Avrupa, dünyanın en büyük doğalgaz ve ham petrol ithalatçısı. Dolayısıyla Brüksel'in enerji güvenliği konularına yapıcı biçimde eğilmesi ve ileri gelen enerji üreticisi ülkelerle ortaklıklar kurmaya çalışması alkışlanması gereken bir yaklaşım.
Rusya, Kuzey Afrika ve Ortadoğu'nun yanı sıra Orta Asya da bu alanda giderek önem kazanan bir rol oynamaya başladı. Orta Asya devasa doğalgaz yataklarına sahip olmakla birlikte, dünyanın en yoksul, baskıcı ve yolsuzluklara açık bölgelerinden biri olarak kabul ediliyor.
Bu nedenle, AB'nin Orta Asya stratejisi, bölgede kalkınma politikası hedefleriyle kendi enerji tedariki çıkarlarının gözetilmesi işini dengelemeye çalışıyor. Bunun da ötesinde, AB Hazar bölgesinin Avrupa enerji piyasasıyla bağlantısını kurmaya, Avrupa şirketlerinin Orta Asya'da doğalgaz arama çabalarında söz sahibi olmasını sağlamaya ve buna paralel olarak Hazar Denizi'nden AB'ye bir boru hatları koridoru kurmaya çabalıyor.
Güçlük çok
Ancak bu süreçteki güçlükler göz ardı edilebilecek gibi değil, ve hemen yanıbaşımızda boy gösteriyor. Öncelikle AB, 7,9 milyar euro değer biçilen ve Orta Asya gazının Avrupa'ya yönelik temel nakil hattı özelliği kazanması öngörülen Nabucco projesi konusunda ortak bir tutum gösteremedi. Fransa, Almanya, Yunanistan ve İtalya projenin gerekliliğine inanmadığından AB kamu fonlarıyla finanse edilmesini kabul etmiyor.
Üstelik, AB Dış İlişkilerden Sorumlu Komisyon Üyesi Benita Ferrero-Waldner ile Avrupa Parlamentosu arasında bu konuda süregelen bir anlaşmazlık söz konusu.
Komisyon, pragmatik bir tutumla Aşkabat'ın ticari bir antlaşmanın imzalanmasına AB ile Tükmenistan arasında daha derinlemesine bir enerji işbirliğinin önkoşulu olarak görmesine olumsuz bakmazken, Avrupa Parlamentosu üyeleri, insan hakları kaygılarıyla bu tür bir sözleşmenin önünü tıkıyor.
Avrupa Birliği projeye yatırım yapılması için yeterli ekonomik motivasyonu sağlayacak koşulları sağlayamadığından sorun daha da çetrefilleşiyor. Görünen o ki Avrupalı şirketler kendi başlarına köhne bir üretim ve nakil altyapısına milyarlarca avro yatırabilecek kaynaklara sahip değil. Öte yandan, Orta Asya enerji sektörüne ilişkin toplam AB bütçesi 2007-2010 döneminde 22 milyar doları buluyordu. Hazar Denizi'nin statüsünün belirsizliği Dağlık Karabağ'daki 'donmuş' ihtilaf ve geçtiğimiz günlerde yaşanan Rusya-Gürcistan çatışmasına bakıldığında, bölgenin siyasal istikrarsızlığından ötürü Avrupa'daki kredi kuruluşlarının bölgeye yönelik finansman sağlamaya ne kadar istekli olacağı da hayli kuşkulu.
Siyasal yapılar
Finansman ve motivasyon olmamasına karşın, Brüksel Orta Asya devletlerinin siyasal yapılarında reforma gitmelerinde ve Batı'nın çevre ve teknoloji standartlarına uymaları konusunda ısrarlı. Diğer bir deyişle, AB yerel karar alıcıların çıkarlarını tatmin etmekten uzak koşullar uygulamaya kalkıştı. Gerçekteyse devlet kurumlarının ciddi biçimde reformdan geçirilmeleri, bölgedeki elitler için güç kaybı anlamına gelecektir.
Dolayısıyla kimse Orta Asya hükümetlerinden devlet egemenliklerine karşı girişilen bu türden bir müdahaleye sıcak bakmasını bekleyemez. Orta Asya kısa ya da orta vadede dahi pazar olarak AB'ye mahkum olmadığından, AB önemli ölçüde siyasal ve ekonomik tavizler verse dahi böyle bir stratejiye yanaşmayacaklardır. Aslına bakılırsa halihazırda erişim sağlanabilen doğalgaz kaynaklarının büyük çoğunluğu, başka ülkelerin iç işlerine karışılamayacağı ilkesinin savunucuları olan Rusya ve Çin tarafından sözleşme altına alınmış bulunuyor.
Orta Asya ülkelerinin Avrupa Birliği ile işbirliğine gitmekteki temel çıkarından ancak stratejik anlamda söz edilebilir. Yeni bir rakip gücün pazara girmesi, Orta Asya'nın Rusya ve Çin ile müzakerelerinde elini güçlendirmesinin yanı sıra, enerji fiyatlarını da yukarı çekecektir. Tükmenistan Başkanı Berdimuhammedov'un özellikle Rusya ile ilişkilerinin gergin olduğu bir dönemde Aşkabat için AB'nin stratejik enerji ortağı olarak öneminden söz etmesini bu çerçevede değerlendirmek gerekir. Ancak kendisi aynı zamanda, 2009 Mayısı'nda AB Enerji Zirvesi'ne katılmak gibi, Nabucco ve Hazar üzerinden geçecek diğer projeler konusunda elle tutulur bir gelişme sağlayabilecek herhangi bir adımdan da kaçınıyor.
Özet olarak, AB ve Orta Asya'nın çıkarları arasında ciddi boyutta uyumsuzluğun söz konusu olduğunu ifade etmek gerek: Orta Asya devletleri milyarlarca avroluk yatırımın yanında siyasal tarafsızlık beklerken, AB'nin vaat edebildiği ancak istenmeyen siyasal koşullarla gelen bir para yardımından ibaret. Dahası AB, Nabucco ya da Orta Asya enerji tedarikçileriyle nasıl bir ilişki kurmak istediği konularında tek bir ağızdan konuşmayı başaramadığı için kendisini güvenilir bir ortak konumundan da azletmiş bulunuyor. Böyle bir çerçevenin üzerine sürdürülebilir bir ortaklığın kurulması da olanaksız görünüyor.
Luba Azarch: Alman Dış İlişkiler Konseyi (DGAP)
Kaynak: Radikal