Avro'dan çıkış tabusu

Kalmak ya da terk etmek? Yunanistan zorlu kemer sıkma planında ısrar mı etmeli yoksa euroyu terk mi etmeli? Ya Portekiz? İspanya? Ana akım siyasi partilerde eurodan çıkış meselesini ortaya atmak tabudur. Coşkulu bir Avrupalı olan Yunanistan Başbakanı Papandreu, mesele hakkında beklenmedik bir şekilde milli referandum teklifinde bulununca (o euro taraftarlarının kazanmasını bekliyordu), AB'deki mevkidaşları tarafından hemen yaptırımlara maruz kaldı ve Yunanistan'a tüm yardımların kesilmesiyle tehdit edildi. Kısa süre sonra onun koalisyon hükümeti liderliği değişti.

Ama resmi olarak men edildiği için eurodan çıkış meselesi halen bir yere gitmiş değil. Bu, Fransa'da sağdaki Milli Cephe'den İspanya'daki Bask milliyetçilerine, İtalya'da Kuzey Birliği ve Yunanistan'da aşırı soldaki çoğu partiye kadar farklı siyasi kesimler tarafından ortaya konuluyor. Bu görüşleri aşırı, sorumsuz ya da tamamen cahilce diyerek bertaraf etmek kolaydır. Ama İngiltere Bankası'nın eski para politikası komitesi üyesi ve şimdi Citigroup'un baş ekonomisti Wilhem Buiter gibi önde gelen uzmanları gözardı etmek zordur. Buiter'in görüşüne göre bir ya da daha fazla üyenin euro bölgesinden çıkması ihtimali yüzde 50'dir.

Krizin dördüncü senesinde olan, tamamen rekabet dışı kalmış Yunanistan'ın halen üretimi hızla azalıyor. Eurodan çıkış hususunda, (yeni) parasında yüksek oranda devalüasyon ve borçlarında temerrüde işaret edilerek en çok konuşulan aday odur. Portekiz'in durumu ondan sadece biraz iyidir. En son olarak da yüzde 23 işsizlik oranına karşı acımasız kesintilerin tatbik edildiği, çok daha büyük ve tarihi olarak daha dinamik bir ekonomi olarak İspanya büyüteç altına alındı. Eurodan çıkış hususunda çok daha şaşırtıcı olan aday da en kolayının, çoğu Alman'ın işe yaramayacağını düşündüğü düzenlemeleri terk etmek olacağı gerekçesiyle ultra rekabetçi Almanya'dır.

Yunanistan'da Papandreu diğer sebeplerin yanında eurodan çıkış meselesini gündeme getirdiği için görevden alınırken, Dünya Bankası, Uluslararası Para Fonu, bir yatırım bankası olan UBS, eurodaki bir patlamanın dünya ekonomisi üzerinde oluşturacağı etkiler hususunda ayrıntılı temsili uygulamalar yapmakla meşgul. Onların kararları güzel okumalara yol açmaz. Tabuya rağmen eurodan çıkış meselesi, dünya ekonomisinin görünümünü saran en önemli belirsizlik kaynağıdır.

Arjantin ve Letonya'nın zıt durumları

Euroda kalma veya euroyu terk etme tercihi hususunda, kendi sabit döviz kuru rejimlerini sırasıyla terk etme ve bu kurda kalma kararı veren Arjantin ve Letonya'nın birbirine tamamen zıt durumlarının incelenmesiyle çok şey öğrenilebilir. Bu mukayese, euro bölgesi ülkelerinin karşı karşıya kaldığı seçimin Arjantin ve Letonya'nın yapmak zorunda kaldığı seçimden çok daha çetin olduğunu gösteriyor.

Son 10 yılda Arjantin ve Letonya, Yunanistan ve euro bölgesi sınırlarındaki diğer ülkeler gibi rekabet dışı kaldı, büyük dış borçlarla mücadele etti ve sabit döviz kuru rejimlerine bağlı kalmak ya da bu kuru bırakma hususunda taban tabana zıt tercihlerde bulundu. Bunların tecrübeleri, çok dikkatli bir şekilde yorumlanması gerekse de euro bölgesi için önemli dersler barındırıyor.

