BUGÜN Ankara tarihi bir buluşmaya ev sahipliği yapıyor: İsrail Devlet Başkanı Şimon Peres ve Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas, Ankara'da bir araya geliyor. TBMM'de konuşma yapacaklar.
Daha önce sadece Amerika, Filistin ve İsrail liderlerini bir araya getirebilmişti; barış süreci için...
Şimdi, bölgede ilk defa iki lider Türkiye'de bir araya geliyor.
Bu, Türkiye'nin 1970'lerin başından itibaren takip ettiği Ortadoğu'ya açılım politikasında yeni ve önemli bir aşamadır.
Türkiye'nin hem Araplarla hem Yahudilerle kurduğu ilişkinin özünde nasıl isabetli olduğunu da gösteriyor.
Arapları tutarak Yahudilere veya Yahudileri tutarak Araplara karşı politika izleyen bir Türkiye, iki tarafın da gözünde bu ölçüde itibarlı olamazdı.
Güvenilir ülke
Türkiye baştan beri, Filistinlilerin haklarını savunan, işgal edilmiş Arap topraklarının boşaltılmasını isteyen bir ülkedir. Elbette Türkiye'ye böyle bir politika yakışır.
Türkiye aynı zamanda son on yılda İsrail'le ilişkilerini geliştirmiştir, hatta özellikle savunma alanında ileri derecede işbirliği yapan bir ülkedir.
Şimon Peres'in Mithat Bereket'e söylediği gibi, "Türkiye, nüfusu Müslüman bir ülke olarak, iki tarafın da güvenine sahip, arabuluculuk yapabilecek bir ülke"dir. Elbette Türkiye her konuda Araplar gibi veya Yahudiler gibi düşünmüyor. Çıkarlarımızın çatıştığı noktalar da olabilir.
Türkiye'nin komşuları Suriye ve İran'la iyi ilişkilere sahip olması, milli çıkarlarının gereğidir...
İsrail, Türkiye'nin bu ülkelerle bu kadar sıcak ilişkiler kurmasını istemez ama Türkiye milli çıkarının gereğini yapar, yapmaktadır.
Bu tür görüş ve çıkar farkları, temeldeki büyük yapıyı, Türkiye'nin "hem Araplarla hem Yahudilerle iyi ilişkiler siyaseti"nin gerekliliğini değiştirmez. Çünkü bu siyaset milli çıkarların ortak paydasını yansıtıyor.
Onun için Araplar da Yahudiler de Türkiye'ye güveniyor.
Tarihte ilk defa
Türk-Yahudi ilişkilerine değer vermemin bir sebebi, Ortadoğu'nun 'reel politik' icapları ise, diğer bir sebebi kültüreldir: Yahudiler Osmanlı tarihine Araplardan daha pozitif bakıyor! Yahudiler milletlerle dost olduklarına ilişkin bir tarih yazımı için en iyi örneği Osmanlı'da buluyorlar.
1926'da Medeni Kanun kabul edildiğinde de Lozan'da verilen azınlık imtiyazlarından feragat ederek bu alanda öncülük edenler Yahudi vatandaşlarımız olmuştur.
İsrail'in Güney Lübnan'a karşı yaptığı askeri tecavüzü en sert şekilde eleştiren yazarlardan biri bendim. İsrail militarizmine şiddetle karşıyım.
Elbette gönlümde Mescid-i Aksa var; "Ağlama Duvarı" ise bana ruhani bir şey anlatmıyor tabii.
Ama siyaseten İsrail'in var olma hakkını savunuyorum, işgal ettiği topraklardan BM kararları uyarınca çekilmesini, Filistin devletinin de kurulmasını savunuyorum.
Türkiye'nin bu politikası yıllardan beri istikrara katkı sağlıyor. Bugün de TBMM'de hem mazlum Filistin halkının temsilcisi Mahmud Abbas'ın hem İsrail Cumhurbaşkanı Peres'in konuşacak olması, Müslüman bir ülkede, parlamento kürsüsünde konuşmaları tarihi bir olaydır. Tarihte ilk defa böyle bir olayın gerçekleşmesi de gösteriyor ki, Türkiye'nin hem Araplarla hem Yahudilerle dostluk politikası son derece isabetlidir.
Kaynak: Milliyet