Askerle hükümet arasında...

Eskiden böyle mi olurdu? Genelkurmay zehir zemberek açıklamalar yapar, "maksatlı haber" yazanlara olmadık laflar eder, ortam daha da gerilirdi.
Bu defa öyle olmadı. Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'ın "takip edildiği" yolundaki haberler üzerine Genelkurmay alelacele bir açıklama yapmadı; belli ki inceleme gereği duydu...
Dün öğleden sonra yapılan açıklamada Genelkurmay kimseyi "maksatlı haber" yapmakla, "hain" olmakla falan suçlamadı, soğukkanlı bir dille elindeki bulguları açıkladı:
-  Söz konusu Albay ve Binbaşı, askeri makamlar tarafından Arınç'ı takip etmek için değil, "bilgi sızdırdığı" şüphesi olan başka bir subayı izlemek için görevlendirilmişti.
-  Fakat öyleyse üzerlerinde niye "adres yazılı bir not" çıkmıştı? Bu adres Arınç'ın adresi değil miydi? Bu konularda Genelkurmay bir değerlendirme yapmıyor; adres notunun bulunmasına ilişkin iddiaların, soruşturma sonucunda aydınlanacağını, bu amaçla söz konusu albayla binbaşının bilgisayar kayıtlarının incelemeye alındığını belirtiyor...

Ordunun konumu
Bu olayda çok önemli bir faktör, soruşturmayı sivil makamların yapmasıdır: Söz konusu albayı ve binbaşıyı emniyet görevlileri yakalamış, asker olduklarını belirtmeleri üzerine askeri makamlara haber verilmiştir. Arama ve tutanak işlemleri polis ve adli savcı tarafından yapılmıştır. ilk sorguyu adli savcı yapmış ve serbest bırakma kararını adli savcı vermiştir.
Son kanun değişikliğiyle, soruşturmanın bundan sonraki aşamalarını da adli makamlar yürütecektir.
Soruşturma sürecinde kimse "Ordu beni korumalıdır" diye düşünemeyeceği gibi, "Askeri savcı soruşturmanın üstünü örttü" diye suçlama da yapamayacaktır.
Bunun hem olayı aydınlatmak hem ordunun siyaseten yıpranmasını önlemek bakımından ne kadar yararlı olduğu açıktır.
Modern demokrasilerde kuvvetler ayrılığı, yargının tarafsızlığı, hukukun üstünlüğü, ordunun hukukla ve profesyonel görevleriyle sınırlı konumu gibi kuralların ne kadar önemli olduğunu tecrübelerle öğreniyoruz.

Hükümete ve orduya
Bu noktada hükümetin de askerin de dikkatini çekmek istediğim iki husus var:
-  Hükümet bu olaydan haberdar olduğunda hemen Genelkurmay'la görüşüp, en azından bu iki subayın Arınç'ı değil başka bir subayı takiple görevli olduğunu öğrenebilirdi. Halbuki Arınç'a suikast planlandığı izlenimini güçlendirecek şekilde hükümet kanadından "çok ciddi" açıklamalar yapıldı. Bizzat Arınç'ın yaptığı açıklamalardan anlaşılıyor ki, Başbakan Yardımcısı Arınç da Genelkurmay'a bir telefon açıp 'nedir diye' sormamış...
Yoksa hükümetin beyanları doğrudur da Genelkurmay hükümete rağmen mi dünkü açıklamayı yaptı?!
Görülüyor ki, kurumlar arasındaki iletişim eksikliği gibi bir sorun var. Devlet hayatında yetkililer arasındaki 'telefon' mesafesi bu kadar 'açık' olmamalıdır!
-  Toplumda cihet-i askeriyeden 'bir şeyler' yapılabileceği şeklinde yaygın bir kuşkunun bulunmasını "orduya karşı psikolojik harekât" olarak nitelemek meseleyi çözmüyor. Bu kuşku, ordunun siyaset üzerindeki ağırlığından ve yaşanmış acı tecrübelerden geliyor!
Ordu siyasetten arındıkça ve bünyesindeki 'politize' unsurları ayıkladıkça hem haklı haksız kuşkuların hedefi olmaktan kurtulacak, hem daha saygın olacaktır.

Kaynak: Milliyet