Hudson Enstitüsünde yapılan bir beyin fırtınası günlerdir kamuoyunu meşgul ediyor. Tartışmaya iktidar katıldı, asker katıldı, Amerika'daki bir takım odaklar katıldı ve tabii bir aktör misyonuyla yer aldığı farz edilen medya katıldı. Peki hadisenin Türkiye'de bunca tartışmaya sebep olmasının altında ne var?
-Türkiye'deki iktidar mücadelesine Amerika'daki bir takım güç odaklarının karışıyor olması ihtimali var.
-Amerika'daki güç odaklarıyla, Genelkurmay'dan habersiz olması ihtimali bulunmayan üst düzey askeri kişilerin yollarının kesişmiş olması ihtimali var.
-Türkiye'deki terör olaylarının, bir takım askeri hedeflerin gerçekleşmesi için yönlendirildiği iddiası var.
-Yine Türkiye'deki terör hareketlerinin derin mihraklarla bağlantılı olması, yani terörün sadece terör olmaması ihtimali var.
Çete haberleri gündemden düşmüyor.
Susurluk, sık sık bağlantı halkası oluyor.
Askerle bağlantılı olarak gerçekleştiği izlenimi veren mitingler siyaset malzemesi halinde gerçekleşiyor.
Emekli askerlerin yönlendirdiği kimi oluşumlar kuşku uyandırıyor.
Terör var.
Seçim var.
Ve seçime giderken hükümetle asker arasında Cumhurbaşkanlığı ve Kuzey Irak'ta somutlaşan bir gerilim alanı var.
Bir ülke Hükümetsiz olmuyor.
Bir ülke Ordusuz da olmuyor.
Demokratik bir sistemde halk iradesi bir siyasi kadroyu iktidara getirmişse, ülkenin diğer kurumlarının onunla ahenk içinde çalışması sağlık alametidir.
Demokrasilerde halk iradesi, devletin öteki kurumlarını bu siyasi kadro yönetsin diye oyunu kullanır.
Devletin diğer kurumları “Halk iktidara getirdi ama onu biz beğenmiyoruz” demeye başladığında sorun da başlar.
Türkiye'de olan nedir:
-Halkın seçtiklerinin zaman zaman iktidarsız hale getirilmesidir.
Ya iç ilişkilerde engelleyici olmak suretiyle ya da daha kökten yıkımlarla halk iradesi devre dışı bırakılıyor.
Sistemin aksaması demek bu.
Kuzey Irak ve Cumhurbaşkanlığı meselesinde askeri kesimin farklı bir tercih içinde bulunduğu var sayılıyor.
Aslında bu farklı tercihin de, daha köklü değerlendirmelerle, yani askeri kesimin iktidarın tüm varlığına karşı olmasından kaynaklandığı tahmin ediliyor.
Peki böyle bir muhalefet varsa, askeri kesimin bunu netice verir hale getirmesi mümkün mü?
Bu sistem içinde zor.
Onun için de böyle bir niyet varsa bu genellikle zorlama ile hayata geçiriliyor.
Türkiye zorun oyunu bozduğu bir ülke oluyor.
27 Nisan bildirisi böyle bir askeri zorlama idi.
Hükümet alıp başını gitseydi, zorlama sonuç vermiş olacaktı.
Hükümet “Bu böyle olmaz” dedi ve karşı güç olarak kendi “siyasi meşruiyyet”ini ortaya koydu. Evet onu halk seçmişti ve bir askeri bildirinin halk iradesini dışlaması mümkün olmazdı.
Hükümet Kuzey Irak meselesinde diyor ki, “Bu iş bir askeri harekattan ibaret değil.” Yanlış mı? Buna asker itiraz edebilir mi? İşin diplomasi boyutu, askeri boyutundan fazla, hatta askeri boyut da ancak diplomasi boyutuyla netice alabiliyor. Her askeri harekattan sonra kaçınılmaz olarak diplomasi devreye giriyor ve diplomaside sonuç alamadığınızda askeri harekat da anlamsız hale gelebiliyor hatta ülkeye ağır bedel ödetebiliyor.
Kaldı ki askeri harekatın kararını da Hükümet verecek, Meclis onaylayacak. bunların hepsi halk iradesi ile ilgili çünkü halkın çocukları ateş hattına sürülecek.
Hükümet askeri dinledi, muhtemel ki onlara, savaştan önce yapılması gerekenleri ve bu çerçevede yaptıklarını anlattı, o adımların atılmakta olduğunu, diplomatik çabalar bitmeden memleket çocuklarının ateş hattına sürüklenemeyeceğini söyledi... Bunu en iyi anlayacak olan askerler olmalıydı çünkü ateş hattına girecek olanlar bizzat onlardı.
Kuzey Irak konusunun sadece şunun veya bunun kahramanlığı sorunu olmadığında herkes ittifak etmeye başladığı için o alandaki gerilim nisbeten düştü.
Cumhurbaşkanlığı geriliminde de askeri kesimin taraf hale getirilmesi sistem açısından sağlıklı değildi. O süreçten ilerlenemezdi. O süreci asker, bir takım siyasi aktörlerle ya da devlet kurumlarıyla birlikte de yürütse, sonunda bedeli kendisi ödemek zorunda kalırdı ve taraf haline gelirdi. Çünkü Türkiye'de bu tür siyasi zorlamalar, ancak askerce desteklenirse netice vermekteydi ve bunu herkes bildiği için tarafın merkezine asker yerleştirilmekteydi. Bu da askere bedel ödetmek demekti.
Hamlenin birisinde başarılı olundu ve Meclis'e Cumhurbaşkanı seçtirilmedi. Ama bu kriz demek. Yarın seçim olur, AKP 367'nin üzerinde oy alırsa ne yapılacak? Asker AKP'nin Cumhurbaşkanı seçmesini istemiyorsa, buna nasıl mani olacak? Yeni yapılmış bir seçimi iptal mi edecek, yeni oluşmuş bir Meclis'i kapatacak mı? Halka karşı durum ne olacak?
Yani kural dışı bir müdahaleyi ilelebet yürütmek mümkün olmuyor.
Bazan olmuş. Başbakan ve iki bakan asılmış. Partiler kapatılmış, liderler sürgüne gönderilmiş vs...
Sonra?
Sonrası yok. Sürdürülemez bir süreç bu.
İyisi mi, askerin demokratik statü dışındaki rollere itibar etmemesi... Meşru zeminlerde sözünü söylemesi elbette, ama iktidar belirleme taleplerine karşı tavır koyması...
Türkiye bundan kazanacaktır.