Araplara yeni bir vizyon gerekli


Uluslararası düzende meydana gelen değişimlerle birlikte bölgesel sistemimize bir başka yönden bakmanın ve sağını solunu biraz kurcalamanın zamanı gelmiş olsa gerektir.

Size bir vizyon sunmak istiyorum: Arap ülkeleri (Arap liginin 22 üyesi) artı (+) Türkiye ve İran eksi (-) İsrail.

İsrail, bölgede pek çok gedikler açtı, hemde hayal ettiğinden çok daha fazlasını. Ve Arap barış inisiyatifini kabule ancak şu yakın zamanlarda zahmet edip tenezzül gösterdi. Bu yüzden, bölgenin coğrafik sınıflarına, bizimle alâkası olan noktaya odaklanalım. Kuralları kaideleri bilinen olgun bir siyasi sistem benzeri bir şeye sahip değiliz bölgede. Bizimkisi komşuluk gerçeklerine ve birbirine bağlı çıkarların dayattığı zaruretlere göre işleyen bir sistemdir. Ayrıca dünyanın dikkatini her zaman çeken bir bölgedir burası.
Bu rejimin değişme potansiyeli taşıdığına inanıyorum. Öyle bir potansiyel ki bölgeyi, uzanıp giden bir kara parçası olmaktan sıhhatli bir şekilde bütünleşmiş bir siyasi sisteme tahvil edebilecektir.. Gelecek bambaşka olabileceği gibi heyecan verici de olabilir. Daha önceleri pek çok kez ifade ettiğim gibi politikada kalıcı dost ya da düşman yoktur. Muhabetten hasımlığa kadar farklı halet-i ruhiyeler hâkim olacak ve tarihin yazılış tarzını bile şekillendirecektir; ancak coğrafya tüm bunlardan sağ çıkacaktır.
Ülkeler komşularını seçme durumunda değillerdir; ne kadar tatsız olurlarsa olsunlar – eldeki vakada İsrail - onlarla başa çıkmak, uğraşmak zorundadırlar.

Bölgemiz, tıpkı dünyanın diğer bölgeleri gibi karmaşıklıklarla doludur. Her ülkenin kendi gündemi var ve bu gündemleri uzlaştırmak kolay bir iş değildir. Napolyon, bir koalisyona karşı savaş vermenin bir koalisyonun parçası olmaktan daha kolay olduğunu söylemişti. Tarafların tümü egemen karar verme haklarından bir parça ferâgat etmedikleri takdirde ulusal gündemleri uzlaştırması güç bir iş olacaktır. Herşeyi hesaba katarak düşündüğümüzde, herhangi bir bölgenin mukavemetinin, o bölge mensuplarının birlikte çalışma kabiliyetine bağlı olduğu görülür.

Genelin düşündüğünün aksine, bu bölgenin ileriye doğru hamle yapmasına imkan verecek bahse değer bir fırsat olduğunu düşünüyorum. Örneğin Lübnana bakın. Meclis'le birlikte çalışan seçilmiş cumhurbaşkanı ve ulusal hükümet, Hizbullah yenilgisini halletmiş görünüyor ki böylelikle ülke yeni bir kavga devresinde harcanmayacaktır. Lübnan ve Suriye karşılıklı olarak büyükelçi gönderdiler ve ikili ilişkilerde yeni bir sayfa açıldı.
İran da iyi gidiyor. Uranyum zenginleştirme hakkını muhafaza ederken ilhamını İsrail'den alan cezalandırıcı bir Amerikan saldırısından uzakta kalmasını bildi. Tahran'ın kışkırtıcı beyanlarına ve eriştiği santrifüj sayısıyla övünmesine rağmen hakikat şu ki nükleer başlık üreteceği – bölgenin nihayet bir nebze olsun İsrail'le denklik kuracağı -- noktaya gittikçe yaklaşıyor.
Türkiye daha önce hiç olmadığı kadar daha bir dostça yaklaşıyor. Suriye-İsrail görüşmelerine sponsor oluyor ve böylelikle mahcubiyet duymadan konumlarını değiştirmeleri için Suriyelilere yardım ediyor. Ankara'nın Arap komşularına karşı kışkırtıcı tavır aldığı zamanlar vardı. Artık öyle değil gibi. Ve Türkiye'nin İsrail'i tanıyor olması, Arapların sinirine geçmişteki gibi dokunmuyor.

Türkiye, Mısır tekstil ürünlerine vergiden muafiyet tanıdı, Arap ülkelerinde ortak girişimlere yatırım yaptı ve Körfez ülkeleriyle mutabakat zaptı imzaladı. Daha önemlisi, K.Irak'ta bir kürt devletinin kurulmasına muhalefet etti. Ankara'nın kendi çıkarları dairesindeki politikalarıdır bunlar ama bizim çıkarlarımızı yeteri kadar iyi ikmal etmektedirler. Türkiye'nin, Fırat suları üzerindeki ihtilafını halletmeye ihtiyacı var ancak diplomatların bu işi çözmemesi için hiçbir neden yok.

İran, genel olarak Arap haklarına destek veriyor. Ancak Tahran'ın üç Arap adasını, Ebu Musa, Büyük ve Küçük Tunb adalarını işgal ettiğini unutmamalıyız. Bu sorun diplomatik görüşmelerle çözülmelidir. İran'ın İsrail'in nükleer tekeline meydan okuması bizim için can alıcı bir öneme sahiptir. Doğru, savunma için bir başka ülkenin kapasitesine bağımlı olamayız ancak İsrail'in nükleer gücüne karşı bir caydırıcılığın doğduğunu görmek hiç de fena değil.

Mısır, Filistinliler ve İsrail arasında sessizliği sağlamada iyi iş çıkartıyor gibi öyle ki ABD Dış İşleri Bakanı yıl sonuna kadar bir anlaşmaya varılmasının muhtemel olduğunu düşündü.

Kısacası vaziyet göründüğü kadar kötü değil. Benim görüşüme göre önümüzde iki şık var. Ya sadece Arap ülkeleri üzerinde odaklanmayı sürdüreceğiz yahut da bölgesel sistemi (Kürt ayrılıkçıları kapıda tutan) Türkiye ve (İsrail'in nükleer tekeline meydan okuyan) İran'ı da kapsayacak şekilde genişleteceğiz. Ben ikinci şıkkı tavsiye ediyorum.
 
Dünya Bülteni için çeviren: Ertuğrul Aydın