hip-hoptır bir entegrasyon sağlayacağız gelişmiş(!) ülkelerle ama, bu adi mollalar bizi bırakmıyor."

Her yerde durmadan karşımıza çıkan çakma aydınlanmacı tavır bu. Ülkesini batıya şikayet edince sonraki filmine kaynak buluyor çünkü.  Hatta "Martin Scorsese present" cümlesini bile koyuyor cebine.

Bir başka İranlı yönetmeni örnek verelim de ne dediğimiz tam anlaşılsın. Mecid Mecidi'nin örneğin Serçelerin Şarkısı isimli filminde, İran toplumunun yozlaşmasına ya da zengin-fakir ayrımının keskinliğine dair çektiği nefis sahneler yok mu? Elbette var. Fakat Mecid Mecidi bunu batılı zihne yaranmak yerine içinde yaşadığı toplumu anlamak çabasıyla ortaya koyduğu için bu çabası gayet sahih bir çaba ve izleyende bir "teşhir" duygusu uyandırmıyor.

Bir kere daha altını kalın kalın çizeyim. Toplumsal baskılara, saçma sapan kanunlara, baskıyı İslam adına yapan mollalara falan kafam fena halde bozuktur; hep böyle hissetmişimdir. Fakat bu hissediş, Bahman Ghobadi'nin yaptığı çirkin yalakalığı ortadan kaldırmaz, onu hoş görmemi gerektirmez. Ghobadi'nin çok iyi bir yönetmen oluşu da onu tolere etmemi sağlamaz.  Ülkesini pek ucuz bir pahaya satana her dilde "hain" denir çünkü.

İzleyin abi "Bir Zamanlar Anadolu'da"yı. Taş gibi bir Türkiye eleştirisi var filmde. Fakat Nuri Bilge'nin bunu Cannes'da ödül almak için yaptığına dair en küçük bir karine yok elimizde. Kimseye yaranmak, kimseden medet ummak için yapmamış çünkü filmi. Fakat bakın sinematografisine bayılacağınız Yeşim Ustaoğlu'nun "Bulutları Beklerken"ine... "Biz aşağılık Türkler azınlıkları memleketimizden kovduk" mesajıyla dolu film. Bakın Özcan Alper'in "Sonbahar"ına. Taş gibi bir dikta eleştirisidir. Fakat, "dur lan, şu sahneyi de koyayım, şu lafı da edeyim de bilmem ne festivalinin jürisine yaranayım" dememiştir. İzlerken böyle bir şey hissettirmez izleyicisine. Fakat bakın Tomris Giritlioğlu imzalı ve oldukça başarılı bir film olan "Salkım Hanımın Taneleri"ne...  "Ayyy, ne iğrenç dönemlerden geçmiş Türkiye, ne pis şu Türkler" teşhiridir.

Bu filmlerin arasındaki "niyet" farkını anlayınca, Mecid Mecidi'nin niçin "içeriden muhalefet eden birinci sınıf bir yönetmen", Bahman Ghobadi'nin niçin "batılılara yaranmak için çakma muhalefet yöntemleri arayan birinci sınıf bir yönetmen" olduğunu anlayacağız.

Ve umut ediyorum ki bir şey daha anlayacağız: Muhalefet, özgünleşince dünyayı değiştirebilir. İmam Humeyni'nin, Che ile Castro'nun, Aliya'nın, Mecid Mecidi'nin geliştirdikleri muhalefet "özgün"dür. Düzeni değiştirir. Çakma muhalefettense ancak "birilerinin gazını alma" refleksi çıkar. Obama'nın, Oliver Stone'un, Bahman Ghobadi'nin muhalefeti de "çakma"dır işte. Gaz alır. Başkaca bir halta yaradığı da görülmemiştir.