Azerbaycan'ın başörtüsü sınavı

Azerbaycan'da başörtüsü yasağının uygulanmaya başlamasından sonra dindar kesimin ilk eylemi 10 Aralık 2010 tarihinde Eğitim Bakanlığı önünde düzenlendi. Binlerce insan, okullarda başörtüsü yasağını protesto etti. Eylem, polisin müdahalesi ile son buldu. Onlarca insan göz altına alındı. Ertesi gün eylemde göz altına alınan 16 kişiden beşi serbest bırakıldı. Dört kişi para cezası ödedi, yedi kişi ise hapis cezası ile cezalandırıldı. 13 Aralık tarihinde devlet yetkilileri açıklama yaparak okullarda başörtüsü yasağının uygulanması için gerekli önlemlerin alınacağını duyurdu. Hükümet temsilcileri okullarda başörtülü öğrencilerin eğitim almalarının imkansız olduğunu beyan etti. Sonrasında eğitim bakanı Misir Merdanov, yasak konusunda daha önce sarfettiği sözleri tekrarladı. Bakan, protestonun yabancı güçlerin desteği ile düzenlendiğini iddia etti. 15 Aralık tarihinde ülkenin güneyinde bulunan Masallı ilçesindeki dindarlar da yasağı protesto etti. Eylemciler göz altına alındı. Ancak daha sonra serbest bırakıldı. Aynı gün dini teşkilatların başkanları dindarlardan talepte bulunarak, Aşure günü eylem yapmamalarını istedi. İnsan hakları savunucusu teşkilatının başkanı Rasim Alizade, Bakü'nün Nardaran ve diğer kasabalarında dindarların eylemlerinin devam ettiğini duyurdu. Nardaran'da düzenlenen eylemde eğitim bakanının resimleri yakıldı. 23 Aralık'ta bir grup dini lider bir araya gelerek devlet yetkililerinden yasağın kaldırılmasını talep etti. Yüzlerce dindar genç de caminin önüne toplanarak yasağı protesto etti. Eylem, polisin sert müdahalesi ile son buldu. 10 kişi göz altına alındı. Bu arada Ayetullah Mekarim Şirazi, başörtüsü yasağının kaldırılması konusunda fetva yayınladı. Nardaran kasabasınındaki dindarlar ise bir araya gelerek İlham Aliyev'e mektup gönderdi. 2500'den fazla insanın imzaladığı mektupta devlet başkanının yasağı kaldırması talep edildi. Bu arada Azerbaycan İslam partisinin başkanı Mövsüm Semedov hükümet aleyhinde açıklama yaparak, halkı baskıcı rejimin varlığını ortadan kaldırmaya davet etti. Diğer önemli bir gelişme ise Bakü dindarları arasında saygınlık kazanmış genç din adamı Meşedi dadaş camisinin imamı Şahin Hasanlı'nın göz altına alınması oldu. Ancak devlet yetkilileri dindarların daha fazla tepkisini çekmemek için Hasanlı'yı serbest bıraktı.

Bu arada Kafkasya Müslümanları Dini Kurumu bir açıklama yaparak İslam partisi başkanı Mövsüm Semedov'un söylemlerini eleştirdi. Islam partisi liderleri eleştirilerin haksız olduğunu beyan etti ve göz altına alınan partililerin serbest bırakılmasını talep etti. Eğitim bakanı Misir Merdanov başörtülü öğrencilerin okullara giderek sorunun okul müdürleri ile çözülmesini istedi. Bu açıklama başörtüsü yasağının kaldırılması olarak yorumlandı. Açıklama sonrasında Teze Pir camisi önünde düzenlenmesi beklenen eylem iptal edildi. Ancak dindarlar üzerindeki baskı devam etti ve Gence'de 30 dindar hiçbir sebep gösterilmeksizin göz altına alındı. Azerbaycan Merkezi savcılığı ve içişleri bakanlığı yetkilileri açıklama yaparak İslam partisi başkanının terör saldırısı hazırlığı yaptığını öne sürdü. İddiaya göre yapılan aramalar sonucunda evinden 20 adet F-1 el bombası, iki Kalaşnikof ve çok sayıda kurşun bulundu. İddia İran'da da yankı buldu. İran hükümet ortaklarından Koalisyon Partisi başörtüsü yasağını ve Semedov'un yakalanmasını eleştirdi. Parti yetkilileri yaşanan gelişmeler sonrasında dindarların kontrölden çıkabileceğini ve bunun önlenmesi için yasağın kaldırılması, göz altına alınan dindarların serbest bırakılması gerektiğini vurgulandı.

