Arap muhalifler devletin 'altını oymayı' tercih ediyor

 

İranlılar ve Türkler yönetimlerinden hoşnut olmadıklarında sokağa inip değişim isterken, mutsuz Araplar gösteri düzenlemiyor. 'Sömürge yapımı' devletlerine fazla aidiyet hissetmeyen Araplar, Hamas gibi paralel yapılara yöneliyor

İran'da iki haftadır düzenlenen gösterilerle, Arap dünyasında yarım asırdır böylesi halk ayaklanmalarının yokluğu arasındaki keskin tezat, siyasi antropoloji bakımından ilginç olmanın ötesinde. Arap dünyasının üzerinde salınan büyük bir soru şu: Onca baskıcı, antidemokratik siyasi kontrol sistemleri, niye dişe dokunur halk muhalefeti olmadan sürüyor? İran'daki olaylar (ki son 30 yıldaki ikinci büyük isyan) Arap dünyasındaki görece suküneti daha da görünür kılıyor, fakat bu Araplar arasında şikâyetler yok demek değil. Birçok İranlı'yı rahatsız eden ve muktedirlerine meydan okumalarına yol açan baskının aynısı Arap dünyasının büyük bölümünde de hüküm sürüyor: Muktedirlerin iktidarı suiistimal etmesi, anlamlı bir siyasi sorumluluğun yokluğu, iktidar yapısının güvenlik-askeri organların hâkimiyetinde olması, yaygın yolsuzluk, vasat ekonomi yönetimi ve bilhassa gençler ve kadınlara yönelik katı sosyal denetimler.
Arap dünyasında sadece bir kez halk ayaklanması hükümet değişikliğine yol açtı: 1985'te Sudan Devlet Başkanı Cafer Numeyri'nin devrilmesi. Bölgedeki bütün rejim değişiklikleri küçük bir grup subayın veya yabancı hükümetlerin başının altından çıktı. Yabancı işgaline veya tahakkümüne karşı kitlesel isyanlar yaşandı, sözgelimi iki Filistin intifadası, 2005'te Lübnan'daki Suriye karşıtı isyan ve türlü çeşit sömürge karşıtı ayaklanmalar. Küçük militan grupları da rejimlere meydan okudu, fakat bu çabalar yenilgiye uğratıldı. Güvenlik örgütlerinin gücü Arapların pasifliği için yeterli bir izah değil, zira dünyanın dört bir yanında öfkeli halklar aynı derecede güçlü güvenlik örgütlerini alaşağı etti. Cesaret eksikliği de tatmin edici bir izah değil, zira Araplar hükümetlerine birçok şekilde meydan okudu - ancak bunlar kitlelelerin rejimi devirme hedefiyle sokağa dökülmesi noktasına varmadı.
Olası izahlardan biri şu: Öfkeli veya rahatsız Araplar hükümetleriyle İranlılar (veya Türkler) gibi bir aidiyet bağı kurmuyor. İktidarın kötüye kullanılmasından bıkan İranlılar veya Türkler değişim talep ediyor ve bu değişimi yaratmak için ellerindeki araçları kullanıyor. Araplarsa hükümetlerini görmezden gelip, normalde hükümetin işi olan ihtiyaçların karşılanması için toplum içinde paralel yapılar kuruyorlar.
Hoşnutsuz Araplar, enerjilerini devletle bir arada var olan birçok paralel arenaya kanalize ediyor. Bunlar arasında dini hareketler, aşiretler ve sivil toplum örgütleri var. Hizbullah ve Hamas gibi bazıları her açıdan birer paralel devlete dönüştü; askeri güçleri var, kamu hizmeti veriyorlar, ekonomik ağırlığa ve uluslararası diplomatik ilişkilere sahipler. Hoşnutsuz İranlılarla Türkler devletin idari aygıtını şekillendirmeye çalışırken, Arapların paralel yapılar inşa etmekle yetinmesinin olası bir izahı da, ulus-devletin meşruiyeti ve yeterliliği gibi temel faktörlerle ilgili. İran ve Türkiye ulus-devletler olarak güçlü meşruiyete dayanırken, Arap devletleri bundan yoksun; zira çoğunluğu Avrupalı sömürgeci güçlerinin yaratımı.
Yemen, Mısır, Suriye, Fas, Cezayir ve Sudan'ı tanımlayan çetin sosyo ekonomik zorlukların üstesinden gelmeyi istemek yerine, siyasi ve sosyal hareketler, kendilerine alan açmayı çok daha cazip buluyor, çoğu hükümeti görmezden geliyor ve kendi tabanlarının ihtiyaçlarını karşılamaya koyuluyor. Sonuçta petrol devletlerinin haricindeki Arap ülkelerinin çoğunda merkezi hükümetler, genelde silinmiş haldeki meşruiyetleriyle uyumlu olarak, toplumdaki etki alanlarının da daraldığını görüyor. Arap rejimlerinin çoğu kendi halklarının meydan okumasıyla karşı karşıya değiller; onlar dizginlenip daraltılıyor. (Lübnan'da İngilizce yayımlanan gazete, 27 Haziran 2009)

 

Kaynak: Radikal