Afganistan’da CIA’nın kontra espiyonaj faaliyetlerinden birisinin adının Red Cell yani Kızıl Hücre olduğu biliniyor. Konumuzun bununla ilgisi yok. Kızıl Hücre gibi bir de Uyuyan Hücreler kavramı vardı ve bu da ABD’nin ürettiği kavramlardan birisiydi ve Batı’da uyanmayı bekleyen Kaide mensuplarını remzediyordu! Özellikle de 11 Eylül’ü veya benzeri eylemleri yapan ‘gizli hücrelere’, Uyuyan Hücreler deniliyordu. Buradan pusuya yatmış hücrelerin zamanı geldiğinde görev başı yaptıkları ve harekete geçtikleri anlamı çıkıyor. Tabii doğruysa.
‘Ateist Hücreler’ ise yeni bir kavram. Suudi Arabistan’lı davetçilerden Hıdır Bin Sened Suudi Arabistan’da ateist hücrelerin yapılandığını ve bunların genellikle sahil kenti Cidde’de yuvalandıklarını belirtiyor. Bunun nedenini de bu şehirde İslami davetin kısıtlanması olarak gösteriyor. Suudi Arabistan’da en fazla izlenen televizyon programlarından birisi olan Türki Dehil’in El Arabiya Kanalı’da hazırlayıp sunduğu 'İdaat', tanınmış davetçilerden Hıdır Bin Sened’i konuk ederek, Suudi Arabistan’ın pek bilinmeyen yönüne ışık tutuyor. Genellikle sıkı kuralları olan bir ülke olarak bilinen Suudi Arabistan’da dini kurallara da sıkı sıkı uyulduğu kanaati hakimdir.
Halbuki Hıdır Bey’in anlattıklarından bu kuralların aşındığı veya uygulamanın gevşediği hükmünü çıkartabiliriz. Hıdır Bin Sened farklı veya bilmediğimiz bir Suud portresiyle karşımıza çıkıyor. Özellikle de Cidde’de dine davetin ve emri bi’l maruf ve nehyi ani’l münkerin kısıtlı yapıldığını ve böyle ortamlarda hızlı bir biçimde yozlaşmanın da baş gösterdiğini hatırlatıyor. Sanki Mekke başka bir gezegendi Cidde ise başka bir gezegende yaşıyor.
*
Türki Dehil’in İdaat programında Hıdır Bey özellikle Cidde ve benzeri bazı modern mekanlarda ateist hücrelerin oluştuğunu ifade ediyor. Suudi Arabistan’da ateist hücrelerin ve hatta akımların taban tutma durumuna geldiğini savunuyor ve alarm zilleri çalıyor. Bunun dini kurumların aşırı davranmasından ve gençliği sıkmasından kaynaklanıp kaynaklanmadığı sorusuna ise bunun dini kurumun aşırı tutumuyla alakası olmadığını ama mantar gibi biten kafelerin bundan sorumlu olduğunu ifade ediyor. Buralarda zehirli mantar gibi zehirli fikirlerin ürediğini ve halka halka yayılarak ateist hücreler haline geldiklerini savunuyor. Resmi kurumların gözlerinin ve gözetiminin uzağında bazı yazar ve çizerlerin gençleri ateist fikirlerle tanıştırdıklarını ve içlerine şüphe tohumları ektiklerini ileri sürüyor. Bu kafeler vasıtasıyla yasak kitapların satıldığını ve yanlış fikirlerin ise teati edildiğini ve bunlar üzerinden ateist bir damarın geliştiğini anlatıyor.