Son bir ay içerisinde Azerbaycan'da bu konuda önemli gelişmeler yaşandı. Görüldüğü gibi başörtüsü sorunu çözümden uzak durmakta. İslam faktörü siyasallaşmaya başladığı için de gelecek olaylar hakkında tahmin yürütmek zorlaşmakta.

Daha önce de belirtildiği gibi Azerbaycan'da son döneme kadar İslam dini toplumsal siyasal olaylara etkide bulunmamaktaydı. Ancak yaşananlar dikkate alınırsa son birkaç yıl içerisinde bölge uzmanların tahminlerinin gerçekleşmekte olduğu görülür.

Yabancı ve yerel uzmanlar zamanla iktidarın otoritesinin azalacağını, muhalefetin ve batı yandaşlarının güç kaybedeceğini, sosyal sorunların artması ile beraber toplumsal huzursuzluğun artacağını, İslam yanlısı görüşlerin artacağını ve protesto gösterilerinin dini duygularla öne çıkacağını tahmin etmekteydi.

Hükümet birimlerinin bu tür tahminleri göz ardı ettiği söylenemez. Bilakis olayların bu şekilde gelişmemesi için çaba sarfettiler. Hükümet temsilcileri toplum içerisinde protestonun kaynağı olan siyasi, ekonomik ve sosyal sorunları ortadan kaldıracak yapısı kararlar alma yerine inançlı insanların hak ve hürriyetlerini kısıtlama yöntemini tercih etti. Örnek olarak şunlar gösterilebilir: Son birkaç yıl içerisinde bazı camiler kapatıldı, bazıları ise yıkıldı, ezanlar susturulmaya çalışıldı, dini edebiyata sansür uygulanmaya başladı, devlet birimleri tarafından kayda alınmayan dini teşkilatların faaliyetini yasaklayan yasalar çıkartıldı, başörtülü öğrencilerin eğitim hakkı ihlal edildi. Bu yaşananlar toplum içerisinde huzursuzluğun artmasına ve İslam temsilcilerinin otoritesinin artmasına hizmet etti. Devlet yetkilileri sert müdahaleleri ile karşı çıktı ve durumu daha da zorlaştırdı. Bununla da İslam faktörü toplum içerisinde öne çıkmaya başladı. Bununla beraber ilk olarak inançlı insanların temel hak ve hürriyetlerinin kısıtlanmasının ülke içerisinde ve dışarıda faaliyet gösteren radikal grupların elini güçlendirdiği gerçeği ortaya çıktı. Radikal gruplar siyasi amaçlarına ulaşmak için İslam faktörünü kullanmağa çalışıyordu. Bu güçler bugün hazırlık aşamasını tamamlamış bulunuyor.

