'Bahar', Türkiye'yi karıştıramadı

‘Arap Baharı’, umudun yanı sıra endişe ve korku veriyor. Tunus deneyimi, kolay geçişe uygun değil. Konu, halihazırda baharın vurduğu ülkelerin tamamıyla ilişkili. Ülkelerin çektiği zorluklar, rejimin yapısı, diğer organların baskısı, rejimin adaptasyon ve manevra gücüyle ilişkili.

Slogan yerine sandık
Sana’dan gelen haberler, baharın birçok ülkede kanla ağırlaşabileceğine işaret ediyor. Bir yerde şiddetli baskıya, bir başka yerde iç savaşa, diğer bir yerde de Yugoslavyalaşma veya Somalileşme sahnelerine yol açabilir. Baharın bir yere ulaşmamasıysa, ilelebet ulaşmayacağı anlamına gelmez. Bahara karşı aşırı güçle mücadele etmek, istenmeyen sonuçlar doğurabilir. Tehlikelerini kuşatma altına almanın en iyi yolu, meşruluğu zarar görmeyecek kurumlar tesis ederek, insanların bahara katılımını sağlamak. Bahar, sadece Arapları ilgilendirmiyor. Kendi baharını bastıran İran, baharın dönmesinden, İsrail’se yayılmasından endişeli. Filistin halkı da istisna tutulamaz elbette.

Geriye fırtınanın dışındaymış gibi hareket eden Türkiye kalıyor. Türklerin meydanlarda toplanıp “Halk rejimin düşmesini istiyor” diye slogan atmaya ihtiyacı yok. İki hafta sonra zaten seçim sandıklarına gidecekler. Değişim yanlıları, öfkelerini bu yolla ifade edecek ve kaybedenin sonuçları kabul etmeme hakkı olmayacak. Kazanan, açık bir yetkiye sahip olacak. Kaybedeninse, gelecek seçimlere hazırlanmasından başka seçeneği yok.

Türk modelini kopyalama yanlısı değilim. Bu model, laiklere ötekileri kabul etmeye ikna eden ve İslamcıların arzularını sakinleştiren özel bir deneyimin ürünü. Fakat bölge ülkeleri, Türkiye’nin bölgedeki fırtınalara karşı kendini koruma yöntemine dikkat kesilmeli. Konu basit. Başbakan Erdoğan, kendi ofisine tankların sırtında değil, seçim sandıklarıyla geldi. Halk, onu belirli bir süre için yetkilendirdi. Sürecin sonunda halk, onu seçimler yoluyla hesaba çekecek, ödüllendirecek veya cezalandıracak. Ofisinde ikâmetinin açık olduğunu ifade etme hakkı yok. Anayasayı tekeline alamaz. Ölene dek görevde kalacağını söyleyemez.

Sonuçlar temyize gitmez
Gül, Erdoğan ve Davutoğlu üçlüsünün yolculuğu hep başarılarla taçlanmadı elbette. Komşularla ‘sıfır sorun’ politikası amacına ulaştı ve Türkiye’yi bölgede temel aktöre dönüştürdü. Fakat İran’la Batı arasındaki arabuluculuğun sonuçları şaşırtıcı olmadı. Suriye’yle İsrail arasındaki arabuluculuğun sonuçları da malum. Seçimler sonrası Maliki’nin Bağdat’taki ofisinde kalması, Ankara’yı sevindirmedi. Aynı şey, Saad Hariri’nin Lübnan’da başbakanlıktan uzaklaştırılması kararı için de söylenebilir. İslamcıların yönetime katılması ve daha gerçekçi politikalar izlemesi, henüz sonuç vermedi. Türkiye, anayasa çatısı altında kurumların ilişkileri ve iktidar değişimini belirleyecek istikrar formülüne dayanan temel bir aktör olarak kaldı. Burada Türklerin, İran kamuoyunun bir bölümünün yaptığı gibi, seçim sonuçlarını temyize götürmediklerine dikkat çekilebilir.

Bahar, Türkiye’ye kendi topraklarında değil, bölgede sürpriz yaptı. Bir nevi nasihatçi ve arabulucuya dönüştürdü. Bazı yatırımlarını endişelendirdi, bazı ilişkilerini karıştırdı. Fakat Türkiye karışmadı. (Londra’da Arapça yayımlanan Hayat gazetesi, 26 Mayıs 2011)


Kaynak: Radikal