Arap devrimleri Amerikan komplosu mu?

Bazılarına göre Arap coğrafyasında meydana gelen devrimler, Amerikan komplosunden başka bir şey değil. Farklı kesimden insanlar bu düşünceyi dillendiriyor. Örneğin, Yemen Devlet Başkanı Ali Abdullah Salih ve Arap devrimlerinin tehdit ettiği ülke yönetimlerinin destekçisi aydın ve yazarlar, bu kesim içerisinde yer alıyor. Açık ki, halkların iradesini saptırarak ayrıcalıklı konumlarını sürdürmek istiyorlar.

Bazı din adamları özellikle de selefiler, durumu Amerikan komplosu olarak açıkladılar. Bu yaklaşım, halk devriminin dışında kalan güçlerin tepkilerinin bir sonucu. Bu nedenle olayları tahlil ederken büyük bir komplo şeklinde değerlendiriyorlar. Bunlardan biri, yazdığı bir yazıda, "Washington Yakındoğu Enstitüsü"nü Arap devrimlerinin imalathanesi olarak nitelendirdi. Halbuki Arap devrimleri gerçekleştiği sırada Batılı düşünce merkezlerini takip edenler, böz konusu kurumların ve özellikle de bu enstitünün olaylar karşısında ne kadar rahatsız olduklarını da bilirler.

Ancak, Arap devrimlerinin Batılılar tarafından imal edildiğine dair fikirler, zaman ilerledikçe giderek kendisine taraftar buldu ve konuyla ilgili araştırmalar yapılmaya, çeşitli tezler geliştirilmeye çalışıldı. Bunlar arasında en önemli araştırma olarak, ünlü Müslüman Düşünür Tarık Ramazan'ın "İslam ve Arapların uyanışı" adlı eserini sayabiliriz. Bu kitabında Ramazan, Arap devrimleri hakkında daha önce farklı vesilelerle dile getirme imkanı bulduğu şüphelerini ve düşüncelerini derli toplu olarak serdetti. 2011'in ortasında Ramazan'ın Kanada'nın Ottawa şehrinde verdiği konferansın konusu Arap devrimleriydi. Ramazan, Arap devrimleri karşısında temkinli bir iyimserlikle başladığı konuşmasında, olayların göründüğünden çok daha karmaşık olduğunu belirterek, öze ilişkin bir rol oynayan ekonomik boyuta dikkat çekerek, Batılıların bölgesel hırslarının yeni olmadığını kaydetti.
Ramazan'ın Arap Baharı karşısındaki en temel kanıtı, ABD'nin, muhalefet etmeleri ve sivil faaliyetlerde bulunmaları için son yıllarda çok miktarda Arap gencini, farklı ülkelerde kendisi tarafından finanse edilen çeşitli kurumlar aracılığıyla eğitmesi..Tıpkı 2007 yılında benzeri kurumlar aracılığıyla Mısır, Kuzey Afrika, Sırbistan ve Kafkaslarda gençlerin eğitim görmeleri gibi.

Ramazan'a göre ABD, gerek Mısır gerekse Tunus'taki olaylar sırasında bu iki ülkenin ordusu üzerinde baskı yapmış bulunuyor. Aynı şekilde Google gibi şirketlerin devrimcileri destekleme hususunda çok ciddi katkılarda bulunduğunu kaydediyor.

Ramazan'ın ifade ettiği hususların doğruluğunda şüphe yok, hepsi de vuku bulmuş olaylar. Ancak bizzat Ramazan'ın kendisinin de ifade ettiği gibi olaylara kapsamlı ve derinlikli bakış açısı geliştirmek gerekiyor. Böyle bir bakış da Batı'nın Arap devrimlerinin mimarı olmadığı ve bu devrimler üzerinde doğrudan bir etkisinin bulunmadığını bizlere gösteriyor.
"Arap Baharı'nın mimarı Batılılardır" ifadesiyle Batılıların ya da onlara ait bazı kurumların bu hususta yardımcı bir rol oynadıklarını söylemek, birbirinden oldukça farklı şeyler. Yardımcı rol oynayanlara bakılırsa, liste medyadan başlar, Tahrir Meydanı'nda boykot yapanlara yeme, içme ve tedavi gibi konularda destek verenlere varana kadar uzun bir liste sürer gider.

