Artık tüm seçenekler eşittir

Deniz Baykal ne yapacak? Hangi planların peşinde? Kimlerle ne görüşüyor, niçin görüşüyor, ne söylüyor, niçin öyle söylüyor, bütün bunlardan "gerçekte" beklediği ne? "Kemal Kılıçdaroğlu ile bir saat on beş dakika görüştü, görüşmenin ayrıntıları yavaş yavaş belli olmaya başladı.

Kılıçdaroğlu dedi ki, kafamdaki bazı konular netleşti." Bir gazete görüşmeyi böyle veriyordu. Bazı konular? Acaba kamuoyunun kafası ne zaman netleşecek? Saate, dakikası dakikasına yapılan vurgu "zaman" üzerinden içerikle ilgili akıl yürütmelere yardımcı olmak için elbette. Daha çok ABD'deki görüşmelerde öne çıkan ve kritikliğe işaret eden süre bildirimi, bazen tersine de işleyebiliyor. Kendiliğinden önemli olmayan, içeriği de bilinmeyen görüşmeye, zaman bildirimi üzerinden bir kritiklik atfedilmeye çalışılıyor. Onlar ne görüştüler bilmiyoruz ama süreyi biliyoruz ya... Derken Kılıçdaroğlu adaylığını açıkladı. İki kere aday olmayacağım demişti, şimdi olacağım dedi. Demek ki her iki söz arasında bir fark yok. Ne de olsa tutarlılık bunu gerektirir. Bir de buna benzer bir Dersim mevzuu mu vardı? Siyaset hızlanınca insan, geçmişi de atlayarak hatırlıyor.

Baykal'ın adayı Kemal Derviş olabilir miydi? O zaman oturup yakın tarihi yeniden yazmak lazımdı. Kriz zamanında memleketi kurtarmak için mesiyanik bir ruhla gelmiş değil miydi Derviş? Hatırlayalım, hatırlayalım da her şeyi hatırlamayalım. Ya bu saatten sonra emanetçi birisi genel başkanlığa itelenirse? Baykal kanlı canlı o koltukta otururken ne yaptı ki gölgesiyle iş yapsın? Yine de acele etmemek lazım. Belki de böylelikle "Baykal gelecek" umudu gelmiş olmasından çok daha fazla işe yarayabilir, kitlelerde bir heyecan doğurabilir. Ortada olanın yerine alacakaranlıkta duranın çekiciliği. Hem kozasına çekilmiş bir ipekböceği gibi metamorfoz mevzuuna da uygun bir durum yok mu?

Baykal üzerinde her şeyi didik didik eden pornografik gözler var. Yukarıdaki gibi soruları ve muhtelif cevapları çoğullaştırmaya dönük akıl bu pornografiyi dile çeviriyor. Her şey Baykal'ın "zihninde geçenler" için bir ipucu olabilir. Kullandığı bir söz, gözlerindeki bir bakış, işaret parmağının yöneleceği istikamet... Evinin bahçesinde cep telefonuyla görüşme yaparken çekilen "an" zaten bize hummalı bir faaliyet içinde olduğunu söylemiyor mu? Halinden tavrından istifa ederek kenara çekilmiş bir eski genel başkan izlenimi edinmek zor. -Efendim, genel başkanlıktan istifa etti partiden değil. Sorumlu birisi olarak kendisinden sonraki dönemi partinin selameti için düzenlemeye çalışıyor.- Mukabil açıklamalar için de replikler hazır. Öyle anlaşılıyor ki bir yandan Baykal kendi konumunu her türlü ihtimali yedeklemek için bulanıklaştırdıkça diğer yandan bu pornografik okuma da derinleşecek.

Bazı gazeteler ve televizyonlar Baykal'ın dönüş yoluna savunma tabyalarını çoktan kurmuşlar. O yola doğru her baş uzatılmasına ateş ediyorlar. Bu konuda üzerlerine düşen tüm görevleri politika molitika dinlemeden yerine getirecekleri ortada. Başbakan Baykal'ın önünü kesen bir söz mü etmiş, hemen taşıyın manşete. Gerçi bahsettiği konu, aileye ihanet meselesi öncelikli derdimiz değil ama olsun, işe yarıyorsa onu da at sepete. Başka? Bakın bakalım sağa sola, kim ne söylüyor, işe yarayanları toparlayın!

Anketlerin gösterdiği isim (İnternetle, gazete sayfasından yapılan, hiçbir bilimsel değeri olmayan bir anket), en öndeki kişi, halkın yeni sevgilisi, kendisine bırakıldığında partiyi kanatlandırıp iktidara taşıyacak ve her tür acıya son verecek beklenen kahraman hali içinde dile getiriliyor. Böyle birisi hazırda beklediğine göre sağlığında partiye fayda vermeyen şimdi yaralı haliyle ise sadece yük olacağı anlaşılan Baykal niçin hâlâ bütünüyle kenara çekilmez? Hemen tabii şunu da sormak lazım: Partide böyle birisi vardı da bu parti niye böyle gitgide küçülüyor? Acaba bu zat ben başta değilim diye, saklı, derin gücünü mü kullanmıyor? -Git artık Baykal, çekil kenara, sana onurlu bir görev de bulabiliriz nihayet. Seksenlerin başında siyasi yasaklı Demirel'in oynadığı rol gibi "bir bilen" olabilirsin. Fahri olarak tüm sosyal demokratların genel başkanı da. Ama partinin başında değil.- Bu "bir kısım çevrenin" CHP sevgisine de akıl sır erdirmek kolay değil. Herhalde iktidara geldiğinde halkın refahına, ülkenin dış ilişkilerine, modernleşme sürecine yapacağı katkıya bir ölçüde bizim de desteğimiz olsun diye böyle davranıyorlardır. Başka ne olabilir ki?

