Avrupa'nın sevinmek için elinde hiç bir esası yoktur. Ancak faşizm önünde eyilme eylimi devam ediyor. Viyan her zaman moda şehri olmuştur. Elbette ki bayan modasının değil. Çünkü bu meselede o her zaman Paris'ten geride kalmıştır. Ancak bu ülke politik Olimp'i uzun süre sağlam bir şekilde elinde tutmuştur.
Avusturya'daki seçimlerde aşırı sağ kanadın temsicileri önemli bir başarı elde ettiler. Bunun sebeb ise göçmenlerdir. Ülkenin yüzde on beşinden fazlası göçmenlerden oluşmaktadır. Bundan sonra ise Avusturya'da radikal deyişimler yapılabilir.
Faşizm düşüncesi son bulmadı. Faşizm var olmağa devam ediyor. Neofaşizm derin bir tranfarmasyonu gerçekleştirmiş oldu. Dünya radikal değişimlerle karşı karşıya kalmıştır. İtalyan faşistleri Birinci Dünya Savaşından sonra 1922'de kriz dalgasının etkisiyle yönetime geldi.
Alman ırkçıları ile 1929-1933 ekonomik krizden sonra yönetimi ele geçirdiler. İtalyan ve Alman faşizmi üzerinde askeri elbise bulunan bir faşizm idi. Şimdi de zaman değişmiştir.
Şu andaki krizi Büyük depresyonun tekrarı diye isimlendiriyorlar. Bu depresyon yavaş bir şekilde ancak hiç durmadan hareket ediyor. Şimdiki faşizm çok yüzlüdür ve önleyici özellik taşımakta. O çeşitli mekanlardan taaruz yapmakta. Bazen sıradan bir siyasinin takım elbisesini taşıyor bazen de imha edici dazlakların. O faaliyete geçmek için dünya çağında geniş bir krizin çıkmasını beklemiyor. Onlar henüz yönetimde olmasalarda bulaşıcı hastalığın kokusu artık duyulmakta.
Batı hala Hitler ve Mussoli'nin yarım ahmak olduğuna dair görüşü savunuyor. Ancak o zaman da şöyle bir soru ortaya çıkıyor. O zaman onlar bu halleriyle devleti nasıl yönettiler? Faşizmin ciddi ilmî araştırmalarının tamanının önüne engeller ve yasaklar çıkıyor. Hem de bu yasaklar kendilerini liberal diye isimlendirilen ülkelerde görünüyor. Hemen şunu da belirtlelim ki faşizm korkusu esaslı bir korkudur. Faşizme karşı çıkmanın yollarının ise tavsiye ve nasihetler olduğunu görüyoruz.: Demokrasi enstitülerinin, insan temel hak ve hürriyetlernin geliştirilmesi.
Hakîkatte ise şu veya bu ülkede hürriyet ne kadar fazla olsa bu hürriyetin tam karşıt tarafa geçtiğini görüyoruz. Hitlerleri doğuran sebep yapıcı düşünceler değil kitlenin aşırı liberal düşünceden yorulmasıdır. Çağdaş tarih bunu bir daha ispatlamaktadır. Öreğin super hürriyetlerin bulunduğu Hollanda'yı örnek verelim. Hollanda cinsi azınlıkların merkezi – bu hürriyetler yüzünden - haline gelse de oarada aşırı milliyetcileri söylemleri ile ortaya çıkan siyasiler kendini göstermekte. Yakın geçmişte öldürülen Pima Fortayn gibi. Artı bu tür siyasiler yeterince halk desteyine de sahip oluyorlar.
Fransa sol temyüllü düşünceleri ile meşhurdur. Ancak geçen seçimlerde bir çoğunun neofaşist diye isimlendirdiyi Jan Mari Le Pen neredeyse seçimleri kazanıyordu. Son seçimlerde sağ görüşü temsil eden Nikolas Sarkozy kazandı. O da göçmenler hakkında sayısız vaatlerde bulunmuş ve bu sözleriyle meşhurlaşmıştı. Bazı çevrelerde ise o gizli rasist olarak biliniyor.
Baltik ülkelerinde eseslerin anıtlarının açılış törenleri "genç Avrupalıların" olayların önüne geçme çabası olarak değerlendirilebilir.
Gerçekte Baltik milliyetçileri çok kültürlü liberal anlayışa karşı hassas konuma gelen, giderek daha fazla korku taşıyan ve hatta rasist olan yaşlı Avrupa'nın yükselen düşüncelerini sadece radikal bir biçimde yansıtmakta. Polonya'da kominizmin düşüşündeb yirmi yıl sonra bazı mesleklere yasak konululmasına dair tartışmalar yapılıyor. Tallin'de şehrin kurtarıcılarının anıtları imha ediliyor.
