Askerlik hizmeti ve eşitlik ilkesi

Türkiye, toplumsal statü çatışmalarının iktisadi-sosyal temelli sınıf çatışmalarına baskın olduğu bir toplumdur. Statülere son derece önem verilir.

Statü, bir kişinin diğerlerine karşı sahip olduğu fiili konumdur. Kişinin kendini nasıl konumlandırdığıyla ilgili değildir. Diğerlerinin, kurumun veya toplumun o kişiyi hangi konumda gördüğüyle ilgilidir. Bu konum bazen yasalarla pekiştirilir.

Toplumsal statülerin çatışması, sınıf mücadelelerinden farklı olarak, ufkunda eşitliğin yer almadığı mücadelelerdir. Statü toplumunda mücadele, statünün korunması ile o statünün sağladığı imkânların el değiştirmesi hedefleri arasında cereyan eder. Toplumsal statü, güç ve itibar sağlar. İtibarlı olunduğu için mi güç elde edilir yoksa güçlü olunduğu için mi itibarlı olunur? Bu soruya evrensel bir yanıt vermek zor. Sorunun doğru yanıtını somut durumda statünün nasıl işlediği belirler. Statü toplumlarında muhafazakârlık doğal olarak ağır basar. Söz konusu olan kültürel bir muhafazakârlıktan ziyade kurumsal muhafazakârlıktır.

Kadim ve koyu bir statü geleneğinde toplumsal mücadeleler sonucunda radikal bir kopuş yaşamadan inşa edilen Türkiye toplumunda bugün dahi birçok büyük toplumsal tartışmanın arka planındaki ana tema statülerdir. Kişiler ve gruplar genellikle hak değil ayrıcalık mücadelesi verirler.

Statü toplumunda ortak görevler de statülere göre belirlenir. Ortak görevlerin içinde vergi vermek, eğer varsa zorunlu askerlik hizmetini yapmak en başta gelenleridir. Vergi konusunu başka bir yazıda ele almak üzere, şimdilik bir kenara bırakalım. Zorunlu askerlik tartışmasını ele alalım.

Geçtiğimiz günlerde gündeme gelen zorunlu askerlik hizmetinde değişiklik tasarısı karşısında sergilenen tepkiler, statü toplumunun tüm özelliklerini sunuyor. Genelkurmay Başkanlığı’nın tasarısı, statü toplumuna özgü olan yedeksubay veya er olarak askerliğini yapma ayrımını kaldırıyor. Bu ‘tek tip askerlik’ hizmeti projesine karşı, yedek subay olma, dolayısıyla kısa dönem askerlik yapma hakkını kaybedecek olan kesimlerden eleştiriler yükseldi. Çok farklı siyasal görüştekilerin üzerinde anlaştıkları olgu, ‘üniversite mezunu ile ilkokul mezunu’nun aynı rütbeyle ve aynı süre, -9 ay- askerlik yapacak olmasının akademik hayata darbe vuracak olması.

9 ay elbette kısa bir süre değil. Ama bunun herkes için gereksiz ve uzun olduğunu iddia etmek yerine, sadece yüksek öğrenim diploması almış olanlar için, akademisyenler için uzun olduğunu söylemek tipik bir statü toplumu refleksi. Tasarıya karşı öne sürülen tüm gerekçeler de bu nedenle eşitlik ilkesi ışığında ele alındıklarında bir çırpıda geçersiz kalacak kadar zayıf kalıyor.

Yedek subay-er ayrımının kalkmasının, öğrenim nedeniyle yıllar boyunca askerliğin tecil edilmesi gereğini de ortadan kaldıracağını varsayarak, örneğin 18-21 yaş arasında yapılan bir askerlik hizmetinin akademik faaliyeleri nasıl ve neden etkilkeyeceğini anlamak pek mümkün değil.

Tasarıya karşı çıkan Koç üniversitesi Akademik Kulüp Başkanı Semih Yıldız, ‘eşitlik için yapılan bu düzenlemenin aslında eğitimli insanlara yapılan bir eşitsizlik’ olduğunu iddia ediyor. Böyle bir iddiayı dile getirmek için galiba Türkiye eğitiminin tornasından geçmiş olmak gerekiyor. ‘Eğitimli insan statüsü’ açısından ele alınırsa Akademik Kulüp Başkanı’nına hak vermemek mümkün değil. Tasarı bu açıdan gerçekten çok büyük bir eşitsizliğe gebe. Eğitimli ile eğitimsizi askerlik yükümlülüğü açısından eşit kılıyor. Biliyoruz, eğitimli ile eğitimsizin oyunun bir olması da bu açıdan feci bir eşitsizliktir!
İlginç biçimde, Ulusal Öğrenci Konseyi Başkanı da bu ‘eşitsizlik’in Türkiye’de eğitim seviyesini yükselttiğini, uzun dönem askerlik yapmama teşviğinin kalkmasının okulu bitirme şevkini kıracağını ifşa ediyor. Bunun anlamı, on binlerce kişinin sadece askerlik süresini kısaltmaya yarayacak bir statü elde etmek için yükseköğrenim kurumlarını doldurduğu. Bu kurumların çoğu kamu üniversitesi olduğuna göre, uzun askerlikten kaçmanın parasını bu kişilere toplumun ödediği sonucu ortaya çıkıyor. Ne övünülecek ne de savunulacak bir durum!

Tasarıya karşı, zorunlu askerliğin kaldırılmasını benim tercihim bu- veya kadınlar dahil herkesin 3 veya 6 ay kamu yararı olan bir işte çalışmasını savunmak yerine, son çare olarak bedelli askerliğe sarılanlar ise statünün para ile satın alınan kanadını savunanları temsil ediyor. Statü toplumunun liberal versiyonu da diyebiliriz.

Eşitlik mücadelesi Türkiye toplumunda verilmesi gereken asli mücadeledir. Antimiliter olmaktan bile önce gelir. Bu nedenle eğer zorunlu askerlik ortadan kalkmayacaksa, sol açısından, herkesin aynı konumda ve aynı süre askerlik yapmasını savunmak, bir kesimin çok diğer kesimin az yapmasını hatta hiç yapmamasını sağlayan düzenlemeleri savunmaktan üstün olması gerekmez mi?

 

Kaynak: Radikal