*
Hıdır Bin Sened her kafenin aynı evsafta olmadığını ve bazı kafelerin göstermelik kafe olduğunu ve kafe adı altında ateizm okulları gibi faaliyet gösterdiklerini ifade ediyor. Ve ateist fikirler telkin ettiklerini kaydediyor. Bu kafelerin ateist kuşaklar yetiştirdiğini ve bunun salgın hastalık gibi toplumun bütün katmanlarına yayıldığını ifade ediyor. Gerçekten de salgın hastalıklar sadece fiziki alanda görünmüyor. Sosyal alanda da bazı fikirler ve akımlar geçişli olabiliyor ve önlem alınmadığı takdirde yangın gibi bütün toplumu sarabiliyor. Zaten yangın da geçişli bir afet. Esasında, Osmanlılara kahve kültürü Halep üzerinden girmiş ve buraları önce sigara tiryakilerinin mekanı olmuştu. Kahvehaneler birkaç defa yasaklandı ise de sonu getirilememiştir. Elbette kahvehaneler bir yönüyle buluşma ve dertleşme mekanları. Bu tür mekanlar güzel şeylerin paylaşıldığı mekanlar olabildiği gibi bazen de yanlış alışkanlıkların paylaşıldığı mekanlar haline gelebiliyor. Elbette tamim etmek ve genellemek doğru olmaz. Zaten Hıdır Bin Sened de genellemekten kaçınıyor.
*
Mekke’ye çok yakın olmasına rağmen Cidde seküler şehirlerden birisi. Ticaretin ötesinde eğlence ağırlıklı bir şehir. Manevi havadan ziyade maddi havanın estiği bir şehir. Lezzetleri de ona göre. Maddi veya ruhi değil maddi ve dünyevi. Bu şehirde kahveler vasıtasıyla mayalanan fikirler twitler sayesinde yayılıyor ve ortak bir havuza dökülüyor. Ve bazen de twitler gençlik arasındaki eğilimleri ele veriyor. Bunlardan birisinde Hamza Kaşgari adlı genç dine diyanete laf atmış ve Hazreti Peygamberi kötüleyen twitler teati etmiş ve bunun üzerine olay patlak vermiş ve Kaşgari Malezya’ya kaçmış ve yargılanmak üzere ülkesine iade edilmişti. Amerikan basını ise mal bulmuş Mağribi gibi meselenin üzerine kapaklanmış ve meseleyi insan hakları bağlamında ele almıştı. Kaşgari’nin twiti ulema ve gayur kitleler arasında infiale yol açmıştı. Onun da bu fikirleri divaniyeler veya müdavimi olduğu kafeler sayesinde edindiği ortaya çıkmıştı. Amerikalılar İslam aleminde Hamza Kaşgari misali Ayan Hirsi Ali veya Besme Kanalı gibi kendi geleneğine ters düşen ve değerlerini tezyif eden insanlara ve kurumlara kol kanat geriyor ve sahip çıkıyor. 11 Eylül’ü yapanlar resmi teze göre çoğunluk olarak Suudlulardan oluşuyor. Bunların ABD’de uyuyan hücreler oldukları ileri sürüldü. Soru şu : Acaba akıntı tersine mi döndü? Yani Cidde kafelerinde demlenen veya mayalanan fikirler, Amerikan fikriyatına bağlı ateist hücrelerin uyanma faaliyetlerinin bir parçası mı?
Acaba Hıdr Bin Sened’in bahsettiği ve gençleri yoldan çıkaran yazarlar kim? Hıdr Bey bunların isimlerinden bahsetmiyor. Lakin geçenlerde yazarlık ödülüne layık görülen al Hayat yazarı Bedriye Bişr (Badria Al Beshr) bunlardan birisi olmalı. Zira ‘Hind ve Asker’ adlı romanında sembolik ifadelerle hedonizmi savunuyor . Romanında ibahiye akımını ( haram ve sınır tanımayan hayat tarzı) savunduğu gibi sertliğinde ve kasvetinde Allah’ı annesine benzetiyor! Annesinin sertliğinden dolayı Suudi Arabistan’dan Dubai’ye kaçmış ve orada yaşıyor. Annesinden intikam almak için de Hind ve Asker romanını kaleme almış! Eh bundan ötesini Bedriye Bişr’e ödül verenler düşünsün. Lakin görünen o ki, Arap diyarında da artık ödülü özgür kızlar kapıyor.