Avrupa’da olup bitenler, elbette parayla ilgili, fakat son birkaç günde bunun aynı zamanda iktidarla da ilgili olduğu ortaya çıktı. Bir sonraki adımdaysa, bütün bir Avrupa toplumsal modeli, tartışma konusu yapılabilir. Yunanistan’ın AB ve IMF’den maddi yardım paketi almasının üzerinden sadece bir yıl geçti. Yardımın ülkeyi rehabilite etme ve böylece Yunanistan’ın tekrar piyasalardan borç almasını sağlama amacı boşa çıktı. Piyasalar kapalı durumda. Yunanistan, teoride yüzde 15’lik bir faizle borç alabilir, ancak bunu karşılayabilmesi mümkün değil. Karşılamaya çalıştı diyelim, yine de kimse Yunanistan’a borç vermeye yanaşmaz. Piyasalar, ulusal borçlanma oranları nispeten düşük olan İrlanda ve Portekiz’e bile kapalı. Kısacası bu ülkeler, yardım almadan faturalarını ödeyemeyecek halde. Bu ülkelerin gerçekten hükümetleri tarafından yönetildiklerini söylemek imkânsız.
Bunu şu an Yunanistan’da görebilirsiniz. Hükümet, ülkenin kamuya ait bazı girişimlerini, telekomünikasyon ve enerji şirketlerini ve liman işletmelerini satışa çıkaracağını duyurdu. Bu, belki de şu sıralar Atina’da bulunan AB ve IMF müfettişlerinin ülkeye yapılan yardımın ikinci taksiti olan 12 milyar euronun verilmesini onaylamalarına yeter. Eğer bu olmazsa, Yunanistan borçlarını ödemeyi durdurabilir (bunu söyleyen, ülkenin Maliye Bakanı Yorgo Papakonstantinu). Peki bu olursa, Yunanistan’a ödemesi için daha fazla zaman vermek adına, borç yeniden mi yapılandırılır?
Bank of France ’in başında bulunan ve Avrupa Merkez Bankası yönetim kurulu üyeliği yapan Christian Noyer’e göre, bu çok düşük bir olasılık. Noyer, dün Paris’te gazetecilere, “Yunanistan için kemer sıkma politikasına sıkı sıkıya bağlı kalmak dışında bir çözüm yok” dedi. ‘Borcu yeniden yapılandırmak çözüm değil, tam bir korku hikâyesiyle karşı karşıyayız.’ Öyle bir hikâye ki bu, ülkeyi yıllarca mali yardımdan mahrum bırakabilir.
Gelişmişlerin borç derdi
Yunan hükümeti, seçimle yetkilendirilmiş meşru bir hükümet olabilir ama politikalarını o belirlemiyor. Hükümet politikaları, tutarsız biçimde Brüksel, Berlin, Frankfurt ve Washington’da belirleniyor. İktidar elden gitti. Birçok gelişmekte olan ülke, borçlarını ödeyemediğinde kendini benzer durumda buluyor; 1976’da IMF’den borç almayı kabul etmek zorunda kalan Britanya bile yetkilerini IMF’ye devretmişti. Fakat iktidar kayması, aynı dertten mustarip bu üç ülkede daha kapsamlı yaşanıyor, bunu başka ülkeler de takip edebilir. Kredi notu veren kuruluşlardan gelen uyarılar karşısında İtalya ve Belçika’nın kredi notları tepetaklak oldu.
Kamu borçlarının Avrupa’da nasıl bir yük haline geldiğini yeni yeni görüyoruz. Mali sıkıntısı olmayan fakat yüksek borç oranlarına sahip İtalya ve Belçika’yla ilgili endişelere bakın. Büyük ihtimalle önümüzdeki birkaç yılda gelişmiş ülkelerin mali durumları bile incelenecek. Kamu emeklilik fonu yükümlülüklerinin büyüklüğü ne? Kamu yatırımlarının ne kadarı kamu/özel ortaklıklarının ve diğer girişimlerin bilançolarının dışında kalmış durumda? Ve özellikle bazı Avrupa ülkeleri, elverişsiz bir demografik yapıya sahip olduğundan, daha küçük bir işgücü borçların ödenmesinde kullanılmak üzere ne kadar fazla vergi verebilir?
Şu an tahvil piyasalarında iki katlı bir durum var. Gelişmiş ülkelerin çoğu çok ucuza borç alabilirken, bazıları hiç alamıyor. İrlanda, 4 yıl önce ihtiyacı yokken ucuza borç alabiliyordu, şimdi ihtiyacı var ve borç bulamıyor. Kolay paradan tersine geçiş, bir piyasa başarısızlığının göstergesi; bunun sonucu olarak birçok kişi büyük miktarlarda para kaybetti. Dolayısıyla, bir ülkeye diyelim 30 yıl boyunca borç vermesi istenen yatırımcıların, o ülkenin bir nesli kapsayacak vergi tabanının nasıl olacağı konusunda gerekli hassasiyeti göstermesini beklemek mantıklı olur. Bunun, o ülkenin şu anki politikaları üzerinde etki edeceği de aşikâr.
Tahvil piyasaları, merkez bankalarının sisteme pompaladığı paranın verdiği ivmeyle bir acil durum sonrası dönem geçiriyor. Fakat Avrupa’da olanlar, yaralayıcı bir deneyim niteliğinde ve ülkelerin kamu maliyeleri giderek daha detaylı incelemeye tabi tutuluyor. Yüksek borç oranı, yüksek kamu harcamaları ve yaşlanan nüfusuyla Avrupa, son derece kırılgan görünüyor.
İtalya’nın eski ekonomi ve maliye bakanlarından ve IMF’de yıllarca mali işlerin başında bulunan Profesör Vito Tanzi, geçen hafta bir Politea konuşması yapmak üzere Londra’daydı. Tanzi’nin öne sürdüğü tezin özü, devletin bu tip güçler tarafından giderek daha büyük kıskaca alınacağı ve devletin gelecekte şimdikinden daha kısıtlı rol oynayacağıydı. Bir asır önce hükümet, GSYİH’nin yüzde 10 ila 15’ini temsil ediyordu. Bugün Avrupa’da bu rakam, yüzde 40 ila 50 arasında. Tanzi, bir asır öncesinin seviyelerine geri dönmeyi önermiyordu, fakat GSYİH’nin belki yüzde 30’una doğru çekilebileceğimizi belirtti. Şayet Tanzi haklıysa, Euro bölgesinin sınırlarında bulunan ülkelerde yaşananlar, bizi ne kadar büyük bir meselenin beklediğine dair güçlü işaretler veriyor demektir.
B Planı’na geçiş yapılabilir
Çorbaya tuz biber eken gelişme, Britanya’nın mali yılın ilk ayındaki kamu borçlanma rakamının açıklanmasıyla yaşandı. Nisan ayı için 10 milyar pound’dan biraz az olmak üzere, tüm zamanların en yüksek oranını veren rakamlar beklenenden çok daha kötüydü. Birincisi, kamu harcamalarında daha fazla kesinti olacak ve herhangi bir ekonomik yavaşlamayı kamuya mal etmenin anlaşılır hiçbir tarafı yok. İkincisi, gelecek aylarda vergi gelirleri kilit rol oynayacak. Gelirler yüksek çıkarsa mesele yok demektir, fakat tersi olursa çok ciddi problemler yaşarız. Üçüncüsü, bir B Planı’na geçiş yapabiliriz ve bu da biraz daha yavaş uygulanan A Planı’nın ta kendisi. (25 Mayıs 2011)
Kaynak: Radikal