Arap ülkelerini saran halk isyanlarından yükselen sesler, rejimin gitmesi veya değiştirilmesine yönelik. Ancak bu rejimlerin yerine neyin alternatif olacağıyla ile ilgili her hangi bir görüş yok. Bazıları, Arapların demokratik düzene ne kadar hazır olduklarına ilişkin bir sorğulamayı oldukça zalim bulmakta. Ancak, devrimlerin amacı sadece zalim rejimi devirmek ve yerine acele bir şekilde ve sadece boşluğu doldurmak için başka zalim rejim koymak değilse bu soruyu çekinmeden sormamız gerekiyor. Konuyu gündeme getiren bu satırların yazarı değil, birçok Arap ülkesindeki siyasi liderler çekinmeden bu soruyu sormaktalar. Tunus'taki geçici hükümet seçimleri erteleme kararı aldı. Bakan El-Baci Kaid Sibsi'ye göre devrim sonrası ortaya çıkan yeni partilerin kendisini tanıtmak için zamana ihtiyacı var ve gelecek seçimlerde özgürlük ile şeffaflığın sağlanması için partilerin düzene girmesi gerekiyor. Mısırظ geçiş hükümetinin başbakanı İsam Şeref'e göre ise, devrimin yarattığı kargaşa sonrası seçimlerin ertelenmesi devlet düzenini yeniden sağlamak açısından faydalı olacaktır.
Bu çağrıda bulunan kişiler eski rejimin adamları değiller, onlar ülkelerini kasıp kavuran devrimlere destek veren adamlardır. Sibsi Libya, Yemen ve Suriye'deki çatışmalara işaret ederek özgürlük rüzgârlarının birçok ülkede estiğini ancak sadece kendilerinin başarılı bir demokratik düzen kuracaklarını belirtti.
Madem bu ülkelerin özgürlüklerine kavuştuğu iddia ediliyor, oyların çalınmadığı bir seçim yapabilmesine rağmen neden sandıklara gitme konusunda bu kadar çekimser davranmakta? Cevap basit: Çünkü bu süreçte yapılacak olan seçimlerin sonuçlarına güvenmemekteler.
Başkan yardımcısı Ömer Süleyman, Mübarek'in istifa öncesinde – ya da askeri darbe öncesi – Mısır'ın bu süreçte demokrasiye hazır olmadığını ifade etmişti. O anda bütün muhalifler bu söylemin sadece zulme hizmet ettiğini ilan ettiler. Ancak aynı söylem geçiş süreci liderleri – Devrimciler- tarafından söylendiğinde bu konuyu tekrar ele almak gerekli olduğunu görüyoruz.
Doğubilimci Bernard Lewis'le (Jerusalem Post, 25 Şubat) yapılan bir söyleşide ünlü tarihçi, seçimleri sadece oy sandıklarından ibaret değil ise henüz batılı anlamda anlamda liberal demokrasiyi uygulamaya hazır olmayabileceklerine işaret ediyor. Lewis'e göre Arap ülkelerinde yaşanan olaylar bir öfke patlamasının ve sosyal adaletsizlik duygusunun sonucudur. Bu durum demokratik devrim olarak nitelenemez. Bunun kanıtı ise zalim rejimlere karşı çıkanların değişiklik sonrası ile alakalı bir öneri sunmamalarıdır. Lewis ayrıca Arap ülkelerinin kendi kültüründen ve tarihinden kaynaklanan siyasi ve fikri reforma ihtiyacı olduğunu, köklü partilerin seçime girmesinden ve Tahran'da hakim olan İslami demokrasiye fırsat vermektense şura kavramını geliştirerek siyasi katılımı araç olarak kullanması gerektiğini söylüyor. Birinci Dünya Savaşı sonrasında Hitler'in aynı demokratik yöntemle geldiğini ancak düşüncelerinin değişmediğini hatırlatan Lewis, dürüst seçimlerin köklü partiler için tek yol olduğunu ifade ediyor.
Siyasi veya dini nedenlerden dolayı Lewis'in söylediklerine karşı çıkanlar olmuştur. Ancak bu durum onun söylediklerinin yanlış olduğu anlamına gelmemektedir. Lewis'e göre modern Arap yönetimleri bölgeye dışarıdan dahil olan gayr-ı tabii rejim türleridir ve bunun en somut kanıtı da Arap modernizmi öncesi rejimlerin daha açık fikirli ve daha anlayışlı olmasıdır.
