Geçen yaz Türkiye'nin doğusundaki görkemli Van Gölü'nün kıyısında otururken, gözlerimi muhteşem Ahtamar Kilisesi'nin hâkim olduğu adaya çevirdim. 10 asır boyunca Ermenilerin dinsel yaşamının merkezi olan bu kilise, onyıllarca ihmal edilmesinin ardından kısa süre önce restorasyondan geçirildi. Türkiye hükümeti bu restorasyonun parasını ödeyerek, Ermenistan'la ilişkileri yeniden inşa etme arzusunun işaretini veriyordu. Bu niyet şimdi çığır açan bir gelişmeye yol açmış durumda.
Aylar boyunca İsviçre'de yapılan gizli görüşmelerde, iki taraf da uzun süredir devam eden düşmanlığa son vermeyi amaçlayan bir 'yol haritası' üzerinde anlaştı. Bir Türk diplomat görüşmelerin 'elle tutulur ilerleme ve karşılıklı anlayış ürettiğini' söyledi.
Ermenistan Türkiye'ye muhtaç
ABD Başkanı Barack Obama bunu alkışlayanlar arasındaydı. Söz konusu anlaşma onu zor bir durumdan çıkardı. Obama kampanyası sırasında Osmanlı Ermenilerinin 1915'te öldürülmesini soykırım olarak tanıma sözünü vermişti. Göreve geldikten ve özellikle de Türkiye ziyaretinden sonra, başkan bu sözünü yerine getirmenin ABD-Türkiye ilişkilerini altüst edeceğinin farkına vardı. Geçen hafta varılan mutabakat, Obama'ya sözünden geri atabilmesi için siyasi bir gerekçe sağlamış oldu. Nihayetinde, serpilmekte olan bir dostluğu sert sözlerle tehlikeye atmaya ne gerek vardı?
Bu mutabakat neredeyse herkes için iyi olacak. Fakat bazılarının umut ettiği kadar ileri gidilemedi. Aslında çok daha iddialı bir anlaşmanın çerçevesi çoktan şekillenmişti. Buna göre, 1993'ten bu yana kapalı olan Türkiye-Ermenistan kara sınırı açılacaktı; iki ülke diplomatik ilişkilerini yeniden tesis edecekti; ve Osmanlı Ermenilerinin kaderiyle ilgili zorlu sorular bir akademisyenler komitesine emanet edilecekti.
Bu anlaşma, Ermeni güçlerinin Dağlık Karabağ bölgesini 1993'te Azerbaycan'dan almasından bu yana coğrafi ve diplomatik açıdan tecrit edilmiş olan yoksul, ordu hâkimetiyetindeki ve durgun Ermenistan'ın işine yarayacaktı. Türkiye'yle iyi ilişkiler Ermenistan'ın küresel anaakıma dönüşüne yardımcı olacaktı.
Ticaret gelişecek ve Türk işadamları Ermenistan'da son derece ihtiyaç duyulan nakiti sağlayacak yatırımlar yapacaktı. Türkiye Ermenistan'la dünyayla arasındaki mantıklı köprüyü oluşturuyor.
Türkiye de bundan hem siyasi hem de ekonomik olarak yararlanacaktı. Ankara son yıllarda bölgesel barış yapıcı olarak son derece olumlu bir rol üstlendi. Bu rol için sahip olduğu özellikleri parlatmak amacıyla, 'komşularla sıfır sorun' politikasını izledi. Türkiye şimdiden ustaca bir biçimde İran, Irak, Suriye ve Yunanistan'la ilişkilerini yeniden inşa etti. Ermenistan bu yap-bozun son parçası, Türkiye'nin henüz dostça ilişkilere sahip olmadığı son komşu.
Ermenistan'la bir anlaşma Türkiye'nin diplomatik konumunu güçlendirecekti; zira böyle bir anlaşma Türkiye'nin esnekliğinin bir göstergesi olmakla kalmayacak, aynı zamanda soykırım meselesini uluslararası gündemden uzaklaştırıp, Türkiye'nin jeopolitik yükselişinin yolundaki bir başka engeli de ortadan kaldıracaktı. Bu durum da, AB'nin üzerinde Türkiye'nin üyelik başvurusuna daha olumlu bir biçimde bakması yönündeki baskıyı artırırdı; ki Obama da kısa süre önce Avrupa'ya yaptığı ziyarette de bunu teşvik etmişti.
Bu daha kapsamlı anlaşmanın biçimi belliyse ve bu durum iki tarafın da işine yarayacaksa, o zaman neden çok daha mütevazı bir mutabakata varıldı? Kendisini en büyük kaybeden olarak gören Azerbaycan'ın güçlü geri püskürtmesi yüzünden...
Üç ülkeli bir anlaşma gelebilir
Azerbaycan, Ermenistan'ın bir kez Türkiye aracılığıyla dünyaya doğru bir köprüye sahip olduğunda Dağlık Karabağ üzerine müzakere etmek konusunda artık baskı hissetmeyeceğinden korkuyor. Ermenistan'ın böylece kaçmasına izin vermemeye kararlı şekilde, Bakü'deki liderler yüksek sesle protesto etmekle kalmayıp, ayna zamanda jeopolitik kare aslarını da öne sürdüler: Petrol. Türkiye Ermenistan'la ayrı bir anlaşmaya varmak-ta ısrar ederse, petrollerini Türkiye üzerinden inşa edilmesi planlanan yeni boru hattı yerine Rusya üzerinden ihraç etmeye başlama kararı alabilecekleri yönünde uyarıda da bulundular.
Boru hattı siyaseti dünyanın bu bölgesinde güçlü bir etken ve Türkler nihai anlaşmayla ilerlemekten vazgeçtiler. Fakat Türkiye dışışleri bakanı şimdi, Ermenistan ve Türkiye'nin yanı sıra Azerbaycan'ı da kapsayacak türden daha da geniş kapsamlı bir sınır anlaşmasını müzakere etmek istediğini söyledi. Üç ülkeli bir anlaşmanın zorunlu olarak Dağlık Karabağ için bir çözümü içermesi gerekecektir.
Eğer geçen haftaki yarı-başarısızlık diplomatları bu donmuş ihtilafı çözmeye sevk ederse, bu durum ileride kesinlikle bir başarı olarak görülecektir.
Türkler ve Ermeniler eski dost
Türkiye ve Ermenistan bu noktaya kadar geçmişte sınanmış bir prensipi izleyerek geldiler: Duyguları bir kenara bırakmak ve kişisel çıkarlara göre hareket etmek. Bununla birlikte, geçen haftaki çığır açan ilerleme duygusal bir unsuru da içeriyor. Türkler ve Ermeniler, zalim 20. yüzyıl onları ayırana kadar modern tarihin büyük bir bölümünde yanyana yaşadılar. İki ülkedeki genç nesillerin memnuniyetle keşfettiği üzere, aynı yemekleri yiyorlar, aynı şakalara gülüyorlar, aynı müzikle dans ediyorlar. Bu bir 'geçmişe dönüş' mutabakatı; yeni bir ilişki icat etmeyi amaçlayan değil, bin yıl boyunca gelişmiş bir ilişkiyi yeniden inşa etmeye yönelik bir anlaşma. (New York Times'ın eski Ortadoğu büro şefi, 30 Nisan 2009)
Kaynak: Radikal