Gençlerin öfkesi yaşlıları çoğunlukla şaşırtır. İmtiyazlılar da mağdur kesimlerin aniden sertleşmesi karşısında dehşete düşerler.
Nasıl ki 2005'te Paris'in varoşları yanarken ilk başta Fransa şaşkın ve olanlara inanamaz bir halde idiyse, şimdi bir öğrencinin ölümüyle tetiklenen isyanların ülke kentlerine yayılarak Atina'nın merkezini, sokaklarında sanki küçük bir savaş yaşanmış gibi bırakması karşısında Yunanistan'ın ağzı açık kalmış durumda. Yunanistan'daki meseleler şimdilik Fransa ölçeğinde değil. Bir grup gencin kendilerine taş atmasının ardından polislerin silahlarını ateşlediği ilk olayın aydınlatılması gerekiyor. Göstericilerin samimi protestoları ile aşırı provokasyon ve düpedüz holiganlık arasındaki denge de çok net değil. Ama şiddetin derecesi, Yunanistan'da, zaten hiçbir ülkede çok da huzurlu olmayan polis ile genç insanlar ilişkisinin çok ötesinde bir şeylerin ters gittiğini açıkça ortaya koyuyor.
Bu olaylarda, Fransa'da olduğu gibi ırk faktörü yok. Ama aynı Paris'te olduğu gibi, yeterince vasıf sahibi olmayanları bir tarafa bırakın, iyi eğitimli kesimler için bile yeterli iş sahası yaratamayan bir ekonomik düzende genç erkek ve kadınların beklentilerinin karamsarlığının, bu patlamada önemli rol oynadığını söylemek doğru olacaktır. Yunan öğrenciler, son yıllarda, fazladan bir dil ve yabancı diplomanın, ülkelerine döndüklerinde kendilerine iş piyasasına iyi bir giriş sağlayacağı umuduyla başta Britanya olmak üzere diğer Avrupa ülkelerine akın ediyor. Ama kendi ülkelerinde de yurtdışında da başarılı olsalar, iş bulmaları her durumda zor. Buldukları işler de genellikle maddi açıdan tatmin edici değil. İşlerinde tecrübe sahibi olmuş orta yaşlı insanların maaşları bile çok yüksek değil ve emekli maaşları özellikle çok düşük.
Eğer herkes eşit şekilde acı çekiyor olsaydı bir yere kadar. Ama Yunanistan'da, aralarında, bir dizi skandal (kimisi mali) sebebiyle hükümetle bağlantısı olan kesimlerin de bulunduğu, çok iyi durumda olan kesimler de var. Şu anki huzursuzlukların altında muhtemelen, halkı umursamayan ehli keyif bakanlar tarafından yönetilen ve varlıklıların küplerini doldurup sorumluluklarından kaçtıkları bir toplumda yaşama hissiyatı yatıyor. Kökeni diktatörlük günlerine, hatta ondan evvel iç savaşa kadar giden bir anarşi ve radikallik geleneğinin de katkısının olduğu su götürmez.
Yunanistan son yıllarda ciddi değişimler geçirdi. Yunan solunda hâkim olan Avrupa ve Amerika karşıtı hissiyat büyük ölçüde ortadan kalkmış durumda ama sağ kesimde ona karşılık gelen eski moda muhafazakârlık korundu ve şu anda hükümette. Demokrasiye inancının olduğu şüphe götürmemekle birlikte, vizyon sahibi olmadığı ve zar zor elde ettiği çoğunlukla günü kurtarmanın dışında bir stratejisinin olmadığı ortada. Hükümet, anketlerde, lideri George Papandreou ile kendisinin de son günlerdeki olaylar sonucu muhtemelen şansı dönecek olan ana muhalefet partisi Pasok'un gerisine düşüyor.
Bu huzursuzluklardan alınacak daha genel ders, vatandaşlarının ve özellikle de gençlerin içine düştüğü zorluklara ayak uyduramayan hükümetlerin, ekonomik durgunluk yavaş yavaş vurmaya başlarken, ileride benzer ve hatta daha kötü olaylarla karşı karşıya kalabileceği. Bu aynı zamanda, durgunluğun içine gömülürken, hükümetlerin eşitlik vurgusu yapmadığı yerlerde olabileceklerin de bir örneğini teşkil ediyor. Bolluk, eşitsizliklerin siyasi sonuçlarını asgariye indirir. Beklentilerin yüksek ve fırsatların çok olduğu durumlarda geliştirilen politikalar başkadır; beklentilerin düşük, fırsatlarınsa sınırlı olduğu durumdakiler başka. Bizleri bekleyen tehlikeli sularda gezinirken, kilit siyaset dayanışma olacak.
Kaynak: Zaman