Ramazan, ne sahte bir aydın ne de cahil geleneksel bir alimdir. Bilakis değerli bir aydın olan Ramazan'ın konuyla ilgili söyledikleri üzerinde durmayı ve düşünmeyi hak etmektedir. İnanıyorum ki, bu noktada Ramazan'ın parmak bastığı hususlar, Arap devriminin gerçek mimarının Batılılar olduğunu söyleyenlerin işaret ettiği ana maddeleri özetler niteliktedir.

Tarık Ramaz'ın üzerinde durduğu hususlar:

• Arap devrimlerindeki en zor olay, başlangıçtır. Bir başka ifadeyle ayaklanmanın fitilini ateşleyerek bunu bir devrime dönüştürmek ve bu devrimi özellikle ilk aşamalarda koruyacak bir halenin meydana getirilmesi hepsinden zordur. Ramazan'ın ileri sürdüğü şekilde hiç bir zaman sivil kuruluşlar söz konusu işlevi görmediler.

• Arap ülkeleri içerisinde Tunus ve Suriye gibi, devrim sürecinin zor koşullarda sürdürüldüğü ve halka karşı baskıların en şiddetle uygulandığı ülkelerde devrim ateşi, Sidi Buzid, Kasreyn, Der'a gibi, büyük merkezlerden uzakta, sivil güçler tarafından yakıldı. Bahsettiğimiz bölgeler, devrimin yayılarak her kesim tarafından sahiplenildiği ilk aşamada devrimle ilgili en büyük riski almış bölgelerdir. Ancak Mısır ve Yemen gibi devrimlerin gerçekleştiği başka diğer ülkelerde bu kadar büyük çaplı olmasa da yine de benzeri hareketlenmelere şahit olmuş ülkelerdi. Arap protesto tarihi, Ramazan'ın bahsettiği Batı tarafından desteklenmiş kuruluşlarla ilişkilendirilemez.

• Sivil kuruluşlara yönelik Batılı desteği su götürmez bir gerçek. Batılılar şüphesiz, bunu öncelikle kendi çıkarları için kullanmak istiyorlar. Ancak gerçek sivil mücadele, temelde halkların bizzat kendisinden doğar. Bu tür kuruluşların rolü ise mevcut protestoları istismar etmek amaçlıdır. Abdülhalim Kandil, İbrahim İsa ve Abdülvehhap el Mesiri gibi aydın ve entellektüeller, çok daha erken bir dönemde, toplumsal taleplerin limitini yukarılara çektiklerinde söz konusu sivil toplum kuruluşları neredeydiler? Özellikle Mısır'la ilgili örnekler veriyor ve bu ülke üzerinde duruyorum zira Mısır, önemli bir merkez, komployla ilgili iddiaların yoğunlaştığı yerlerden biridir.

• Bireyler ve protest duruşlarıyla ilgili durumun aynısı, diktatör yönetimlere karşı sivil bir muhalefet geliştiren kurumlara da uygulanabilir. Protesto yürüyüşlerinin giderek boyut kazanmasında bütün kurum ve kuruluşların rolünü aşan bir rol üslenen Kifaye hareketi hakkında ne diyeceğiz? Kifaye Hareketi, başlangıçta sayısı sınırlı olmasına rağmen, ülkede protestoların belli sınırlı taleplerden rejimi devirme aşamasına yapılan sıçramada ve eleştirel tavrın yaygınlaştırılmasında büyük payı vardır.

Kifaye Hareketi'nin kurucularından ve hareketin eski Koordinatörü Abdülhalim Kandil, Kifaye ve "Değişim için Ulusal Hareketi"nin toplantıları sırasında Amerikan elçisiyle buluşmayı, bu tür buluşmaların ne kadar tehlikeli ve riskli olduğunu bildiği için kesin bir dille reddettiğini, defalarca söylemiştir.