Hükümet tarafından başörtüsü yasağının ülke içerisindeki siyasi ve sosyal gelişimi etkiliyebileceği önceden düşünülmedi. Devletin kendisi, İslam faktörünü güçlendirmeye çalışan iç ve dış güçlere hizmet eden bir durum oluşturdu. İran, Azerbaycan'da yaşanabilecek muhtemel olaylara hazır duruma geldi. Azerbaycan'ın bağımsız devlet gibi teşekkülünden sonra ABD ve İsrail devleti ile aktif bir şekilde iş birliği yapması İran'I endişelendirmekteydi. İran ülke içerisinde etkisini artırmak için yoğun çaba sarfetmekte. Son dönemde İran'in ülke içerisindeki dini konuya üçüncü kez müdahil oldu. Ilk defa Azerbaycan'da uygulanmaya çalışılan ezan yasağına karşı çıkıldı. İkinci defa ise Fatime-i Zehra camisinin yıkılması önlenildi. Her iki durumda da Azerbaycan hükümeti İran'ın baskısı karşısında geri adım attığının belirtilmesi gerekiyor. Şimdi olaylar nasıl gelişebilir?

Azerbaycan iktidarı kendisini köşeye sıkıştırmış durumda. Başörtüsü konusunda geri adım atmaları durumunda saygı kazanacak ve gerilimi azaltmış olacak. Ancak bununla beraber inançlı insanların konumu daha da kuvvetlenmiş olacak. Bu faktör üzerine siyasi oyun oynayan güçler ise etksini artırarak sıradaki olayı beklemeye başlayacak. Anlaşılan, hükümet durumun farkında ve bunun için de sert önlemler almaya, inançlı insanları zayıf düşürmeye çalışıyor. Bu yaşanan gelişmeler sonrasında dini teşkilatlar – bunların içerisinde Kafkasya Müslümanları Dini Kurumu da bulunmakta- üzerindeki baskının artacağını tahmin edebiliriz. 2011 yılı inançlı insanlara uygulanan baskının arttığı bir yıl olarak tarihe geçebilir. Bunu 2013 yılında yapılacak başkanlık seçimlerine kendisine özgü bir hazırlık olarak da analiz etmek mümkün. Ancak bu tür sert müdahalenin başarılı olacağı ihtimali de çok düşük ve hükümet için sosyal desteğini kaybedeceği sebebiyle tehlike arz etmekte. Her ne kadar bu konuda ülke vatandaşlarının tamamı ortak görüş izhar etmese de halkın önemli bir kısmı inançlı insanlara saygı duyulması gerektiğini düşünmekte. Iktidar, henüz toplumun görüşünü göz önünde bulundurmayı düşünmemekte. Sadece baskıyı artırmakla sorunun çözülebileceğini düşünmekte. Bununla beraber kendi tezlerini haklı çıkarmak için laik devlet vurgusundan başka bir ifade de bulamamaktalar.

Bununla beraber ülkenin siyasi, kültürel ve ekonomik hayatının gözlemlendiği zaman devletin laik düzene doğru değil Sovyet düzenine doğru değiştiği gözlemlenmekte. Iktidar sadece ezan ve başörtüsünü yasaklamak, cami inşaatlarını engellemekle kalmıyor. Bunun yanı sıra ülkede normal seçimlerin yapılması engelleniyor, yasalar uygulanmıyor, kamuoyunun talepleri görmezden geliniyor.

Sorun sadece başörtüsü konusu değildir. Sorun devleti yönetim şekli ile de ilgili. Her ne kadar laiklik ve demokrasinin tercih edildiği öne sürülse de gerçekte; Sovyet baskıcılığı akla gelmekte. Devlet memurları hayatın her alanına müdahale ediyor; insanların yaşam, giyim kuşam hatta okuma tercihlerine de karışabiliyor. Izin verilmeyen her şey yasaklanmakta ve demokratik ülkelerin uyguladığı, "yasaklanmayan her şeye izin verilir prensipi" ihlal edilmekte. Kamuoyu düşüncesini, modern dünyanın taleplerini, örfü ve yasaları hiçe sayan memur oligarhlar bugün başörtüsünü yasaklamayı, yarın ise başörtüsünü giymeyi zorunlu kılabilir. İktidarın, Sovyetlerin uyguladığı baskıcı yönteme devam etmesine dair tutumu başörtüsü konusunda da kendisini göstermiş oldu.

Rusça aslından Dünya Bülteni için çeviren: İbrahim Ali