Arap boşluğunu 'yeni Osmanlıcılık' mı dolduruyor?

Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'ın birçok Arap ülkesine yaptığı gezi ve 'müstesna açıklamaları' halihazırdaki tünelden çıkmak için Arap halklarına bir ışık tuttu ve dünya sınırları içinde güçlü bir tutuma olan susuzluklarını bir nebze olsun giderdi.

Türk tutumu Arap sokaklarının aklından önce vicdanına hitap etti. Zira Arap vicdanında yoğun tarihî bir konuma sahip bu saygın İslam ülkesi, Arap sahasına yeniden dönmek için kapıları çalıyor. Erdoğan'ın İsrail'e karşı yaptığı ateşli konuşma boşuna veya irticalen yapılmış değil. Bu, içeriye ve Arap sokaklarına yönelik çifte mesajdır.

Erdoğan İsraillilere geçmiş yüzyıllarda Avrupalılar kendilerini hedef aldığı zaman Osmanlıların Yahudileri koruduğunu hatırlatarak canlı 'tarihî bir anıyı' zeki şekilde işleve koydu. Hatta Erdoğan kendisinin 'Osmanlı torunlarının lideri' olduğunu ifade ederek Osmanlıların mirasını yeni bölgesel rolün arka planına koymak suretiyle modern Türk resmi söyleminin alışılmış kalıplarını aştı. Gazze saldırılarına yönelik sürpriz Türk rolü görüldüğü üzere Türkiye'de iktidardaki siyasilerin Arap bölgesinin Türkiye'nin stratejik çıkarlar karesindeki önemine dair yeni anlayışlarını temsil ediyor. Yalnız Türklerin dönüşünün bu en önemli göstergesi bu geçici tarihî anda Arap bölgesel sisteminin içine düştüğü parçalanmışlık halini yansıtıyor. Arap zirvesinin yapılmaması ise güvenlik ve siyasi sorunlarla mücadele etme acziyetinin sembolik ilanıdır.

Türk rolü özetle Arap ılımlılar ekseninin 'direniş ekseniyle' (İran ve Suriye) mücadele noktasında aciz kalması ve yeni muhafazakârlar döneminin bitişiyle birlikte Amerikan rolünün gerilemesi sonrası Arap sahasındaki stratejik boşluğu doldurmak için geldi. Türk rolünün önemi ve göstergeleri bu ülkenin İran ve İsrail'in Sünni bölgede kabul görmemesiyle ilgilenmemesinde saklı. Ayrıca ortada İran'ın Afganistan, Irak, Filistin ve Lübnan konularındaki tutumlarının karışıklığı gölgesinde rolünün ve bölgesel stratejik hedeflerinin belirlenmesiyle ilgili büyük sorunlar var. Daha da önemlisi Türk tutumu Batılı ülkelerin tutumlarının stratejik hesapları içinde yer alıyor ve 'direniş ekseninden' tamamen ayrı değil. Arapların Türk tutumuna tutunması ve desteklemesi, bölgedeki stratejik denge halinin inşası için bu rolün kullanılmasını kolaylaştıracaktır.

Türk rolünde halihazırdaki değişimin geçen yıllar boyunca iktidara gelen aşırılıkçı Kemalist siyasiler eliyle gerçekleşmesi beklenmiyordu. Arap ve İslam dünyasına yönelik bu Türk söylemi (yeni Osmanlıcılık), Türkiye'nin hassas iç denklemleri, laiklerin yeni projelerle fırsat kollaması ve Türk dış politikası arasında hassas ve zekice bir stratejik dengeyi gerektirmektedir. Ortada Arap siyasi çevrelerde son günlerdeki Türk söylemindeki yükselişin Türk güçlerini Gazze'ye gönderme planı oluşturmayı hedeflediğine dair bir endişe var. Fakat bu endişelerin 'meşruluğuyla' birlikte İsrail'le mücadelede Türkiye gibi bölgesel ve uluslararası konuma sahip güçlü bir dengenin bulunması halihazırdaki boşluktan, acziyetten ve İsrail'in Filistin dosyasını tek başına yönlendirmesinden daha iyidir. Türk tutumuna dair bir yargıda bulunmak için henüz erken ve bu tutum hâlâ iç dengelere bağlı, ancak bölgesel ve uluslararası denklemde yeni bir dönüşümün göstergesidir. Türk rolünü okunur ve halihazırda stratejik bir talep olarak kullanılır kılan da budur. Ürdün gazetesi El Ghad, 11 Ocak 2009
 
Kaynak: Zaman