Son günlerde Irak'tan gelen haberler tümüyle iyi değil. Geçen ayki yerel seçimler barışçıl bir biçimde yapıldı. Güneydeki Britanya askerleri gelecek birkaç ay içinde muhtemelen evlerine dönüyor ve ülkenin büyük bölümünde güvenlik durumu, ABD Başkanı Barack Obama'nın çekilme takviminin artık aşırı iyimser bir plan olarak görünmemesine yol açacak bir seviyeye doğru düzeldi.
Ancak Irak'ın son altı yılda çatışmanın en kötüsünden soyutlanabilmiş olan bir bölümünde bela mayalanıyor: Özerk Kürt bölgesinin sınır bölgeleri. Aslında Musul ve Kerkük çevresindeki alanların uzun zamandır, nispeten düşük şiddetli çatışma düzeyinin ima ettiğinden daha az istikrarlı olduğu söylenebilir. Buralar, olsa olsa ülkenin diğer bölgeleriyle karşılaştırıldıklarında sakin yerler niteliğini taşıyorlardı. Şimdiyse iki gelişme dinamikleri değiştiriyor. Irak'ın merkezi sakinleşirken, istenmeyen ve ihtiyaç fazlası savaşçılar ilgilerini başka yönlere çevirmek konusunda rahatlar. Ve ABD asker sayısını azaltmaya hazırlanırken, Iraklı Araplar ve Kürtler birbirleriyle doğrudan yüz yüze gelecekler; onları ayrı tutacak ya da anlaşmazlıklar için arabulucu görevi üstlenecek bir üçüncü taraf olmayacak.
Kürt bölgesi genellikle ABD işgalinin erken bir başarısı olarak görüldü. Aslında bölge BM himayesi altındaki uçuşa yasak bölge uygulamasından yararlanarak 1990'ların başından beri uluslararası koruma altındaydı. Zaten belli bir dereceye kadar özerk ve Saddam Hüseyin'in yırtıcılığından muaf olarak, George W. Bush'un Irak'ın kalanı için kafasında canlandırdığı demokrasiyi kurma hedefi bakımından daha iyi bir konumdaydı. Çatışmalar Irak'ın kalanını yutarken, Kürtler başarılı oldular ve egemenliklerini genişlettiler.
Kürtlerin ve Irak'ın geri kalanının talihi şimdi tersine dönerse bu üzücü bir paradoks olur. Ama adam kaçırma ve öldürme olaylarıyla birlikte gerilim artıyor. Mesele, kısmen toprakla alakalı. Kürtler doğal olarak geçen altı yıl boyunca genişlettikleri ve etrafı petrol rezervleriyle çevrili topraklarından vazgeçmek istemiyor. Ama mesele kültür, kimlik ve gururla da alakalı.
Kürt devleti kaçınılmaz olarak gündeme gelir
Bölgedeki ve bölge dışından pek çok liderin paylaştığı, geçen 20 yılın nadiren dile getirilen korkularından biri, Kürt bölgesinin resmen Irak'tan ayrıldığını duyurup bağımsızlık ilan etmesiydi. Bu bilhassa, ayrılma fikrine yatkın kalabalık bir Kürt azınlığını barındıran Türkiye için bir kâbustu. Ama kendi Kürt nüfuslarına sahip olan Suriye ve İran da bu korkuyu paylaşıyordu. Hatta daha ileri gidildiğinde yeni bir devletin ortaya çıkması ihtimali her tarafta istikrarsızlığı kışkırtabilecek bir tehdit olarak görülüyordu. ABD, Kürt bölgesinin Irak'ın içinde kalması için elinden geleni yaptı; bunun bedeli devlet olmanın azıcık gerisine tekabül eden özerklik oldu.
Eğer, göründüğü üzere, Kürtler artık Arapların kendilerinin olduğunu iddia ettikleri topraklar için savaşmaya hazırlarsa, Irak yeni bir iç savaşa sürüklenme tehlikesiyle karşı karşıya demektir. Ama bu kez çatışma, Irak'ın sınırlarının çok ötesine yayılabilecek türden olacaktır. Iraklı Arapların Kürtlere karşı başlatacağı bu türden bir şiddet kabarması, kaçınılmaz olarak Kürt devleti sorusunu yeniden gündeme taşır ve Türkiye'de bir kez daha endişeye ya da daha beterine yol açar.
Irak'ın herhangi bir yerindeki barış, belki de ilkinden daha tehlikeli yeni bir çatışmayı tetikleme etkisi yaparsa bu bir trajedi olur. Musul ve Kerkük gibi şehirler ihtilaf konusu olarak kalmaya devam ettiği sürece, Irak'ta savaşın bittiğini ilan etmek için çok erken. (Başyazı, 23 Şubat 2009)
Kaynak: Radikal