Büyük bir iktisadi büyümenin ardından gelen uzun bir resesyondan sonra 2001'de Arjantin, bir doların bir pezoya eşit olmasını öngören konvertibilite kanununu kaldırdı ve borçlarını büyük ölçüde temerrüde soktu. 2008'de vuran küresel mali krizden önce çok daha muazzam büyüme yaşayan Letonya ise aksine, parasını euroya sabitlemeyi sürdürmeye ve IMF'nin yardımıyla uluslararası yükümlülüklerine bağlı kalmaya karar verdi. (Bir AB üyesi olan Letonya henüz euro bölgesinin bir parçası değildir ama euroyu kabul etmeyi taahhüt etmiştir).

Sonra ne oldu? Her iki ülkede de dış kredilerin aniden durmasını takiben iç talep çöktü, işsizlik yüzde 20’nin üzerine çıktı. Arjantin, doların sadece 25 sentini ödeyerek pezosunda yüzde 75’lik bir devalüasyon gördü, borçlarını temerrüde soktu. Bununla beraber, iki sene içinde hızlı büyümeye geri döndü. Diğer yanda Letonya, daha derin ve çok daha müzmin bir kriz gördü. Düzenlemenin başlamasından beş sene sonra bile ve geniş ölçekte göçe rağmen işsizlik oranı yüzde 15’e yakın olarak kaldı. Ağır aksak ilerlese de büyüme yeniden başladı. Halen, Letonya hükümeti şimdi çok daha küçük ve daha etkiliyken ve ülkenin uluslararası sermaye piyasalarına erişimi yeniden sağlanmışken Arjantin, devalüasyon ve temerrütten 10 sene sonra dışlanmış ve yağmacı bir devlet olarak kalmaya devam ediyor.

Bu vakalar, euro bölgesi için seçimin kolay olmadığını gösteriyor. Arjantin Letonya’dan çok daha çabuk iyileşirken, ona -tartışma halen devam ediyor- ticari mallardaki büyük artış yardımcı oldu. Arjantin, devam eden yapısal zayıflıklarını önemsemedi. Büyük miktardaki borçlarını ödememesi de Arjantin’in ekonomisini yeniden düzeltmesine yardım ederken bu durum onun itibarına hep leke sürdü ve diğerlerinde büyük hasara yol açtı. Kısaca, eğer tamamen milli perspektiften bakılacaksa Arjantin’in gittiği yol en makul olanı olabilir. Ama dünya ekonomisine faydaları da dahil daha geniş bir perspektiften bakılacaksa ve ülkenin temel zayıflıklarının üstesinden gelinmesi isteniyorsa bu durumda ülkeler Letonya gibi davranmalı.

Avrupa’nın seçeneğinin daha çetin olmasının sebepleri

Arjantin ve Letonya’nın durumlarıyla benzerlikler taşımasına rağmen euro bölgesindeki ülkelerin seçeneği daha çetindir. Bu ülkelerin euroda kalmaları ya da onu bırakmalarının daha geniş kapsamlı sonuçları olacaktır.

Euro bölgesi üyelerinin aksine Arjantin, kendi para birimi pezodan hiç vazgeçmedi. Hemen yeni bir para birimi çıkarmak ve aynı zamanda bu yeni para biriminin tüm yükümlülüklerini belirlemek, kredi verenler ve yatırımcılar varlıklarında değer kaybı olduğunu görecekleri için iktisadî bir kâbus oluştururdu. Çok sayıda hukuki meydan okumalar bunu takip ederdi. Diğer AB üyelerine olan borçların ödenmemesinin, Arjantin’in taşımak zorunda olmadığı muazzam siyasi maliyetleri ve uluslararası antlaşmalarla ilgili güçlükler vardır. Euro bölgesinden ayrılmak ve borçları ödememek AB’den ayrılmak manasına gelmese de bunun, Türkiye’yle olan ihtilaflarında Yunanistan’ın kendine müttefikler toplayabilmesi durumunda olduğu gibi derin dış politika (ve belki de güvenlik ile ilgili) sonuçları olacaktır.