Faşizm adım adım Avrupa'yı istila ediyor. Bunun sorumlusu ise yerel rejimlerin liberal ve "toleranslı" politikasıdır. Onlar önce eski kolonilerine kapılarını açtılar. Sonra ise bundan rahatsız oldular ve yasaklar getirmeye başladılar. Bunun sebebi ise Paris, Londra ve Amsterdam'da hayatın şeriat kurallarına göre düzenlenmesi oldu.
Bununlar beraber İslamcılar da bazen aşırı agresiflik göstermekte ve devlet onlara karşı âciz konuma düşmekte. Hayal kırıklığına uğrayan seçmenler ise hakîki bir güç olarak neofaşizme doğu yöneliyor. Çünkü onlar zor meselelerin hızlı ve radikal çözümlerini teklif ediyor.
Faşizm olağanüstü bir şekilde yaşam mücadelesi verdi ve hayatta kalmayı başardı. Aşırı liberal düşüncesi ile öne çıkan Herbert Wales dünya fazizmi hakkında "Teknoloji ve bilimin gelişmesi insan hayatını ve düşüncesini nasıl etkileyebilir" isimli kitabında görüşlerini aktarıyor. O hatta bu tür bir dikatölük için özel bir terim de üretti: "yeni cumhuriyet".
Henüz 1924'de "yeni düzen" hakkında o şöyle yazıyordu: "Yeni Cumhuriyetin vatandaşların ölümden sakınmayayaca: ne kendilerinin ölmelerinden ne de başkalarını öldürmekten...Onların ideolojsine ölümler hak kazandıracak... Öyle bir düzen oluşturulacak ki insanlar sadece tahammül göstererek ve çile çekerek varolabilecekler. İnsanlar çoğalamayacak ve düzeni bozamayacaklar. Düzeni bozduklarında ise öldürülecekler. Bunun böyle olacağından kesinlikle kuşku duymuyorum".
Hiç bir sûreti olmayan, insanları vehamete düşüren ve özel bir sembolü olan faşizm işte budur. Bizim sözlüklerde öğrenciler faşizm hakkında şöyle okuyorlardı: "Faşizm – kapitalist ülkelerde kapitalizmin genel krizi sonrasında ortaya çıkan, emperilist burjuvazinin daha agresif ve tepkisel kuvvetlerinin çıkarlarını ifade eden siyasi bir akımıdır."
Faşizm ideolojisi – önderlik, antidemokratik, antikomunist, aşırı milliyetçilik, soyklırımı savunan, devlet makinesinin tüm yönetimi elinde bulundurması, önde gelen elit kesimin isteklerini hiç sayan sesli bir demogojidir.
Faşizm kendini ortaya çıkarmak için küçül burjuvazinin ideolojisine dayanmakta. Faşizmin metotları- sert diktatörlük, aşırı güç kullanma ve kitlesel terördür." Yirminci yüzyılın birinci yarısı için bu doğru bir tanıtımdır. Ancak şimdiki faşizm ise beyaz gömnekler, kamera önünde tebessüm etmek ve "sivil" dünya anlayışına ters olan ya da uygun olmayan her şeye karşı aşırı nefret hissi duymaktır.
İnsanın aklına şöyle bir düşünce gelebilir ki Avrupa'da milliyetçiliyin yükselmesinin sebebi Müslüman âlemidir. Hakîkatte ise bu böyle değildir. Milliyetçi düşünceyi temsil eden siyasiler İslamcılarla Asya ve Afrika ülkelerinden gelen tamamiyle batılaşmış insanlar arasında fark gözetmek niyetinde değiller. Onların birçoğuna göre göçmenler hakkında ortaya çıkan sorun milli ve dinî nefreti izhâr etmek için sadece bir bahanedir. Avrupalılar şu veya bu şekilde bir araya gelebilmek için her zaman kendisine düşman bulma becerisine sahip oldu. Önceden bu düşmanlar Ruslar ya da Türkler idi. Şu anda ise Müslümanlardır.
Liberal düşünceye ve yasalara bağlı olan Avrupa düzen istemekte. Ancak kültürler arasında diyalog yerine – bu diyalog süreci uzun bir süreçtir ve sabırlı olmağı talep etmekte – sorunların tamamını çözebilecek kesin adımları tercih ediyor. İstediklerini elde edecekler. Avusturya bunu yapmağı becerdi. Sırada diğerleri de bulunmakta. Sonrasında ise yaşam hakkı konusunda mesele ve "Drang nah Osten" gündeliye alınabilir.
Tarih tekerrurdan ibarettir. Ancak onu tekrarlamak isteyenlerin muhakkak Alman kabristanlarını ziyaret etmeleri gerekiyor. Şayet onlar bir daha doğuya doğru taarruz etmeyi akıl etseler Rusya yeni faşistleri fena halde bozguna uğratacak. En iyisi Avrupalılar kendi sorunları ile ilgilensinler. Onların bir at arabası kadar değil en en az uzun trenlere yük olacak kadar sorunları bulunmakta.
Dünya Bülteni için çeviren: İbrahim Ali