Ortadoğu er ya da geç değişecek. Konu bölgenin değişip değişmeyeceği değil, değişimin daha iyi yönde mi yoksa parçalanmaya doğru mu olacağıyla ilgili.
Soğuk Savaş'ın 1989'da sona ermesinden 20 yıl sonra 2009'daki büyük soru bu. Birçokları Arap dünyasının bir istisna olduğunu ve bu bölgenin 1989'da dünyada esen fırtınadan uzakta kalacağını düşündü. Peki Arap dünyası ne zamana kadar istisna kalacak?
Ortadoğu uluslararası değişimlerin dışında gibi görülüyor, ancak dünyanın büyük bir köy olduğu bu bölgede de anlaşılacak. Peki Ortadoğu'daki değişimin boyutu ne zaman net bir biçimde ortaya çıkacak? Değişimin netleşmesi sadece an meselesi. Şimdi söylenebilecek şey, bölgenin geçiş sürecinde olduğudur. Bunun en iyi kanıtı, Arap bölgesinde doğrudan rol oynayan ve Arap olmayan bölgesel güçlerin yükselişi. Bu güçlerin en belirginleri İran, Türkiye ve son yıllarda Lübnan'la Filistinlilere karşı savaşlar açan İsrail. İsrail'in savaşları genel olarak Arap şartlarının kırılganlığını ve Arapların ortak tavır alamadıklarını gösterdi.
Dahası, bu savaşlar Arapların geçmişin derslerinden hiçbir şey öğrenmediklerini de ortaya çıkardı. Hâlâ yenilgiyle zaferi birbirinden ayıramıyorlar ve politikalarını, tıpkı 1956'da Mısır'la yaşandığı gibi, aldatıcı zaferlere göre inşa ediyorlar. Mısır Süveyş savaşının sonucuna ve üç saldırının başarısızlığına yol açan sebeplere dair ciddi bir değerlendirme yapmadı.
O sıralarda bölgesel ve yeni uluslararası dengelerle askeri ve siyasi şartları ciddi biçimde değerlendirme konusunda hâkim olan başarısızlık, büyük bir zafer elde edildiğine dair konuşmaları popüler kılan sebepler arasındaydı. Aslında Britanya, Fransa ve İsrail'in geri adım atmasının nesnel sebepleri vardı. 1956 'zaferi' 1967 yenilgisinin merkezinde yer aldı. Araplar hâlâ bu yenilginin etkilerini yaşıyor ve nihayetinde Mısır'ın topraklarını ve haklarını müzakere dışında bir yöntemye geri alamayacağının kabul edilmesine rağmen, bu yenilgiye nasıl yanıt vereceklerini bilmiyorlar.
Ürdün'se Kral Hüseyin'in sayesinde dünyanın derinden değiştiğini anladı.
Son 20 yıl içinde bazı Araplar 1989 rüzgârının bölgeye ulaşmadığını ifade ettiler. Peki Arap Birliği'nin kurucu üyesi Irak'ın bir gün tek bir devlet halinde kalıp kalmayacağını bilmeyecek derecede çözüleceğini kim tasavvur edebilirdi?
Saddam rejiminin düşüşüne üzülmek mümkün değil, ancak Irak'ın yokluğunda Türkiye'nin Suriye'yle İsrail arasında arabuluculuk yapacağını ve bölgesel rolünü güçlendireceğini kim tasavvur edebilirdi? İran'ın Lübnan'da ve hatta Filistin topraklarında en önemli güç olarak görüleceğini, Mısır, Körfez ülkeleri ve Yemen'in bile içişlerine karışma yetkisini kendi kendisine vereceğini kim düşünebilirdi? Irak'ın geleceğinin İran'la ABD arasında görüşüldüğünü kim düşünebilirdi? Bu sorular Ortadoğu'nun yaşadığı değişimlerin derinliğine birer örnek sadece.
Arap sistemi emrivakiye teslim olmak yerine, aşırılık yanlısı eğilimin bölge ülkelerinin çoğunluğunda ve özellikle de İsrail'de yükselmesiyle temsil edilen yeni sorunlarla karşılaştığına ikna olmalı. Her taraftan köktenciliğin ve aşırılığın yükselmesine sahne olan şartların büyük bir patlama yaşanmaksızın sürmesi mümkün mü? Yanıt büyük bir soru işareti... Bütün dünyanın değişirken Ortadoğu ilelebet bu halde kalamaz. (Lübnan gazetesi Müstakbel, 14 Mayıs 2009)
Kaynak: Radikal