Kongreye kadar süre kısa. Şöyle oturup geniş geniş kulis yapmak, kamuoyunu hazırlamak, ince ince gergef gibi mevzuları işlemek için zaman yok. Ne yapılacaksa hemen yapılacak. Bugün soğan doğranacak, bugün yemek pişirilecek, bugün yenecek. Ziyafet sofraları için günler süren hazırlığa vakit kalmadı. –Zamansızlık hep panik duygusu yaratır, daha meyve olgunlaşmadan koparılmak istenir ama acaba boğaza oturan o burukluğa değecek mi? -Baykal gitti ancak belli ki boşluğu kendi girdabında doldurmak istiyor. Nerede o boşluğu dolduracak muhalefet, hazır kuvvetler, nerede alesta bekleyen parti içi kamuoyu? Anlaşılan o ki parti içi muhalefet de raviden raviye bir zincirle oluşmuş rivayetten ibaret. Baykal'ın ebediyen orada oturacağına artık iman etmiş olan "muhalifler" parti içi muhalefeti de üç beş kişinin kendi arasında çevirdiği söylenme düzeyinin ötesine taşımamışlar. Efendim, sözde değil özde muhalif olmak lazım. Şimdiye kadar muhkem bir müktesebatı ortaya koymuş olmak lazım. Program, alternatif aday, kitlelerle haklılığı ve meşruluğu paylaşılmış fikirler lazım. Şimdi üç günde rivayetlerden bir hakikat çıkartılabilir mi? Bakalım Gandi Kemal, (bu arada Gandi Hintçede çerçi demektir) ne yapacak?
 
Calvino, Otoyolda isimli hikâyesinde, sürekli farklı haller düşünerek onun üzerinden senaryolar kuran bir insanı anlatır. Bir insan? Hayır, bizi anlatır! Biz de satranç oyunu gibi siyasal ilişkiler alanına bakıyor, her konum, her hamle, sonrasındaki hamleler üzerine ilişkisel senaryolar oluşturuyoruz. Şöyle olursa böyle olur, şu da bunun içindir, o olay gelişirse yol üçe ayrılır... B. Russell ile L. Wittgenstein arasındaki bir konuşmada Russell felsefe için "O hayata dair değildir, bir üst dildir." der. Senaryoları çoğullaştırılmış bir siyaset de gittikçe hayattan kopma ve bir üst alana sıçrama eğilimi taşımaz mı acaba? Şimdi Baykal ve CHP üzerine üretilen sonsuz senaryolar da buradaki gerçekliği muhayyel bir dünyaya taşıyor. O kadar çok görüş, o kadar çok alternatif, o kadar çok ilişkisel hallerden bahsediliyor ki artık hangisi olsa bir önemi yok. Çünkü hepsi üzerine konuşuldu ve hepsi tüketildi. Baykal da geriye gelse, Kılıçdaroğlu da genel başkan olsa, bir emanetçiyi de o koltuğa oturtsalar fark etmeyecek. Bu defa sonraki hamle için yeni senaryolar üretilecek, bir problem çözme olarak değil adeta siber âlemde oyun kurma mantığı içinde yeni sözler edilecek.

Bu tablonun sadece siyasilerin eseri olduğunu söyleyemeyiz. Medyanın çok çeşitli toplumsal durumlara ilişkin "haber yapma" mantığından buraya da sirayet etmiş bir hal var. Ne olup bittiğini en ince detaylarına kadar vermek, sonra söylenmiş, daha söylenmesi gereken, hiç söylenmemesi gereken, nihayet söz olan her şeyi torbaya doldurup, karıştırıp bir daha ondan kompozisyonlar üretmek. Varsın durumu anlatmasın, en uzak ihtimallerden olsun, hatta hiç ilgisi olmasın, yeter ki hem mevzua dair olsun hem farklı olsun. Bu farklılık artık mahiyet farklılığına mı dönüşüyor, olsun, ona da yer var.

Hafta sonu dananın kuyruğu kopacak. Hayır, hayır dananın mananın kuyruğu kopmayacak. Zaten bildiğimiz, üzerine onca laf ettiğimiz, geriye bir şey bırakmadığımız bir sonuç çıkacak. Hiçbir sonuca şaşırmayacağız. Buna Kılıçdaroğlu'nun seçilmesi, Baykal'ın dönüşü de dâhil. Böylelikle tüm seçenekler birbiriyle eşitlenmiş olacak. Demek ki Garp cephesinde yine bir şey yok... Şapkadan Boeing 737 çıkmayacak. Belki ortaya şapka da çıkmayacak. Bunca sözden sonra insan amneziye uğruyor: Sahiden CHP'de bir şey mi olmuştu?

Kaynak: Zaman