Avrupa sathında gelecek hafta Avrupa Parlamentosu (AP) için seçimler var. Avrupa'da bu seçimlerle ilgili iki korku ön plana çıkmış durumda. Birincisi, AB üyesi ülkelerdeki seçmenin bu seçimlere ilgisizliği. Bu açıdan tarihi rekorların kırılacağı söyleniyor.
İkinci ise Avrupa'daki aşırı milliyetçi sağcıların bu ilgisizlik ve sorumsuz popülist liderlerin körükledikleri toplumsal korkulardan yararlanarak, AP'ye gövde gösterisi yapacak kadar adam sokmalarıdır.
Bu kesimin Türkiye'yi artan bir şekilde "yem" olarak kullanması ise dikkat çekiyor. Fakat, başta Fransa'da olmak üzere, Avrupa'da yayılan bu Türkiye karşıtlığı, aslında Türkiye ile ilgili sorunlardan kaynaklanmıyor.
Avrupa'daki kanser
Bu sadece, Avrupa'nın içinde düştüğü açmazlar karşısındaki çaresizliğin toplumsal hastalık olarak dışa vurmasıdır. Bu açmazları en güzel anlatan kitap ise ünlü tarihçi Walter Laqueur'ün, 2007'de piyasaya çıkan, "The Last Days of Europe" (Avrupa'nın Son Günleri) adlı kitabıdır. Avrupa tarihini bilenler için bu hastalık yeni bir şey de değildir.
Gelişmekte olan bu olumsuz durumla ilgili olarak şimdi söyleyeceklerimiz bazılarına şaşırtıcı gelebilir. Fakat bize göre bu durum Türkiye açısından iyidir. Zira Avrupalılar bu sayede kendi içlerinde büyüyen kanseri daha iyi görüp, sağlıklı olmanın değerini daha iyi anlayacaklar.
Özetle, tarih boyunca yayıldıkları toplumlara ne orta, ne de uzun vadede olumlu hiçbir şey sağlamamış olan aşırı milliyetçi sağ, aslında bir tür panzehir olarak görülmelidir. Başka bir ifadeyle, AP'de aşırı sağ grubun güçlenmesi ve hastalıklı görüşlerini kolektif olarak dile getirmeye başlaması, kendi tarihlerini iyi bilen Avrupalılar açısından bir utanç vesilesi olacaktır.
Fransa'da İsveç tepkisi
Yalnız, bunları söylerken tüm Avrupa'yı suçlama tuzağına düşmemeliyiz. İster "ılımlı" ister "aşırı" olsunlar, Avrupa'daki sağcıların vermeye çalıştıkları izlenimin aksine, Türkiye'ye açık destek veren ülkelerin ve liderlerin sayısı da artıyor. "Türkiye AB üyesi olamaz" dendikçe, bu ülke ve liderler seslerini daha da yükseltiyorlar.
Türkiye üzerine bir konferans için haftanın büyük bölümünü geçirdiğimiz İsveç de, şu anda bunların başını çekiyor. Bu desteği çok önemli kılan başlıca faktör ise, İsveç'in yakında AB dönem başkanlığını üstlenecek olmasıdır.
Öte yandan, bu desteğin, Türkiye karşıtlığının bayraktarlığını yapan Fransa'da büyük hoşnutsuzluk yarattığı da aşikâr. Nitekim Le Monde gazetesine göre, Cumhurbaşkanı Sarkozy, İsveç Dışişleri Bakanı Carl Bildt'in Türkiye'ye verdiği güçlü desteğe kızarak, Stockholm'e yapmayı planladığı ziyareti iptal etmiş.
Le Monde gibi önemli bir gazete yazıyorsa bunda bir doğruluk payı vardır. Fakat Sarkozy açısından ortada bir sorun var. Zira Carl Bildt'in adı, Avrupa Komisyonu'nun da yenileneceği bu yıl içinde, "AB Dışişleri Bakanı" olarak geçiyor.
Reformlara devam etmeliyiz
Başka bir ifadeyle, Sarkozy'nin yakında, Rasmussen'in NATO Genel Sekreterliği'ne karşı çıktığı için kızdığı Başbakan Erdoğan'ın durumuna düşmesi mümkün. Türkiye konusunda kararlı olan Bildt'in, "Sarkozy İsveç ziyaretini iptal etti" diye Türkiye'ye verdiği destekten vazgeçmesi ise mümkün değil.
Bugüne kadar bu konuda tutarlı davranmış olan Bildt, birçok AB lideri gibi, bu desteğin Avrupa'nın geleceği açısından önemli olduğuna içtenlikle inanıyor. Bu durumda bizim, vizyon açısından geri kalmış olan sağcı Avrupalıların Türkiye söylemi karşısında heyecanlanıp kızmamız kadar saçma bir şey olamaz.
Bizim yapmamız gereken şey aslında ortada. AB için şart olan ve Türkiye'ye de büyük yararlar sağlayacak olan reform sürecine var gücümüzle devam etmektir.
Bu arada, "Avrupa'daki hastalıktan" söz ederken sanılmasın ki Türkiye'de de benzeri "hastalıklar" yok. İzzet Edes'in "Babıâli ve Avrupa Konseyi" adlı kitabını tanıtırken Hasan Pulur Abimizin dün yazdıklarını okumak bunu anlamak için yetiyor.
Kaynak: Milliyet