Diğer taraftan, Letonya gibi euronun dışında kalmak da muhtemelen euro bölgesi için daha müzmin ve siyasi olarak da endişe verici düzenlemeyle sonuçlanır. Nasıl böyle olur? Açık söylemek gerekirse, 2008 ve 2009 arasında tüm dış finansman imkanları kuruyunca Letonya'nın hemen düzenleme yapmaktan başka seçeneği yoktu. Onun cari açığı, gayrisafi yurt içi hasılasının (GSYİH) yüzde 13'ünden GSYİH'sından yüzde 9,4 fazlaya çıktı. Bir senede GSYİH'sında yüzde 22,4 artış bir dünya rekoruydu. Bu düzenleme, euro bölgesi sınırları içine kıyasla küçüktü. Mesela, krizden önceki dört sene Yunanistan'ın cari açığı, GSYİH'sının yüzde 10'u olarak kalıyordu. Bu belki de otomatik olarak Avrupa Merkez Bankaları Sistemi'nin çalışma sisteminden kaynaklanıyordu. Sistem, ihtiyacı olan merkez bankasına sınırsız miktarda euro ve büyük miktarda kurtarma paketleri sağlıyor. Böylece, Letonya'yı vurduğu şekilde dış finansmanda aniden durma olmayabilir.

Hiç kuşkusuz, eninde sonunda mali piyasalar, borçları alarm verici seviyelere çıkan hükümet ya da firmaya borç vermeyi reddedecek (Avrupa'daki devlet borçları Letonya'dakinden çok daha fazladır) ama eğer piyasalar tüm milletin battığına ve resmi bir kaynak ya da son çare olarak bir kreditordan bir can damarı olmadığına karar verirse bu, çok daha yavaş ve seçici bir şekilde meydana gelecek.

Euro bölgesinde kalma ya da bölgeden ayrılma seçimi, parasal düzenlemenin krize tepki olarak milli egemenliğin kalbine gidecek şekilde dönüştüğü gerçeğiyle daha da çetin olur. Parasal birliği işler kılmak için gereken -daha fazla mali entegrasyon, daha sıkı mali kurallar, politikalar arasında daha iyi koordinasyon, rekabetçiliğin takibi, yapısal reformlar için istişareler, ortak bankacılık düzenlemeleri ve son çare olarak başvurulacak kredi kuruluşları- derinden değişiklikler çok daha sıkı siyasi entegrasyon icap ettirir. Seçmenler euro bölgesinden kaynaklanan taviz ve maliyetleri ancak parasal düzenlemenin güvenli olduğu, geniş çaplı bir ortak vizyon bulunduğu ve hem içerde hem de civardaki üyelerin tamamının reformların yükünü omuzladığından emin olurlarsa kabul ederler.

Oyunun sonu

Para birliğinin çalışmaları göz önüne alındığında, çevredeki uyum süreci, siyasi olarak idare edilmesi mümkün olmayan bir noktaya gelme riski taşıyor. Böyle uzun ve acılı süreçte, euro bölgesinde piyasalar tarafından Letonya'nın radikal düzenlemelerini takip etmeye zorlanabilecek ülkeler, sürekli kemer sıkma politikalarından tükenmiş halde, kendilerini -bu kendileri ve üyeleri için çok daha yüksek bir maliyet getirecek olsa da- Arjantin'in borç ödememe ve çıkış yoluna başvururken görebilirler.

Ama oyundaki kuvvetler, kısa vadeli siyaset ve ekonominin ötesine geçer. Letonya'nın durumunda, borçlarını ödeme ve döviz çıpasına bağlı kalma parasal düzenlemede mecburi bir seçim olarak görünmedi. Bu karar daha çok Letonya'nın ne tür bir ülke olmak istediğiyle alakalıydı: Avrupa'nın bir parçası mı yoksa küçük, Baltık Denizi kıyısında tarihi cereyanlara av olacak ücra bir eyalet mi?

Arjantin ve Letonya ile bu kusurlu mukayese, euro bölgesinden ayrılmanın ülkelerin yapısal zayıflıklarına çare olmadığı gerçeğinin altını çizer. Diğer taraftan, bölge içinde kalmak da insanların süreç zarfında bitap düşmemeleri için hızlı değişiklikler yapmak üzere siyasi irade gerektirir. Bu arzu sadece sıkıntı içindeki ülkelerden gelebilir ama bu, para birliğinin işler kılınması için Avrupa'nın merkezinde de aynı şiddette bir kararlılıkla takviye edilmelidir. Özellikle de bu, Avrupa projesinin tamamlanmasına yönelik bir başka büyük adım olur.

Kaynak: The National Interest

Dünya Bülteni için çeviren: Emin Arvas