Avro bölgesi sallantıda

 Bu hafta Angela Merkel’in Avrupa siyasetinin en güçlü siması olduğu teyit edildi. Almanya başbakanı Atina’yı bu ay borçlarını ödeyememe riskinden kurtarmasının ardından perşembe günü Londra’ya geldi. Merkel Yunanistan’ın avronun çökerttiği ilk ülke olmasını, en azından şimdilik engelledi.
Fakat Alman başbakan avroyu ilelebet kurtarmış değil. Almanya ortak paranın oluşturulduğu 1 Ocak 1999’dan bu yana AB’nin dağılmasının düşünülemez, hatta imkânsız olduğunu savundu. Ancak Yunan dramı ortak paranın başından beri bünyesinde taşıdığı çelişkileri ve bunların bizzat Almanya’nın ne kadar çok işine geldiğini, fakat böyle devam etmelerinin de mümkün olmadığını açığa vurdu.

Atina yeterli reform yapmadı
İngiliz bilim kuruluşu Royal Society bu hafta Merkel’e Kral 2. Charles madalyası vererek, onun diğer Avrupalı liderlerden farklı olmasının sebebini de ortaya koydu. Elbette teorik bir kimyacı olarak başarıları onu siyaset teorisiyle iştigal eden siyasetçilerden farklı kılıyor. Fakat siyasetin ölümcül olabildiği ve doğa bilimlerinin
en parlak beyinler için kurtuluş sayıldığı bir dönemde Demir Perde’nin arkasında yetişen Merkel, Soğuk Savaş’ın bütün yankısını da beraberinde taşıyor.
Merkel görevdeki ilk aylarının (gri döpyesler içinde temkinli cevaplar veriyordu o zamanlar) ateşten gömleğiyle pişti; şimdiyse gayet rahat, söyleşiler sırasında küçük şekerli bisküviler atıştırmaktan çekinmiyor. Fakat yine de, 27 ülkenin nakit para ve güç için birbirinin gözünü oyduğu modern AB’de Merkel, meselenin arkasındaki itici gücün ne olduğunun hatırlatıcısı: Avrupa asla tekrar savaşmamalı.
Avrupa’ya bağlılığı Merkel’e Yunanistan konusunda altı aylık ıstıraplı bir ikilem yaşattı. Onun ve kabinesinin kararsız ve çelişkili açıklamaları, nesildaşları olan Almanlar açısından Yunanistan’ın sorunlarının kendi bir asırlık ulusal travmalarına dair duyguları canlandırdığını gösteriyor. Birleşik bir Avrupa istiyorlar, fakat paraları saçıp savuran bir Avrupa olmasın istiyorlar. İki savaş arasındaki hiper enflasyonun kışkırttığı kargaşayı gayet iyi biliyorlar. Hayatlarını biçimlendiren tecrübe, yıkılmış ve bölünmüş bir ulusu en başarılı ve mali disiplini en sıkı ülkeler-
den biri halinde yeniden inşa etmekti.
Şimdiyse onlardan, kendisini borçlarını ödeyememenin eşiğine getiren ve Brüksel’e maliyesi konusunda yalan söyleyen bir ülkeyi kurtarmaları isteniyor. Yunanistan krizi, AB’nin genişleme konusunda ne kadar cömert davrandığının ve birliğe katılan bir ülkeyi reforma zorlamakta ne kadar aciz kaldığının göstergesi. AB’ye ve avroya yaptığı başvurularda Yunanistan demokrasinin doğum yeri sıfatıyla klasik geçmişini başarıyla kullandı ve kafasını Doğu’ya takmış, vatandaşları devlete vergi ödemeyi reddeden bir ülke olarak modern dönemdeki gerçeğini örtbas etti.
Geçen hafta Merkel’in Avrupa’ya sadakati, Yunanistan’ı cezalandırma arzusuna baskın çıktı. 25 Mart’ta, gönülsüzce de olsa Yunanistan’ın piyasalarından para toplayamaması halinde yardım garantisi verdi. Katı koşullar dayattı: IMF’nin süreçte rol alması ve zalim bütçe kısıntıları. Buna rağmen Alman seçmenler karşı çıktı ve memurları Almanya’dakilerden 10 yıl erken emekli olan bir ülkeyi, kendi vergileriyle veya daha yüksek faiz oranlarıyla kurtarmaları gerektiğine ikna olmadı.
Anlaşmaya rağmen avronun geleceğini tehdit eden en az üç büyük sorun var.
Birincisi Yunanistan, bu ay ve gelecek ay 20 milyar avroluk borcunu muhtemelen ödeyebilecek olsa da, pekâla yeni yardıma ihtiyaç duyabilir. Ödeme ihtimaline rağmen piyasaların kuşkuları sürüyor. Kuşku duymakta haklılar da. Yunanistan’ın üç yıllık takvim zarfında öne sürülen koşulları bunalıma ve deflasyona sürüklenmeden karşılaması ihtimali zayıf. 

