Ayrılıkçı Türklere dikkat!

Geçen pazar bu köşede yayımlanan "Kürtlerden boşanmayı tartışabilmek" başlıklı yazımda Emekli Büyükelçi Ümit Pamir'in 7 Ağustos Cuma tarihli Milliyet'te yer alan önerilerine dikkat çekmiştim...
Özetlemek gerekirse Pamir, tüm Türkiye çapında bir referandum düzenlenmesini, bütün Türkiye halkına önce "Kendinizi nasıl telakki ediyorsunuz? Kürt mü, Türk mü?" diye sorulmasını, yanıtı "Kürt" olanlara, "Ayrışmadan mı yanasınız, yoksa birlikte mi yaşamak istiyorsunuz?" şeklinde, ikinci bir sorunun daha yöneltilmesini öneriyordu...
Pamir, "Türklerin bir ayrışma talebinin olmadığı" varsayımıyla, bu ikinci sorunun Türklere sorulmasını gereksiz görüyordu.
Ben ise bu sorunun Türklere sorulmasının peşinen reddedilmesini hakkaniyet ölçüsüne aykırı buluyorum...
Diğer taraftan Ali Sirmen, geçen cumartesi Cumhuriyet'te Pamir'in önerisini değerlendirdiği yazısında "Kürt kardeşe tanınan hak, Türk kardeşe neden tanınmasın ki?" diye sormuştu...
Ben de Sirmen'in bu sorusuna atıfta bulunarak onunla aynı fikirde olduğumu yazmıştım...
Ve hepsi bu kadardı... Pamir'in "referandum önerisi" hakkında, pazar ve pazartesi iki bölüm halinde yayımlanmış  bir yazıda geçen topu topu üç cümle...

Sosyologların ilgisine...
Sıcak tatil mevsiminin varsayılan rehavetine rağmen, şaşırtacak kadar çok sayıda e-posta aldım okurlardan. Dün hâlâ göndermeye devam ediyorlardı.
Bu e-postalarda siyaset bilimcilerin ve sosyologların çok ilgisini çekeceğini sandığım dramatik bir manzara ile karşılaştım...
Türk okurların büyük çoğunluğu yazının ana fikrinden ziyade o üç cümledeki öneriye takılmıştı. Özetle, "Türklere de sorulsun" diyorlar ve sorulması halinde cevaplarının ne olacağını da açıklıyorlardı.
"Türklere de sorulsun" diyenlerin tamamı ayrışmadan yana eğilim belirtiyordu...
İçlerinde "Tamam Türklere de sorulsun ama ben bir Türk olarak Kürtlerle birlikte yaşamaktan yanayım" diyen yoktu.
Bir gazete yazarına gelen e-postalardaki eğilim beyanlarının tabii ki herhangi bir bilimsel veri oluşturma özelliği yoktur. Ama bunlar "göz açıcı"dırlar... Toplumdaki "dip akımları" hakkında ipuçları verirler.
Ben de şu an Türk toplumundaki bir "dip akımı"nın varlığı hakkında elde ettiğim kuvvetli bir ipucunu ihbar ederek gazetecilik görevimi yapıyorum.

Homojen Türkiye özlemi
Bu "dip akımı"nın adı "Türk ayrılıkçılığı" değil. "Türk ayrılıkçılığı" diyebilmemiz için bu insanların siyasileşen bir çevre ya da grup olarak eylemlilikte bulunmaları ve kendi "ağlarını" oluşturmuş olmaları gerekiyor. Bana göre bu aşamadan uzaktalar.
Bunlar "ayrılıkçı Türkler"... Büyük olasılıkla birbirinden habersiz bireyler olarak yaşıyor ama üç aşağı beş yukarı aynı şeyi düşünüyorlar.
Kürt sorununa en iyi çözüm onlara göre "Türkiye'nin bölünmesi"...
Kiminin kendine göre bir rasyoneli var... "Coğrafi olarak daha küçük ama etnik bakımdan nispeten homojen bir Türkiye'nin daha uyumlu, kendisiyle daha barışık, daha iyi eğitimli ve daha müreffeh olacağını" düşünüyorlar. Aralarında böyle bir Türkiye'nin hemen AB'ye alınabileceğini umanlar da var.
Kimisinin ayrılıkçı düşüncesini ise bıkkınlık ve öfke kışkırtıyor.
Hükümetin "Kürt açılımı"na Türkiye bölünecek diye henüz "açılmadan" cephe alanlarla ortak paydaları, Kürtleri reddetmeleri. Açılıma kapalı olanlarla "üvey kardeş" gibiler.
Şimdi, benim bir gazeteci olarak cevabını merak ettiğim sorular var...
Bu "ayrılıkçı Türkler" toplumun yüzde kaçını oluşturuyorlar? Sınıfsal ve kültürel arka planları nedir? Hangi partilere oy veriyorlar?
Bu "dip akımı" siyasileşme potansiyelini taşıyor mu? Ve bütün bu soruların cevabını bilimsel olarak almak mümkün müdür?
Kısacası, ne kadar endişelenmeliyiz?

Kaynak: Milliyet