Yine aynı şekilde, Mısır'daki en büyük siyasi protestolar olarak nitelendirilen tekstil işçilerinin 2008 yılında başlattıkları boykot ve gösterilerle, bu protesto öncesinde ve sonrasında gerçekleşen irili ufaklı yüzlerce yürüyüş ve boykot, tamamen doğaçlama başlayan hareketlenmelerdi ve kendi gerçekliğine dayanarak başlamışlardı. Bu gösteriler söz konusu kurum ya da örgütlerin katkılarıyla başlamış değildi, tam tersine bu örgütler söz konusu gösterilerin doğurduğu kurumlardı.

• Amerika'da her alanda faaliyet gösteren uzun bir sivil kuruluşlar listesi vardır. Herhangi bir şeyi destekleyen bir sivil kurum bulabileceğiniz gibi birbirinin amacıyla çelişen farklı kuruluşlar bulmak da mümkün. Bu nedenle ABD ile Arap Baharı ilişkisinden bahsedildiğinde en gerçekçi kriter, Amerikan yönetiminin eğiliminin ne olduğudur. Herkes ABD Dışişleri Bakanı Clinton, devrimin başında Mübarek'in yerinin sağlam olduğunu belirttiği açıklamasını hatırlar, tabi bu açıklama kazanan tarafa katılma çabaları olmadan önceydi.

Bundan da önemlisi, Obama yönetiminin Mübarek rejimi karşısındaki tutumunun gayet iyi bilindiğidir. 25 Ocak'tan sonra yayınlanan Kongre raporu, Obama Yönetimi'nin 2008'de iktidara geldiği tarihten bu yana Mübarek rejimine ve onun özgürlükler ve insan haklarına yönelik mütecaviz tutumu hakkında en küçük bir kritikte bulunmadığı için eleştirilmesidir.

• Ramazan'ın ele aldığı konuların bir kısmı bir şeyi olumlamayan ya da olumsuzlamayan hususlardır. Örneğin Arap devrimleri sırasında atılan sloganlar arasında Batı karşıtı olanlarına raslamadığını söylüyor. Biz ise bunun tam tersine, bir kusur değil bir avantaj olduğunu düşünenlerdeniz. Arap devletleri, geçmiş yıllarda Batı karşıtı sloganların atıldığı gösterilerden ne yarar elde etti? Batı burada Arapların varlık savaşında önceliğini oluşturmuyor. Devrimlerin sloganları pozitifti ve etkiliydi zira Arapların ne istediğini gösteriyordu ne istemediğini değil.

• Ramazan, komplo teorilerine düşkün birisi olmadığını, ancak olan bitenin planlı ve amaçlı bir iş olduğuna işaretle, bütün bu devrimlerin neden birdenbire ortaya çıktığını sorguluyor. Arap toplumlarını yakından takip edenler, olanların aslında Arap toplumlarının geçirdiği evreler içerisinde ya da gelişim seyri çizgisinde büyük bir sıçramayı temsil etmediğini, tersine on yıllar boyu yaşadığı zulüm ve diktatörlüğün bir sonucu olduğunu bilir. Örneğin, "Öfke günü"nde Mısırlıların gösterdikleri şiddetli tepki ve öfke, tanıklık ettiği baskı dolu günlerle, ülkede yaşanan tek parti yönetimiyle yakından ilişkilidir. Nitekim, 2010 yılının sonlarına doğru yapılan düzmece parlamento seçimleriyle ve kaleme alınan raporlardan birinde İskenderiye kentinin Arap ülkeleri içerisinde 2010 yılında en çok işkencenin yapıldığı başkent seçilmesiyle birlikte zirveye çıkmıştır.

• Tarık Ramazan, konuyla ilgili ekonominin kritik bir rol oynadığını söylüyor ardından da ekonomik bağımsızlık olmadan siyasi bağımsızlığın olamayacağını kaydediyor. Bu doğru. Halkların hegemonyadan ve farklı ekonomik sömürü yöntemlerinden kurtulması lazım. Ancak halklar ayaklandığında, aynı anda bütün önemli konularda yoğunlaşamaz. Başlangıçta, siyasi azgınlığa ve baskıya açıktan ve doğrudan karşıtlığını dile getirmek için böyle bir yöntemi seçmiş de olabilir.

