Arap liderlerin sırları

Kendisini Arap-Türk ve Arap-İran ilişkilerini geliştirmeye vakfeden stratejik analizci  Hayreddin Hasip El Kuds el Arabi gazetesinde ‘Irak nereye?' başlıklı mühim bir makale yazmış. Yankıları halen devam ediyor. Yazısında ABD’nin petrol emelleri ile Irak’ın siyasi istikrarı arasında ilişki ve bağ kuran Hasip, Irak’ta 8 ay süren hükümetsizlikten sonra zıtların koalisyonu anlamına gelebilecek bir hükümetin tesis edildiğini hatırlatıyor. ABD’nin bütün zıtların bir koalisyon etrafında toplanmasını bilhassa arzu ettiğini ve neden olarak da bunun istikrara hizmet edeceğini düşündüğünü ifade ediyor. Irak’ın nispi de olsa istikrar elde etmesinin ardından planlandığı gibi 2011’de Irak’tan çekilmek istiyor.

Hasip’e göre, ABD kuvvetlerini, Irak’tan planlandığı tarihten de önce çekebilir.  Zira, ABD’nin birinci önceliği, Irak’tan çekilirken Iraklılarla imzaladığı petrol anlaşmasını teminat altına almak. Bu da ancak istikrarlı bir hükümet ışığında gerçekleşebilir.  ABD ile petrol anlaşmasını da birinci Maliki hükümeti imzalamıştı. Dolayısıyla ABD’nin geride endişe edeceği bir husus kalmıyor. Bundan dolayı erken çekilmeyi öngörüyor. Bununla birlikte, Hasip, Kerkük meselesi gibi halledilmemiş meseleleri ve Irak ordusunun kırılganlığını gözardı ediyor. Bunlar çekilme takvimini etkileyebilir. Bunlar, Hasip’in sunduğu iyimser tablo ile çatışan unsurlar.

Hasip, makalesinde Irak’ın işgalinde Arap liderlerin olumsuz tavırlarına ve yapıcı olmayan tutumlarına temas ediyor. Zikretmediği hususlardan birisi, 1990-91 yılındaki Kuveyt-Irak krizi sırasında Arap Birliği’nin Kahire’de toplanması ve Bağdat’ı mahvedecek bir kararı imza altına alınması olayıdır. Şöyle ki, Arap Birliği zirvesinde sonuç bildirgesi ABD’den gelen ısmarlama talep ve talimata göre şekilleniyor.  Saddam Hüseyin’in April Glaspi meselesi ve Kuveyt işgali meselesinde düştüğü yanlışa Arap Birliği Kahire’de tüy dikmiştir. Burada Fatimilerin bir kehaneti doğrulanmış oldu ve Kahire, Bağdat’ı kahreden şehir ünvanını aldı.

*

Wikileaks sızıntılarında da ortaya çıktığı gibi, Saddam Hüseyin’in tasfiyesini isteyen birçok Arap lideri bu defa da İran’ın vurulmasını istemektedir. Hasip’in müdellel bir biçimde yazdığı gibi, o dönemde veliaht olan Suud Kralı Abdullah, Bender Bin Sultan aracılığıyla Amerikan tarafına Saddam’ın uzaklaştırılmasının yetmeyeceğini, tasfiye edilmesi gerektiğini tavsiye ediyor. ‘İşinizi yarım bırakmayın’ tavsiyesinde bulunuyor. Esasında, 1991 yılında Özal da Amerikalılara benzeri tavsiyelerde bulunmuştur. Mübarek ve Ürdün Kralı Abdullah II, 2003 yılında daha da ileri gidiyor ve Saddam Hüseyin’in elinde biyoloji silahlar olduğunu ileri sürüyorlar. Mübarek, birçok Amerikalı gizli ve açık kanala Saddam’ın elinde biyolojik silahlar olduğunu tekrarlıyor, inandırmaya çalışıyor. Bunu Bob Woodward, The Plan Of Attack kitabında dile getirdiği gibi Tommy Franks da hatıratında anlatıyor. Bush da yine hatıratında bunu zikrediyor. Mübarek gizlice Washington’a gönderdiği oğlu Cemal vasıtasıyla aynı iddialarını bir kez daha mahrem biçimde Beyaz Saray’a aktarıyor.

Irak’ın işgalinde İran’ın özel konumuna işaret eden Hayrettin Hasip, bu hususta işgal karşısında Araplardan da ileri tutum takınan tek ülkenin Türkiye olduğunu ifade ediyor. Bu bağlamda, Bremer ve işgal sonrası kurulan Irak’taki hükümeti ilk tanıyan ülkenin İran olduğuna parmak basıyor. Kaide’nin yanlışlarına ve taşkınlıklarına temas eden Hasip, Irak’ta şiddeti sona erdiren Bush’un göndermiş olduğu ek birlikler değil Kaide’nin gururu ve yanlışları olduğunu ve Kaide’nin yöntemlerinin işgalle direniş arasında bir savaştan ziyade bir iç savaş görüntü arzettiğini ve dolayısıyla direnişin ABD’nin değil Kaide’nin kurbanı olduğuna temas ediyor.

*

Lakin bununla birlikte, Kaide’nin Kaide olmaktan çıktığını Amerikalıların, İsrail ve İran’ın da kendi Kaidelerini kurduklarını ve bunların direnişi kaosa dönüştürdüğünü ve bunun sonucu Irak halkının da direnişe mesafe koyduğunu ifade ediyor. Yeni Irak Anayasasının değişmesi gerektiğini de ima eden Hasip’in anlattıklarından, bu anayasanın danışmanı olan Noah Feldman’ı çölün taçsız kraliçesi lakabıyla anılan Gertrude Margaret Lowthian Bell’e de benzetmek mümkündür. Modern bir portresi olarak görmek de mümkün. Kürt liderlerin danışmanı olan ve Norveç petrol şirketi DNO’nun ortaklarından Peter Woodard Galbraith’ı da yeni bir Kalust Sarkis Gülbenkyan olarak görmek ve tanımlamak da yerindedir.