Irak'taki Amerikan askerlerinin kademeli olarak çekilmesini içeren anlaşmanın Irak Meclisi'nde onaylanması, bu çekilmenin kolay olacağı anlamına gelmiyor. ABD askerlerini çekilmeye ikna eden bir yönetim izlenimi doğmuş ve bu da Bağdat'takilerin iktidarını güçlendirmiş gibi gözükebilir. Bununla birlikte kabul etmek gerekir ki Bağdat yönetimi Irak'ın bütününe hákim olacak yapıda değil.
Irak'ın karmaşık yapısını anlamak için sadece Kerkük'e bakmak bile yeterli. ABD önce kentlerden sonra diğer yerlerden çekilip üslerinde hatırı sayılır asker bırakıp evine dönerken, bunu sadece istikrar karşılığında yaşama geçirebilecek. İstikrar ise, yerel ve genel yönetimlerin seçimlere dayalı biçimde işletilir hale gelmesiyle ölçülüyor. Bunun bazı eyaletlerde sağlanması mümkünse de, Kerkük gibi stratejik yerlerin kimin yetkisinde olacağı kavgası bazı yerlerde sorunların çözümünü erteliyor. Kerkük, sadece zenginlikleri ve konumuyla değil etnik-dinsel yapısıyla da özel bir örnek ve genel düzenlemelere uymuyor. Genel kurallara uydurmak için Kerkük'ün Kürtleştirilmesi ve dolayısıyla Kuzey Irak eyaletine aidiyetini meşrulaştırma çabaları ise sorunun büyümesine yol açıyor.
Kerkük'ün Kuzey Irak yönetimine bağlı olması, zenginliklerinin bu yönetim tarafından dağıtılacağı anlamına geliyor. Buna kısmen Bağdat yönetimi de karşı olsa bile bir miktar senaryonun içinden davranılıyor. Öte yandan Kerkük, Vatikan ya da Monaco gibi özerk bir statü içinde de değerlendirilebilir, ancak bu sefer de 'Kudüsleşme' ihtimali bulunuyor. Şu bir gerçek ki, Irak'taki geleceğin sorumluluğunda hala ABD'nin payı yüksek, ancak bu tür sorunlu alanlarda yapabileceği fazla bir şey yok. Bu durumda devreye daha fazla yapıcı gücün girmesi ve Kerkük geleceğinde güvence sağlaması gerekir.
Burada kastedilen çok uluslu müdahale güçleri değil, yapıcı uluslararası işbirliği platformları. Üstelik, tarafların yani Kuzey Iraklıların, Bağdat yönetiminin ve Kerkük'teki temsilcilerin rızasına dayalı olması. İsrail'in K. Irak askeri yapılanmasına sağladığı katkıların son zamanlarda daha fazla duyuluyor olması, meselenin bölgedeki komşu ülkeler olmaksızın düzene giremeyeceğinin göstergesi. Bölgede İsrail, hatta İran bile varsa diğerlerinin bulunmaması sadece yeni çatışmaları akıllara getirir.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün kulak rahatsızlığı geçip de Bağdat ve mümkünse Kerkük'e gitmesi, söz konusu dengeler bakımından çok önemli. Zira bölgedeki yapıcı katkı askeri önceliklere dayandıkça işin içinden çıkmak giderek zor olur, siyasal ve ekonomik ilişkiler ise geniş bölgeli işbirliği platformlarını hazırlar. Cumhurbaşkanı en yüksek siyasal yetkiyi temsil ettiğinden, işbirliğinin siyasal iradesini de ortaya koyar.
Bununla birlikte, Irak'taki tüm kesimlerin ve hatta İsrail'in ya da Suriye'nin 'neye karşı' işbirliği yapılacağı konusunda Türkiye ile benzer algılara sahip olması gerekir. 'Ne' için işbirliği konusunda daha kolay yanıtlar bulunurken 'neye karşı' ya da 'kime karşı' konusunda anlaşılan o ki çok farklı öneriler bulunuyor. Dolayısıyla Türkiye cumhurbaşkanı, 'neye-kime karşı' konusunda ortak bir tutum zeminini önceden görmezse, bu ziyareti gerçekleştirmez. Zira Kerkük sorununa en üst düzeyden karışmış ancak hiçbir yapıcı katkı sağlayamamış ülke durumuna düşülür.
Bağdat, Kerkük ve Kuzey Irak'tan gelecek seslerin Cumhurbaşkanı'nın kulak rahatsızlığının artması ya da azalması yönünde etki doğuracağı söylenebilir.
Star Gazete