Lewis hakkında ne düşünüldüğü önem arz etmekle birlikte bu söylemin önemi büyüktür. Lewis'in dile getirdiği bu söylemin en büyük destekçisi, demokrasiyi batı icadı olarak gören Islamcı milliyetçi düşünür ve yazarlardır. Bunlar seçime girmeyi batıdan ithal bir düşünce gibi görmekteler.
Altmışlı yılların sonunda yaşanan Arap hezimeti sonrasında, Arap ve Islam toplumlarının siyasette ve sosyal hayatta batıyı örnek alabilme kabiliyetinin olduğunu ispatlamak amacıyla birçok Arap aydını, demokrasi ve insan hakları düşüncesini destekleyen söylemleri ve kökleri bulabilmek umuduyla kültürünü araştırmaya başlamıştı.
Yıllarca süren zulüm ve haksızlık dolu yıllar, bölgede liberal/ kapitalist demokrasiyi uygulamayı zorlaştırmıştır. Bu deneyim, Fas, Kuveyt, Ürdün ve Bahreyn örneğinde olduğu gibi, yapılan sınırlı denemelerde de iç açıcı olmamıştır.
Örneğin, Kuveyt'teki seçim deneyimi ve millet meclisi başarısızlıkla sonuçlandı. Bunun nedeni mecliste yükselen muhalif siyasi sesleridir. Bütün bunlar ülkenin demokrasi yolunda ilerlemesini engellemiştir, çünkü meclis bütün faaliyetlerini tekrarlanan sorgulamalar ve sivil açılımı engelleyen ve yasaklayan yasaları çıkarmaya yoğunlaştırdı. Ürdün deneyiminde de, buna benzer durumlar yaşandı. İslamcılar ekonomik ve sivil reformu engelleyen bir muhalefet haline gelmiştir. Fas ve Bahreyn'de de durum farklı olmamıştır. Bahreyn'de olduğu gibi İslami muhalefetin amacı, ülkeyi kalkındırmak yerine sadece rejimi devirmek ve Fas'ta ise rejimi uyarlamak olduğu anlaşılmıştır. Bahreyn'de muhalefet ilk başta kendini oy sandıklarıyla göstermişti ancak, devrimci düşünceden yararlanarak devrim yapabileceğini anladığında, kamu kuruluşlarının işinin engelleyip ana yolları kapatma yolunu seçmiş oldu. Fas kralı altıncı Muhammed ülkede siyasi ve anayasal reform için çağrıda bulunduğunda ise Islami örgüt kargaşa ve gösteri ortamından yararlanarak bu önemli reformları sabote etmeye çalışmıştır.
Özetleyecek olursak, Bölgeyi saran öfke dalgası demokratik deneyimleri olan ve reforma hazır olan yönetimlerle Libya ve Suriye'de olduğu gibi zalim rejimler arasında ayrım yapmamıştır. Bu durum demokratik rejime götürecek gerçek reforma olan bakışın ciddi olmadığını ve olanların genç nesli saran öfkenin partiler ve dış güçler tarafından kullanılmaya çalışıldığının bir kanıtıdır.
2003 yılında Araplar, Saddam Hüseyin rejiminin yabancı girişimle geldiği gerekçesiyle devrilmesine karşı çıkmıştır. 2011 yılında ise Kaddafi rejimine ve Libya'daki iç savaşa NATO müdahalesini desteklemiştir. Buna karşılık Suriye'de Kaddafi rejiminden daha zalim bir rejimin hakim olmasına rağmen Suriye'ye karşı alınan tavırda bölünmüşlerdir. Ahlaki değerler bunun neresindedir?!
Amacımız Arapların demokrasi yanlısı olup olmadıklarını söylemek değildir. Amacımız siyasi ve aydın sınıfın çok da gerçekçi olmayan kutlama havasından çıkıp bu tür sorulara dürüst bir şekilde cevap vermesidir.
1970 yılında kral ikinci Hasan şunu söylemiştir: ( Bizim istediğimiz demokrasi üretime dayalı ekonomik ve sosyal kalkınmadır... Milletin vekilleri.. sizden istediğimiz bize öğüt ve nasihat vermenizdir..bize projelerinizi ve planlarınızı sunun ki aramızdaki diyalog verimli hale gelsin. Med cezir beraber olsun. Ne tek başına med ne de tek başına cezir olsun).
Dünya Bülteni için Londra'da yayınlanan Şarkul Evsat gazetesinden Faruk İbrahimoğlu tyarafından tercüme edilmiştir.