• Ramazan, Batılıların Arap devrimlerine doğrudan etkisiyle ilgili konuşmasını, Amerikalıların Mısır ve Tunus ordularına halka ateş açılmamasını öğütlediğini söyleyerek bitiriyor. O, her iki ülke ordusunun devrim sırasındaki tutumlarının Batı kaynaklı olduğunu iddia ediyor. Bize göre bu doğru değildir. Bu iki ülkede ordunun yönetimden bağımsız olması, ülkedeki sivil ve kurumsal yapıyla ilgili. Bu nedenledir ki her iki ülkede de ordu, bağımsız birer kurum olarak karar alabilmişlerdir.

• Batılı Araştırma merkezleri ve Batı düşüncesinin deposu konumundaki kuruluşlar, Batılı siyasetlerin Arap devrimlerine ilişkin tepkilerinin ne kadar yavaş olduğundan şikayet etmektedir. Öte yandan Batılı düşünce merkezleri, Arap devrimlerine ilişkin baştan beri rahatsızlıklarını ifade etmişlerdir. Rahatsızlıklarının kaynağı ise önceden bu devrimleri kestirememeleri, devrimlere yol açan olayların öncüllerini doğru okuyamamaları, devrimler meydana gelirken olayların yönünü kestirememeleridir. Batılılar, Arap Baharı konusunda Batılılar öncü ve hakim olsalardı, kendi vizyonuna uygun olan çizgiyi benimser, bu çizgiyi, tıpkı savaşlanda yaptığı gibi, teorik manzumelerle desteklerdi.

Geçtiğimiz Aralık ayının sonunda, The Independent gazetesinde yazdığı "Arap Baharı, Batı'yı nasıl hazırlıksız yakaladı?" başlıklı yazısında İngiliz yazar Donald McIntire, Arap devrimlerinin Batılıları nasıl şaşırttığını ve rahatsız ettiğini ifade ediyor. Yazısını, bütün bu olayların arkasındaki en önemli şeyin, Batılıların tevazuyu öğrenmeleri olduğunu belirterek, Batı'nın Arap Baharı'nın mimarı olmadığı gibi bu devrimleri durdurma gücünün de bulunmadığını kaydediyor.

• Rakamların dili, Batılıların bölgedeki sivil toplum kuruluşlarına yönelik desteğinin ciddi artış göstereceğini ortayla koyuyor, zira Batı bölgede daha fazla rol oynamak istiyor. Ancak Batılıların sivil toplum kuruluşlarına yönelik desteği, hiç bir zaman Arap devrimlerinin mimarının Batılılar olduğu anlamına gelmediği gibi, halkın uğrunda mücadele ettiği ve savaştığı demokrasinin oğul Bush'un istediği türden bir demokrasi olduğu anlamına da gelmiyor. Çünkü olan biten, bunlardan daha fazla bir şey. Kimse insiyatifi tamamen eline almış değil.

Halkların elinde başkalarının değil...

Halkların tercihi ve fedakarlıkları, bilinçli bir tercih olup yaşadığı şartların doğal bir sonucudur. Bunu yok sayan her yaklaşım, halkların değerini küçümsemek, iradesini yok saymaktır. Şanslıyız ki halkımız, yüzyıllar boyu süren karanlık çağların ardından Arap halkların gerçekleştirdiği uyanışı, Batılı iradenin dayatmasından ibaret gören anlayışa prim vermemektedir. Aksi taktirde morali bozulur, başka adım atmaya mecali kalmazdı.

Bazı durumlarda, komplocu yaklaşım tamamen yanlış bir şey olmayabilir. Ancak ona inanmak ve bunun ışığında hareket etmek, halkların kendi hakkındaki düşüncelerini zayıflatan, kendine olan özgüvenlerini yitirmesine neden olan bir düşüncedir. Evet, Batılıların hırslarından çekinmeli ve bu konuda uyanık davranmalıyız, küreselleşme politikaları, serbest piyasa, çok uluslu şirketlerde temsil olunan emperyalizmin modern versiyonundan sakınmalıyız. Ancak şunu hatırlayalım ki, halklar, kendi iradesine inancı ve özgüvenine olan bağlılığı olmaksızın ne içerdeki diktatöre ne de dışardaki sömürgeciye direnemez. Muhteşem Arap Baharı'nda ortaya koyduğu irade de buna dahildir.

El Cezire sitesi'nden dünyabülteni için çeviren: Faruk İbrahimoğlu