Avro siyasi birlik de gerektiriyor
Kendi para birimi olsaydı değerini düşürebilirdi; bu özgürlüğü bulunmadığı için daha fazla vakte ihtiyacı var. Daha fazla vakti olmadığı takdirde de daha fazla para ihtiyacı neredeyse kesin. Muhtemel Yunan resesyonuna dair bazı tahminlere göre, 25 milyar avronun iki-üç katı para ihtiyacı söz konusu olabilir. Fakat Alman seçmenler bundan nefret edecektir - en zayıf ekonomiler durumundaki Portekiz ve İspanya’dan benzer istekler geldiğinde de durum farklı olmayacaktır.

İkincisi, Almanya avro bölgesi ülkelerinin sıkı bir biçimde denetlenmesini talep ediyor. Ancak buna karşı çıkanlar hemen şu cevabı yapıştırıyor: Daha önce Almanya ve Fransa, temel bir kuralı, yani bütçe açıklarındaki yüzde 3’lük tavanı ihlal etti. Karar noktasına gelindiğinde, ekonomi politikalarındaki yetkiyi bir AB kurumuna devretmeyi gerçekten isteyen pek az siyasetçi veya seçmen var. Avro bölgesinin esas zayıflığı da bu: Siyasi birliğin esamisi okunmayan 16 çok farklı ekonomi arasında ortak para birimi olması.

Üçüncü sorunsa Almanya’nın kendisi. Berlin avro bölgesinden kârlı çıktı, zira onu kullanarak Çin’le birlikte dünyanın en başarılı ihracatçısı haline geldi. Alman mallarını satın alan Yunanistan gibi ülkeler bütçe açıkları verirken, Almanya bu sayede muazzam bütçe fazlalarının keyfini sürdü. Fakat Alman siyasetçiler, daha zayıf ülkelerin büyümesine yardım etmek ve avro bölgesini istikrara kavuşturmak için farklı bir şeyler yapmaları gerektiği (sözgelimi ülke içi talebi canlandırmak) fikrine de hararetle karşı çıktı. Deutsche Bank’ın baş iktisatçısı Thomas Mayer, “Sanayi kollarımızın uluslararası rekabet yeteneğinden dolayı özür falan dileyemeyiz” diyordu.

‘Çıkış’ düşünülebilir hale geldi
Bu sebeplerle artık çıkış düşünülemez değil; engel olan şey prosedür. Bir an için Yunanistan’ın, muhtemelen döviz kuru farkını ihracatı artırmaya yetecek şekilde düşük tutmak niyetiyle borçlarını avrodan drahmiye çevirmek istediğini hayal edin, Yunan bankalarına hücüm edilecektir. Bunu korkunç hukuki sorunlar izleyecektir; bir Yunan şirketine borç verdiyseniz ve birdenbire alacağınızın drahmiye dönüştüğünü görürseniz, dava açacak mahkeme aramak pek de eğlenceli bir mesai olmayacaktır. Böyle bir durumda kaçmanın tek yolu, çok hızlı hareket etmektir; son derece karmaşık bir iş, fakat imkânsız değil.

Yunan krizi bize şunu gösterdi: Zengin Avrupa ülkelerinin daha yoksul olanlara ödeyecekleri miktarın sınırına dayanıyoruz. Bu Avrupa projesinin çuvallaması anlamına gelmiyor, sadece bir sınırı ifade ediyor. Fakat söz konusu projenin bir kolu mahiyetinde avro, süreklilik taşıyamayacak kadar istikrarsız temeller üzerine inşa edildi her zaman. Şu an sadece Almanya’nın yüzü suyu hürmetine ayakta duruyor - ve Merkel Avrupa idealini ulusal çıkarların önüne koyan Almanlar kuşağının son temsilcisi olabilir pekâla. Yunanistan bize, Almanya’nın canı öyle istediği anda, avro bölgesinin daralacağını veya sona ereceğini gösterdi. (3 Nisan 2010)

Kaynak: Radikal