Arap halk devrimlerinin hedefine ulaşması için...

Bugünden sonra Batı, Arap vatanımızın dört bir yanını saran değişimi görmezden gelemez. Batı’yla bizim aramızda kurulu olan mevcut ilişki biçimi de daha fazla devam edemez. Bu ilişki, ilk evresinde ülkelerimizin doğrudan sömürülmesi şeklindeydi. Ulusal özgürlük ve siyasi bağımsızlık dönemi olarak bilinen sonraki evrenin belirtileri ve etkileriyse, bağımlı bir görüntü aldı. Ülkelerimiz, bu görüntüye farklı derecelerde boyun eğdiler. Batı’nın bu noktadaki hedefi, kendi araçlarıyla tekrar bağımlılığımızı sağlayacak şartları oluşturmaktı. Oysa bizler, ekonomik, sosyal ve siyasi bağımsızlığımızı derinleştirmek istiyorduk.

Emperyalist dönem sırasında ortaya çıktı ki bizler, bu gidişata karşı koyacak bir sınıfa ihtiyaç duyuyorduk. Dini veya ticari klasik güçler, bir yandan emperyalist gerçeği anlamışlar, diğer yandan emperyalist saldırılarla mücadele eden ve onları frenleyen yeni bilincin gelişiminde zayıf ve geç kalmışlardı. Son olarak da emperyalizme direnmekte ve kendi bölgelerinin bağımsızlığını korumakta güçsüz kaldılar. Peki bütün bunlar, içine kapanmış güçlerin yerel olana ve yalnızlığa boğularak, evrensellik kavramına düşmanlık duyarak ve girişimci ruhu kaybederek İslam’ı anlamaktan, çağın ve ihtiyaçlarının doğrultusunda okumaktan aciz oldukları için mi yaşandı? Cevap ne olursa olsun bir sonraki süreç, bu düşüşe tepki olarak yaşandı. Bu süreç, reform projesinde ve dini canlanmada kendini gösterdi. Cemaleddin Afgani, Muhammed Abduh ve Abdurrahman El Kevakibi gibi isimler, emperyalizm karşıtı tarihi tepkinin hazırlanmasında önemli rol oynadılar. Eğitimli ve çalışan Arap orta sınıflar da bu tepkiyi destekledi. Mısır’ın Cemal Abdülnasır devrimi ve sonrasındaki milliyetçi, sosyalist, özgürlükçü ve ulusalcı devrimlerinde bu tepki, etkili biçimde temsil edildi.

Kanıta ihtiyacımız yok
Peki bu yeni tarihi tepki, emperyalizme bağımlılığa karşı bir meydan okuma düzeyinde miydi? Bu yeni tepkinin araçları, 1960’lı yıllarda ve ardından 1990’lardan itibaren ‘yeni emperyalizm’ olarak adlandırılan uluslararası ortama entegre edildi. O zamanlar Arap devrimini sona erdirme çabaları başarıya ulaştı ve devrimin başlarda karşı çıktığı şeyler sonradan kabul ettirildi. Arap ülkelerinin bağımsızlığının siyasi alan da dahil birçok alanda eksik veya sınırlı olduğuna ikna olmak için pek da fazla kanıta ihtiyacımız yok. Bu siyasi alanın ulusal iradeye yoğunlaşması ve yeni dinamikler üreteceği bir hareket noktası hazırlaması öngörülüyordu. Bu da bizlere çağa ayak uydurma ve gelişen dünyayla denk bir seviyeye ulaşma imkânı sağlayacaktı.

Mevcut Arap devrimleri patlak verdiğinde, ulusal bağımsızlığın geri alınmasını ve kendisini koruyacak yeni bir yöntemle tanımlanmasını istediği açıkça anlaşıldı. Peki kontrolsüz küreselleşme, taşıdığı ve ürettiği teknolojik bilimsel devrim çağında, sermayenin, sanayinin, tarım ve iş sektörünün küreselleştiği bir zamanda, bu devrimin bunları gerçekleştirme imkânı olacak mı? Kanımca Suriye de dahil tüm Arap ülkelerinde yaşanan evrimin hedeflerinden biri de bu olacak. İsrail’in Golan’ı işgali sebebiyle Suriye, egemenliği çiğnenmiş, bağımsızlığı eksik ve evrensel kapitalist sisteme ekonomik alanda zayıf bir konumla bağımlı bir devlet sayılmakta. Ticaret ve yatırım alanlarında dışa bağımlı ve istediğini gerçekleştirme gücüne muhtaç. Kendi iradesine ve kararına tutunduğunu varsayarsak bile durum böyle.

Arap halk devriminin hedeflerinden biri de siyasi ve ekonomik bağımsızlığını geri almak veya tamamlamak olacak. Bu devrim, farklı ülkelerde aynı anda gerçekleşiyor ve hepsinin de benzer talepleri var. Devrim, ülkeleri aşan, birbirine yakın veya ortak sloganlarla ifade edilen aynı hedefleri isteyen toplumların sayesinde bir güce, nüfuza ve yeterliliğe sahip oluyor. Bu nedenle devrimin hedeflerinin gerçekleşmesi, Arapların servetlerinden ve paralarından de istifade etme imkânı verecektir.

Kanımca ortada Batılı ülkelerin ve özellikle ABD’nin tutumlarına hükmedecek iki alternatif var: İlki, bizimle ilişkilerinde daha önce yaşamadıkları bu şartlara adapte olmaları. İkincisi, bu şartları kontrol altına almaya girişmeleri. Batı’nın ikinci tercihi seçmesi, bizdeki nüfuz ve çıkarları üzerinde olumsuz sonuçlar doğurabilir. Batı, her iki durumda da kendisini geri adımlar atmaya mecbur görecek. Bununla birlikte ödünler vermek ve bazı tutumlarını bırakmak zorunda olacak.

Yeni ilişkilerin arifesinde
Son olarak şu andan itibaren herşey, ulusal düzeydeki tercihlerimizi ve uygulamalarımızı inşa etme yöntemimize, büyük hedeflerimizden uzaklaşma veya onlara yakınlaşma derecemize bağlı olacak. Bu tercihler ve uygulamalar, geleceğe doğru dönüşü olmayan bir ilerlemenin yollarını açma imkânı kazandıracak bizlere. Kendi geleceğimizi kendimiz inşa edeceğiz; iç ve dış müdahalelerde ve ihlallerden kendimizi koruyacağız.

Peki bunları yapabilir miyiz? Evet, yapabiliriz. Çünkü bizler, her şeyin bizim için olacağına işaret eden yeni bir Arap çağındayız şimdi. Bizler, Batı’yla yeni ilişkilerin arifesindeyiz. Bu süreçte zayıf konumda olmayacağız. Güçlerimizi nasıl birleştirip haklı ve adil sorunlarımız için nasıl kullanacağımızı bilirsek, hak ettiğimiz rol bizim olacaktır. (Birleşik Arap Emirlikleri gazetesi Haliç, Suriyeli aydın ve muhalif yazar, 29 Haziran 2011)


Kaynak: Radikal