Geçen haftaya damgasını vuran gündem konularından birisi, hiç şüphesiz ki İran Lideri Ahmedinejad'ın Amerika seyahatiydi… Hem Columbia Üniversitesi'nde hem Birleşmiş Milletler'de yaptığı konuşmalarla ilgi odağı oldu İran'lı Devlet Başkanı…
İran'ın tartışmalara sebep olan uranyum zenginleştirme projesinin konuşulacağını zannettiğimiz toplantılardaysa tam bir şok yaşandı… Zira Amerikan basınının asıl merak ettiği konu, nükleer enerji değil İran'da eşcinsel olup olmadığı, varsa fena muamele görüp görmedikleri ile ilgiliydi. Soruları dinlerken yüksek sesle gülmemek için kendini zor tuttuğu her halinden anlaşılan İran Devlet Başkanı'nın; "Nükleer" beklerken "Eşcinsel"le karşılaşmayı hiç de tahmin etmediği o kadar belliydi ki…
Birleşmiş Milletler'in toplantısına katılan dünya liderlerinin oturuş kalkışından ses tonuna, verdiği cevaplardan kaldığı otel ve yemek menüsüne kadar her ince ayrıntı üzerine yeterince odaklanmıştı basın… Her zamanki gibi psikologlara, NLP danışmanlarına, 24 saat açık her daim nöbetçi fikir beyan edicilere düşünceleri soruldu: Dünya liderlerinin beden dilini okumak üzerinden…
Mesela Fransız Sarkozy'nin diplomatik örf anlamında alışılmadık bir tarzda lakayt oturuşu; düpedüz saygısızlık ifade ettiği halde kendine müthiş güven olarak okundu. Keza Başbakanımız Tayyip Erdoğan'ın dünya liderleriyle konuşurken bacak bacak üstüne atması, bir özgüven, bir altta kalmama, bir Türk gücü olarak iftiharla destekleniyor hem sağ hem sol medya tarafından… Rahmetlik Bülent Ecevit'in elleri bağlı ve hesap verir edayla konuştuğu ABD Başkanı Clinton tarafından, koltuğa kaykılarak bir ayağı havada ve daire çizerken dinlenmesi, milli bir üzüntü kaynağı olmuştu vakti zamanında… Rahmetlik kibar adamdı ama bu kadarı da olmazdı. Nitekim şimdi Sayın Başbakan geldi de bu dertlerden kurtulduk, Türk Halkı olarak artık ezilmiyoruz, zira Başbakanımız uluslararası toplantılarda daima "bacak bacak üstüne" atıyor. Fark ediyor musunuz bilmiyorum Başbakanımızın bu tavrı basın tarafından daima; "oley!"lerle karşılanıp, "hak ediyor kahpe Bizanslılar" haleti ruhiyesi ile akis buluyor…
Ahmedinejad'ın BM'deki toplantıda bacak bacak üstüne atmadan, açık renk çorap giydiği ayakları yerde ve elleri birbirine bağlı fotoğrafı üzerinden; "dersine çalışmamış öğrenci", "hesap veren diktatör" veya "köylü" şeklinde yapılan beden-dili yorumlarını okuyunca gülmekten öldüm…
"Dersine çalışmamış öğrenci" dediğiniz bu kişi, işgal ve katliamları ile dünyayı kana bulayan küresel güce karşı meydan okuyan tek lider! Dersine çalışmamış İran'da nükleer fizik ve uzay araştırmaları Koalisyon ülkelerini endişelendirecek derecede yüksek. Ha bu arada hemen not edelim ki özgüveni çok yüksek ve dersini epey çalışmış ülkemizde henüz kendi uçağımızı bile yapamıyoruz…
"Hesap veren diktatör" dediğiniz bu kişi, beğenin beğenmeyin, kabul edin etmeyin, halk oyuyla, sandık sistemiyle, seçimle işbaşına gelmiştir… Ahmedinejad'a bugün diktatör diyen aynı yazarlar, ülkemizde gerçekleşmiş seçim sonuçlarını içlerine sindiremeyip her Allah'ın günü diktatörlere davetiye çıkaran kişilerdir… Bu kadar mı ikiyüzlülük olur?
Ya Ahmedinejad'a "köylü" diyenlere ne denir? Gerçi onun böylesi bir ifadeyi hakaret olarak düşünebileceğini sanmıyorum, zaten oy profiline baktığımızda fakir kesimlerin ve kırsal bölgelerin yoğun desteği hemen göze çarpıyor… Hem bizim de aşina olduğumuz bir iş değil mi bu; bizde de "yurdun efendisi köylü" değil midir?…
Merak edenler için hemen söyleyelim: Doğu kültüründe muhataplarının karşısında bacak bacak üstüne atmak, hoş kaçmayan bir hareket tarzıdır. Karşısındakine hürmet konusunda nezaketsizlik etmek istemeyenler, bacak bacak üstüne atmazlar. Ayrıca sağ ve solun birbiri üzerinde hakkı olduğu konusunda terbiye görerek büyür doğu insanı… Bacaklarınızın dahi birbiri üzerinde bir hakkı olduğu düşünülür, takvaya riayet edilir…
Sevgili Efendimiz'i (sav) arkadaşları arasından fark edemeyen bir misafir, kendisi hakkındaki kral beklentisini boşa çıkaran Peygamber'in mütevazılığına hayret etmiştir. Keza devlet başkanı olarak kendisiyle temas ederken heyecanlanan başka bir misafire de, kendisinden korkmaması gerektiğini, kendisinin de kuru ekmek yiyen bir anneden doğmuş olduğunu hatırlatmıştır Sevgili Efendimiz… Kısacası, hem mütevazi hem de boyun eğmez olmak İslâmi diplomasinin şiarıdır beyler. Bir de buradan okuyun beden ve özgüven ilişkisini!
Kaynak: Vakit