Asker-gazeteci ilişkisi...

Frankfurt Kitap Fuarı'nın 60. yılında Türkiye'nin onur konuğu olması, ülkemizden buraya yoğun bir Türkiyeli trafiğine yol açtı. Dünya kitap sektöründe ne gibi gelişmeler var, Türkçe eserlerin dünyadaki ağırlığı nedir, niyetimiz bunları öğrenmek, bu süre içinde mümkün olduğu kadar, siyaset yerine kültürü tercih etmekti.

Gelin görün ki, bunlara yöneldiğimiz an Türkiye'den endişe verici haberler gelmeye başladı. PKK'nın Aktütün'e yaptığı saldırı sonrası ortaya çıkan tartışmalar, ortalığı karıştırdı. Askerin cevap vermesi gereken sorular, gündemin ön planına çıktı.

Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ'un açıklaması yenilir yutulur gibi değildi. Artık geride kalması gereken bir dönemin üslubunu tekrar ediyordu. Yukarıdan ve hükmedici. Gazetecilere yönelik bu çıkışa karşı, basının ortak bir tutum göstermesi ve kendi hak ve hukukunu korumak için harekete geçmesi gerekirdi.

Nasıl Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, bir yayın gurubunu hedef alan tehdit edici bir üslup kullandığı zaman, 'ortak tepki' gösterilmesi gerektiyse, aynı tepkiyi bu olayda da göstermemiz gerekiyordu. Tabii ki yeterince gösteremedik. Ancak yine de buradan izleyebildiğim kadarıyla oldukça geniş bir çoğunluk bu konuda mesleğimi-zin onurunu koruyacak bir tavır sergiledi.
Biz gazeteciler, çok doğal olarak değişik siyasi görüşlere sahibiz. Bu farklılıklarımız da olayları değerlendirmemize kaçınılmaz olarak yansıyor. Bu farklılıklar, haksız karalamalara, hedef göstermelere dönüştüğü anda zararlı hale geliyor. Maalesef bazı meslektaşlarımız, kurulu düzenin kurumlarını savunurken, eleştirel tutum alanları da bu tür kritik anlarda hedef tahtasına koymaktan mutlu oluyorlar.

TSK liderliğinin gazeteleri ve gazetecileri tehdit etmesi demokratik bir ülkede kabul edilemez. Türkiye'de otoriter gelenek güçlü olduğu için siyasetçileri eleştirirken rahat hareket eden yazarlarımız iş orduya gelince değişik bir ruh hali içine giriyorlar.

Halbuki, siyasetçiyi eleştirdiğimiz gibi orduyu da eleştirebilmeliyiz. Hele yakın tarihimizde 3.5 askeri darbe yaşamış, faili meçhuller, yargısız infazlar ülkesi haline gelmişsek, bunların önemli bir çoğunluğunun hesabı sorulmamışsa, sorulamamışsa, bu konuda daha eleştirel ve sorgulayıcı bir tutum izlememiz gerekemez mi?

Büyük çoğunluğumuz Tayyip Erdoğan'ı da, Deniz Baykal'ı da, Devlet Bahçeli'yi de istediğimiz gibi eleştirebilirken, ordunun da hatalarını gördüğümüz zaman eleştirmeyecek miyiz? Bakıyorum bazı arkadaşlarımız geleneksel refleksleriyle ortaya çıkıp bu eleştirileri cesaretle dile getiren meslektaşlarını, 'demokratlıkları sadece orduya karşı' diyerek böyle kritik bir zamanda eleştireni, düşüncesini söyleyeni hedef alıyorlar.

Türkiye'de askerle siyaset ilişkisi normal demokratik bir ülkeden olandan çok farklı. Ordunun kendi görev alanı dışına çıkarak bütün siyasi konularda müdahil olduğu bir gerçek değil mi?

Ordu siyaset yaptığında kaçınılmaz olarak siyasi eleştirilere muhatap olacaktır. Hemen bütün temel siyasi konularda tavır alıp, siyasi çağrılar yapan bir güvenlik kurumunun, artık bu alanı terk etmesi kendi asıl görevine dönmesi gerekmiyor mu?

Eğer biz gazeteciler, yazarlar, bu konuda askere karşı uyarıcı bir tutum almazsak ülkenin güvenliği daha iyi mi olacak? Bu ülkede yıllarca OHAL döneminde çok sayıda gazeteci hayatını kaybetti. O bölgelerde güvenlik güçlerinin baskıları nedeniyle uzun yıllar doğru dürüst bir haber bile yapılamadı.

Böyle olunca Türkiye'nin güvenliği daha mı sağlam hale geldi? Başta asker olmak üzere güvenlik güçleri daha mı başarılı oldu.

Türkiye'de ne yazık ki askeri darbelerin, OHAL'lerin ürünü olarak gazeteci-asker ilişkisi sağlıksız bir durumda. Asker, daha düne kadar birçok gazeteciyi ve gazeteyi 'yasak' kapsamında tutmayı kendisine hak gördü. Hâlâ bu yasakların bir kısmı sürüyor. Tamamen siyasi olan bu tercihe karşı çıkmayacak mıyız?

Başbakan Tayyip Erdoğan'ın bu tartışmada gazetecileri hedef haline getirmesi, yayın yasağını koyan, tehditler savunan tutumu desteklemesi, sivil alanı korumak isteyen anlayışı hedef alması, gerçek demokrasiye doğru yaptığımız yolculuğumuzun ne kadar uzun olacağını gösteriyor.

Siyasetin sivilleşmesinin, gazeteci asker ilişkisinin normal demokratik ülkelerdeki ölçülere gelmesinin kolay olmadığını yaşadıklarımız bir kez daha kanıtladı.

Kaynak: Radikal