Araplar demokrasiye mecbur!

Bölgenin dört bir yanında İslamcıların özgür seçimlerin sunduğu fırsatları suiistimal etmeye muktedir yegâne güç olarak yükselişi, ki bunun en dikkat çekici örnekleri Filistin'de Hamas'ın kazandığı zafer ve Müslüman Kardeşlerin Mısır'daki 2005 parlamento seçimlerinde kaydettiği büyük oy artışıdır, Şii İran'ın bölgesel hegemonyasının güçlenmesi ve Arap muktedirlerin yara almış Bush yönetiminin gidici olduğunu düşünmeleri bir araya geldiğinde, bölgedeki umut verici siyasi reform sürecini kesintiye uğratıyor.

Bush yönetimi, Arap demokrasinin liberal laik muhalefetle değil, ki Arap dünyasında pratikte mevcut olmayan bir siyasi güçtür bu, ABD politikalarını ve İsrail'le uzlaşmayı baltalamaya çalışan İslami radikalizm yanlılarıyla eşanlamlı olduğunu görür görmez demokratik tasarılarından geri adım attı.

Geleneksel politikası Batı yanlısı Arap diktatörlüklerini desteklemek olan Amerika'ya bu kadarı fazla gelmişti.

Fakat demokratikleşme cininin çıktığı lambaya geri sokulabileceği fikri hikmeti kendinden menkul bir fanteziden ibaret. Mısır'daki Müslüman Kardeşler, Ürdün'deki İslami Eylem Cephesi, Filistin'deki Hamas, Tunus'taki Rönesans Partisi, Fas'taki Adalet ve Kalkınma Partisi gibi ana akım İslamcıların attığı adımlar cihat yanlılığından çok uzaktı ve siyasi sürece katılımları Amerika'nın demokrasiyi teşvik kampanyasından önce gerçekleşmişti. Üstelik bu hareketlerin böyle yapmaktaki amacı, Batı'yı memnun etmek de değildi. Destekçilerinin ihtiyaçlarına ve taleplerine samimi bir karşılık verdiler.

Mısır Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek'in bugün din esaslı partileri yasaklayarak yapmaya çalıştığı üzere, Arap demokrasisinin buharlaşması, Ortadoğu'ya ne istikrar ne de barış getirecektir. Olsa olsa kitlelerin Batı'nın bugün bir demokrasi şarlatanlığı biçiminde tezahür eden ikiyüzlülüğüne yönelik öfkesini artıracaktır.

Demokratik bir oybirliği üzerinden yürümeyen Arap rejimlerinin istikrarı kırılgan ve yanlış yönlendirici olmaya mahkûmdur. Nasıl ki İslami demokrasi laik Arap otokrasisine ve Batı'nın otokratlarla işbirliğine yönelik doğal bir tepkiyse, siyasi İslam'ın ezilmesi çok daha uç sonuçlar doğuracaktır.

özgelimi Hamas gibi hareketler sosyal faaliyetlere ve terörizme dönerken, Kaide gibileri de İslami topluluklar içinde yer edinecektir.

Gerek Batı gerekse Arap muktedirler, mevcut rejimlerle siyasi İslam arasındaki gergin denklemin illa ki bir 'sıfır sıfır elde var sıfır' oyunu olmadığını idrak etmek zorunda.

Sözgelimi Cezayir Devlet Başkanı Abdülaziz Buteflika'nın öğrendiği acı bir dersti bu; Buteflika Şubat 2006'da çıkardığı Barış ve Ulusal Uzlaşma Anlaşması'yla uzun yıllar boyunca sürmüş kanlı iç savaşa son vermeyi başardı. Bu savaşın kökleriyse, 1991'de İslamcı Kurtuluş Cephesi'nin kazandığı seçimlerin ordu tarafından iptal edilmesinin ardından patlak veren şiddetti.

İşte tam da bu bağlamda Filistin'de dinci Hamas'la laik Fetih'in geçen ay tarihi ulusal birlik hükümeti üzerinde anlaşması, Arap dünyasındaki müstakbel rejim değişiklikleri için yeni bir paradigma ortaya koyabilir. Ulusal birlik hükümetleri fikri gerçekten de Arap dünyasındaki siyasi grupları bir arada tutmayı olası kılan bir formül olabilir. Fas Kralı VI. Muhammed, Haziran 2007'deki seçimleri İslamcıların kazanması halinde 'tarihi bir ödün' verebileceğini ima etti bile. Belki de iç savaşa sürüklenmeyi önleyebilecek ve İslamcıları İsrail'le anlaşmaya ve Batı'ya yönelik yeni bir yaklaşım sergilemeye sevk edebilecek yegâne yol, birlik hükümetleri için bu tür ödünler vermek.

Ortadoğu'daki herhangi bir başarılı stratejinin merkezi kısmı, siyasi İslam'la temasa geçmeye dayanmak zorunda. Batı'nın İslami hareketlerin karmaşık kumaşını anlamayı engelleyen kıyamet kehanetlerine veya sınıflayıcı perspektiflere saplanıp kalmak yerine, mevcut rejimlerin siyasi reformu budamasına engel olmak yönündeki baskıyı sürdürmesi gerekiyor.

Cezayir'in 1990'lardaki deneyiminin gösterdiği gibi, İslamcıların dışlanması felaketin, 'içerilmesi'yse ılımlılığın gelişmesinin reçetesidir. Siyasetin pratik gereklilikleri ideolojik saflığın seyrelmesini mecbur kılar. Filistin'deki ulusal birlik hükümetinin kurulmasına imkân veren Mekke Anlaşması kaçınılmaz olarak Hamas'ın radikalizmini azaltacaktır; aynı Ürdün'de rejimin İslamcı muhalefete yörelik 'Mısır tarzı bir çözüm'den kaçınmasının, İslami Eylem Cephesi'nin aksi takdirde cihat yanlısı yörüngeye kayması muhtemel olan unsurlarını dizginlemesi gibi.

Sorun İslamcı hareketlerin nasıl yok edileceği değil, meşru bir siyasi alan açıp onları devrimcilikten reformcu politikalara sevk etmenin nasıl mümkün olacağıdır.

Kaynak: Radikal